Nâzım Hikmet CHP şairi mi, işçi sınıfının şairi mi?
Bu yıl Nâzım Hikmet’in ellinci ölüm yıldönümü. Devrimci İşçi Partisi’nin bu yılı Nâzım yılı olarak ilan ettiğini ve büyük şairi anmak ve mirasını yeni kuşaklara aktarmak için kendi olanaklarınca mümkün olduğunca çaba göstereceğini Ocak sayımızda açıklamıştık. Geçtiğimiz 15 Ocak, Nâzım’ın 111. doğum yıldönümü idi. Bu, çeşitli etkinliklerle kutlandı. Bu etkinliklerin düzenleyicileri ve içeriği Nâzım’ın düzenle bütünleştirilmesi bakımından nasıl çaba gösterildiğini bir kez daha ortaya koydu.
15 Ocak kutlamaları hep CHP’li belediyeler tarafından düzenlendi. İstanbul’da Beşiktaş Belediyesi en öne çıkan kutlamayı gerçekleştirdi. Bu toplantıda Nâzım üzerine konuşmalar, belgesel gösterimi, Nâzım’ın kendi hayat süresince yapılmış animasyon filmlerinin gösterimi vb. vardı. Aynı gün yine İstanbul’da Sarıyer Belediyesi Nâzım’ın 1951’de Sovyetler Birliği’ne kaçarken boğazdan tekneye binmesini vesile ederek birtakım aydınlarla birlikte denize karanfil atma töreni düzenledi. Yine İstanbul Silivri’de CHP’li belediye tarafından yaptırılmış olan Nâzım Hikmet heykeli açıldı. Silivri’deki tören devletin kaymakamının da davetli olması dolayısıyla resmi bayram günlerini aratmıyordu! İzmir’de ise Narlıdere Belediyesi ve CHP ilçe örgütü 111 çam fidanı dikti.
Bütün bu etkinliklerde boy gösteren birtakım edebiyatçı, sanatçı ve aydınlar, CHP’nin Nâzım kutlamalarına sahip çıkmasını meşrulaştırmakta esas rolü oynuyor. Liste genellikle aynı isimlerden oluşuyor: Ataol Behramoğlu, Rutkay Aziz, Tarık Akan, Turgay Fişekçi, Zeynep Oral, Kıymet Coşkun, Nâzım’a yakın eski kuşaktan Hıfzı Topuz vb. Bu insanların bir bölümü geçmişte sosyalist sol ile yakın ilişki içinde olduğu için, Nâzım’ın dünya görüşü ile CHP’nin burjuva karakteri arasındaki uyumsuzluğu ortadan kaldıracak aracı rolünü oynuyorlar. Behramoğlu eskiden tarihi TKP’ye gönül vermiş bir şairdi. Şimdi Nâzım’ın kalbinin uğruna çarptığı şeyleri “insanlık, emek, sevgi, daha güzel bir dünya” gibi bulanık terimler içinde ifade etmeyi tercih eden bir “ulusalcı”. Rutkay Aziz, efsanevi Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) önde gelen isimlerinden reklamların gözde oyunculuğuna terfi etmiş biri. Tarık Akan Yılmaz Güney’in ve diğer ilerici yönetmenlerin oyuncusu idi. Bugün levent Kırca ile aynı yolları yürüyor. Turgay Fişekçi, komünist harekete yakın genç kuşaktan diye bilinirdi. Şimdi bütün bu insanların geçmiş “sermaye”lerinin şerefine, CHP de Nâzım’a yakın durabilen bir oluşum haline geliyor.
