Tahrir ruhu Avrupa’ya sıçradı!
Tunus ve Mısır’da başlayan devrimci isyan dalgası sonunda Akdeniz’in karşı kıyısına da ulaştı. İspanya’da, başını işsizlik ve geleceksizlik belasının öfkeye boğduğu gençlerin çektiği kitleler 15 Mayıs’ta doldurdukları meydanları o gün bugündür boş bırakmıyor. Üstelik devletin sonu gelmeyen tehditlerine rağmen.
Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’le birlikte İspanya, ekonomik krizin Avrupa’da iflasın eşiğine getirdiği ülkeler arasında sayılıyor. Bir zamanlar Avrupa’nın hızla gelişen ekonomik güçlerinden birisi olarak görülürken bugün gençlik içerisinde %45’e varan işsizlik oranıyla kan ağlıyor. Adı İspanya Sosyalist İşçi Partisi (Partido Socialista Obrera Español - PSOE) olan iktidar partisi, ülkede kapitalizmi ayakta tutabilmek için işçi sınıfı aleyhine en canice tedbirleri almaktan çekinmiyor. Karşısındaki tek güçlü muhalefet odağı sağcı Halk Partisi (Partido Popular – PP) ise para babalarının partisi ve iktidara geçse PSOE’den de acımasız olacağına şüphe yok.
Hal böyleyken gençliğin öfkesinde de eyleme geçmesinde de şaşırtıcı hiçbir yan yok. Hatta geç bile kaldıkları söylenebilir. Çünkü daha Arap isyanları başlamadan önce, Avrupa gençlik eylemleriyle sarsılıyordu ve yüksek işsizlik oranına rağmen İspanya’daki eylemlerin temposu ve yoğunluğu diğerlerinin gerisinde kalıyordu. Şaşırtıcı olmasa da yeni ve ilgiye değer olan, İspanya gençliğinin ilham kaynağını Avrupa’nın diğer ülkelerinde değil, Tunus’ta ve Mısır’da bulması. Gençlik ve adım adım ona katılan halk Tahrir ruhunu içinde hissediyor.
İsyanın başlamasına neden olan 15 Mayıs eylemini, Democracia Real Ya (Gerçek Demokrasi Hemen Şimdi) adını benimseyen bir hareket organize etmişti. Tunus ve Mısır’da yaşanana benzer bir biçimde, işsizlikten ve geleceksizlikten kaynaklanan öfke önce yozlaşmış burjuva siyasetçilerine yöneldi ve hakiki demokrasi talebiyle somutlaştı. Burada ironik bir noktaya da dikkat çekmekte fayda var. Devam eden eylemlerin talepleri arasında, ülkedeki krallık sisteminin feshedilmesi için bir referandum düzenlenmesi de var. Tunus ve Mısır gibi iki “geri” Arap ülkesinde kitleler bir kralı değil, diktatörce de davransa sonuçta bir cumhuriyet rejimini yöneten devlet başkanlarını devirmeye çalışıyorlardı. Avrupa’nın sözde gelişmiş demokrasiye sahip bir ülkesi olan İspanya’da ise kitleler bir kralı hedef almak zorunda kalıyor!
Bu ironik durum aslında, meselenin demokrasiyle bir ilgisi olmadığını da açıkça ortaya koyuyor. Bugün İspanya’da başkaldıranlar, tıpkı Arap kardeşleri gibi, kendi geleceklerinin, hiçbir güven duymadıkları, zengin, yozlaşmış, rüşvetçi ve yalancı burjuva siyasetçileri tarafından belirlenmesine isyan ediyor ve kendi kaderlerini kendi ellerine almak istiyorlar. Birleşip, örgütlenip, azimle ve sebatla mücadele edince bunu elde etmenin mümkün olduğunu onlara Arap kardeşleri gösterdiği içindir ki şimdi bu örneği takip ediyorlar ve Tahrir ruhuyla mücadeleye koyuluyorlar.
Tahrir ruhunu bu eylemlerin neresinde arasanız var. İnsanlar yaklaşık bir haftadır, başta başkent Madrid’in Puerta del Sol’ü olmak üzere, önemli şehirlerin büyük meydanlarında, kamp çadırlarında geceliyorlar. Bu meydanlar sadece gösteri meydanı değil. Yeni eylem kararlarının birlikte alındığı, taleplerin belirlendiği, temizlik, güvenlik, çocuk bakımı, kültürel faaliyetler gibi ihtiyaçların kolektif bir ruhla karşılandığı birer özgürlük meydanı. Geçen Salı belediyesi PP’nin elinde olan Madrid’de polis, sayısı görece az kalabalığı şiddet kullanarak dağıttığında, aynı akşam meydan, daha büyük bir kalabalıkla doluverdi. Tıpkı Tahrir’de olduğu gibi. Şimdilik esas fark sayılarda ortaya çıkıyor. İsyanın doruk noktasında Tahrir’i milyonlar doldurmuştu. İspanya’da şimdilik kalabalıklar on binlerle sayılıyor. Fakat gösterdikleri kararlılık ve taleplerindeki bulanıklığı adım adım aşarak bunları gidererek somutlaştırmaları sayesinde genel halkın sempatisi giderek artıyor. Ayrıca eylemlere İspanyolların yanı sıra, başta Katalanlar ve Basklar olmak üzere ülkenin ezilen halkları ve sayısı bol olan göçmenler de katılıyor. Yeniden şiddet kullanması halinde eylemlere sempatinin daha da artmasından korkan devlet, şimdilik yalnızca tehdit savurmakla yetiniyor. Yarın (22 Mayıs Pazar) ülkede yerel seçimler düzenlenecek. Bu yüzden Seçim Kurulu, Puerta del Sol’de ve diğer şehirlerde bu haftasonu eylem yapılmasını yasakladı. Dün akşamdan itibaren kitleler bu adıma, “şimdi hepimiz kanundışıyız!” sloganıyla yanıt verdiler ve güneşli bir haftasonunu, özgürlük alanlarına akarak geçirmeye kararlı olduklarını gösterdiler.
Bazı yayın organlarının iddia ettiklerinin aksine eylem yapanların yarınki seçimlerin boykot edilmesi yönünde ortaklaşmış bir çağrısı yok. Fakat büyük burjuva partilerine oy verilmemesi yönünde bir görüş birliği var. Yine de, eylemcilere müdahale edilmediği takdirde, yarına seçimler değil, özgürlük meydanları damgasını vuracak. Bu hava kuşkusuz seçim sonuçlarına da yansıyacak. Bunun yarattığı güvenle mücadele daha da yükselerek Tahrir örneğini izlemeye devam ederse kimse şaşırmasın.