CHP tayfasına ve Nâzım’ı onların peşinde anmaya içi razı olanlara hatırlatmak gerekir: Nâzım’ı 12 yıl 7 ay (1938-1950) hapiste tutan CHP yönetimindeki Türkiye idi. O yönetimin özeleştirisini yapmamış bir CHP’nin bugün Nâzım’a sahip çıkar görünmesi, sadece ikiyüzlülük olarak görülebilir. Başbakan Erdoğan’ı “NATO’dan da mı çıkacaksınız?” diye sıkıştıran bir genel başkana sahip CHP’nin Nâzım gibi emperyalizme sonuna kadar karşı bir şaire sahip çıkması ne cürettir? Bu manevranın bütün amacı, ucuz yoldan “solcu” görünmek, birtakım solcu aydınları kendi yanına çekmek ve birtakım sol gruplarla ilişkileri iyi tutmaktır. Tabii, bir de, bu düzenin sınırlarına hiç sığmayacak olan bir Nâzım’ı yumuşatmak, evcilleştirmek, zararsızlaştırmak.
Sendikalar neredesiniz? Dünya çapında bir şair ki, “Selam yaratana” demiş Türkiye işçi sınıfına selam” demiş büyük şiirlerinde. İşçinin başka şairi mi var ki susuyorsunuz?
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!
Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!
Bütün yemişler dallarınızdadır.
Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerinizdedir,
haklı günler, büyük günler,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
ekmek, gül ve hürriyet günleri.
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Meydanlarda hasretimizi haykıranlara,
toprağa, kitaba, işe hasretimizi,
hasretimizi, ayyıldızı esir bayrağımıza.
Düşmanı yenecek işçi sınıfımıza selâm!
Paranın padişahlığını,
karanlığını yobazın
ve yabancının roketini yenecek işçi sınıfına selâm!
Türkiye işçi sınıfına selâm!
Selâm yaratana!
12 Ağustos 1962
Düşün Nâzım’ın yakasından!
Nâzım’ı evcilleştirmeye, hatta kendi amaçları için kullanmaya çalışanlar CHP’lilerden ibaret değil. Bir de şunlara göz atın:
Süleyman Demirel (20 Şubat 1968, başbakan sıfatıyla mecliste): “[Çetin Altan’ı kast ederek] Bir üye buradan çıkıyor, Cumhuriyeti, Türk adliyesini hiçe sayarak Nâzım Hikmet için büyük vatan şairidir, diyor. Bunun adına büyük tahrik derler. Türk parlamentosunun zabıtlarında geçen 45 sene içinde Nâzım Hikmet’e hain diyen yüzlerce sayfa bulursunuz, ama esefle söyleyeyim ki, Nâzım Hikmet’i büyük vatan şairi diye tanıtan ilk cümle dün akşam zabıtlara geçmiştir.”
Süleyman Demirel (19 Kasım 1999, cumhurbaşkanı sıfatıyla AGİT zirvesinde): “AGİT bölgesinin her köşesindeki insanların bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi birleşmiş ve bütünleşmiş yaşayabileceği güne kadar bu amaç uğrunda çalışmalıyız.”
Alparslan Türkeş (27 Şubat 1966, mecliste): “Bu memlekette aklı başında kimse yoktur ki, Nâzım Hikmet’in komünist olduğunu ve bütün eserlerinde komünizmi yaymaya çalıştığını bilmesin. Böyle bir adamı, halka ve gençliğe büyük milli şair olarak tanıtmak istemelerinin nedeni açıktır. Onu bir kere sevip beğendirdikten sonra, onun felsefe ve doktrinini de kabul ettirmek kolay bir iş olur ve esasen kendiliğinden meydana gelir. Halbuki Nâzım Hikmet açık bir komünist olduğu gibi, vatanına da hıyanet etmiş bir kimsedir.”
Alparslan Türkeş (9 Ekim 1994, katıldığı son MHP kurultayı): “Dörtnala gelip Uzak Asya’dan/Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan/bu memleket bizim!”
Recep Tayyip Erdoğan’ın da en son AKP Kongresinde bu toprakların medeniyetinin büyük isimlerini sayarken Alparslan’dan Necip Fazıl’a, Şeyh Edebali’den Necmettin Erbakan’a, hâkim dinin, ulusun ve en önemlisi sınıfın temsilcilerini sayarken araya Hacı Bektaşı Veli’yi, Ehmede Xani’yi, bir de Nâzım Hikmet’i serpiştirmiş olduğunu hatırlatalım.
Düşün Nâzım’ın yakasından!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2013 tarihli 40. sayısında yayınlanmıştır.