Yılmaz Özdil’i işinden eden hangi yazısıydı?
Hürriyet gazetesi sürekli kan kaybediyor. Emin Çölaşan’lar ve Bekir Coşkun’lardan bugün Enis Berberoğlu’na ve en sonunda gazetenin en sivri dilli yazarı olan Yılmaz Özdil’e geldi sıra. Yılmaz Özdil’in son yazısı sansür edildiği için işinden olduğu ortak kanı. (“İşinden atıldığı” veya “istifa ettiği” diyemiyoruz, çünkü hangisinin doğru olduğu belli değil. Onun için genel terimler olarak ikisini de kapsayan “işinden olmak” gibi fiiller kullanıyoruz.)
Olmayacak şey değil elbette. Daha Enis Berberoğlu yeni ayrılmış Hürriyet’ten. Belli gazete üzerinde bir baskı atmosferi doğmuş. Tam o sırada Özdil “Başbakan kim olsun?” başlığını taşıyan bir yazı yazıyor, ardı ardına isimler öneriyor: Erdoğan’ın “zekâ küpü” oğlu Bilal Erdoğan, bakanlara hediye verdiği için “hayırsever” Rıza Sarraf, milletin harim-i ismetine kast eden müteahhit Mehmet Cengiz gibi “şahsiyet”lerin yanı sıra, Özdil’in karakteristik ırkçılığıyla “Apo” olarak anılan Öcalan da listede yerini almış. Böyle bir yazının Hürriyet ile Erdoğan’ın arasını açacağı ortada. Erdoğan’ın, bugünlerde telaş içinde Hürriyet’i kendi elcağızıyla yönetmeye çalışan Vuslat Sabancı Doğan’a telefon açıp “Alo, Vuslat” demesine bile gerek yok! Vuslat Hanım’ın, başlarına geleceklerden korkup kendiliğinden yazının Doğan Yayıncılık İlkeleri’ne aykırılık taşıdığını saptaması gayet inandırıcı bir öykü olacaktır.
Ne var ki, bu senaryo ne kadar gerçekçi olursa olsun, bir başka meseleyi gölgeliyor. “Başbakan kim olsun?” başlıklı yazının yayınlanmasının reddedildiği tarih 15 Ağustos. Ondan sadece iki gün önce, 13 Ağustos’ta, seçimden sadece üç gün sonra, Özdil’in bir başka yazısı yayınlanmış. Bu yazının başlığı “Açtırma çatıyı söyletme kötüyü”. Bu yazı sansür edilmemiş. Ama sansür edilen yazıdan farklı olarak tipik bir Özdil yazısı değil. Sansür edilen yazı, Özdil’in alışılmış alaycı ve saldırgan üslubuyla Erdoğan ve ekibini yerden yere vurma çabası içeriyor. Orijinal hiçbir yanı yok. Buna benzerlerini çok yazdı Özdil, hepsi de yayınlandı. Oysa bizim sözünü ettiğimiz yazının çok farklı yanları var.
Birincisi, yazı AKP’ye ve Erdoğan’a değil, CHP’ye çatıyor. CHP seçmenine seçimde başka bir olanak bırakılmadığı için Özdil’in “Mecburettin” olarak andığı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday olarak seçilmesi süreciyle ilgili. O sürece ilişkin CHP yönetimini sorguluyor, hem de çok sert biçimde.
İkincisi, bir gizli belgeyi açıklıyor. Bu belge “çatı adayı” olarak Kılıçdaroğlu’na önerilen on isimlik liste. Özdil kendi şöyle diyor: “Maalesef, bu listenin varlığından Chp milletvekillerinin bile haberi yok, şu anda sizlerle birlikte öğreniyorlar. Senin nerden haberin var derseniz? Hakikaten enteresansınız yani... Mecburettin beyi nerden bulduklarını merak etmiyorsunuz da, benim bu belgeyi nerden bulduğumu mu merak ediyorsunuz?”
Üçüncüsü, bu belgeden hareketle çok gizli bir stratejiyi ifşa ediyor. Bu stratejinin adı “geçiş süreci”. Belgede aday adayı olarak sunulan on ismin yanında her birinin avantajları ve dezavantajlarını sayan birer kolon daha var. Sonra son bir kolon. Gerisini Yılmaz Özdil’den dinleyelim:
Dördüncü kolon, zurnanın zırt dediği yerdi. Çünkü... Söz konusu adayın “geçiş süreci”nde nasıl bir rol oynayabileceği, “geçiş süreci”nde nasıl bir liderlik sergileyebileceği yazıyordu. Daha da dikkat çekici tarafı... Söz konusu aday cumhurbaşkanı olursa, “geçiş sürecinde Başbakan Erdoğan’la nasıl bir ikili oluşturacakları”na dair öngörüler sıralanıyordu.“Uyumlu ikili olurlar, geçiş sürecinde dengeleri sağlarlar” gibi notlar vardı.
Bu “geçiş süreci” kavramı Yılmaz Özdil’i celallendiriyor. Şöyle kükrüyor:
CHP’nin cumhurbaşkanı kriterleri arasında yer alan “geçiş süreci” nedir?
Nereye geçiyoruz birader?
Nereye geçiriliyoruz?
Nasıl bi film çevriliyor ki, cumhurbaşkanının nasıl bi “rol oynayacağı” tartışıldı?
Daha önemlisi...
Zaten cumhurbaşkanı seçtirmeyi beceremediniz ama, seçtirmiş olsaydınız, Chp’li cumhurbaşkanının, Tayyip Erdoğan’la uyumu neden bu kadar hayatiydi?
Chp seçmeni Tayyip Erdoğan’ı frenleyecek bir cumhurbaşkanı arandığını zannederken, neden, Tayyip Erdoğan’la ortak çalışacak bir cumhurbaşkanı aradınız?
Haksız mı? Gerçek sitesinin okurları dışında bugüne kadar kimse bir “geçiş süreci”nden söz edildiğini duymuş muydu? (Gerçek sitesine birazdan döneceğiz.) CHP seçmeni anlaşılan adını dahi duymamış olduğu bir stratejinin peşinden sürükleniyor.
Ve dördüncüsü, yazının sonunda Özdil elindeki belgedeki on isim arasında Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adının yer almadığını ifşa ediyor ve soruyor: Ekmeleddin’i “kulağınıza kim üfledi?”
Şimdi bu yazı mı önemli, öteki mi? Yılmaz Özdil’i öteki her zaman yazdığı tipten sıradan alaycı yazısı değil de bu götürmüş olamaz mı? Öyleyse, baskı Tayyip Erdoğan’dan değil de “geçiş süreci” stratejisinin sahiplerinden gelmiş olamaz mı?
Bu soru esas soru değil tabii. Bu soruya cevap verebilmek için, ama çok daha önemlisi Türkiye’de neler olup bittiğini anlayabilmek için asıl sorulması gereken soru şu: Özdil’in elindeki belgede yer alan “geçiş süreci” nedir? Bakın, bu soru kadar önemli başka bir şey var. Yılmaz Özdil gibi CHP tabanında neredeyse tapınılan bir yazar çok iddialı bir yazı yazıyor. Bir gizli belgeyi açıklıyor ve soruyor: Nedir bu “geçiş süreci”? Kimse bu sorunun üzerinde durmuyor. Başka koşullarda bu soru bütün kamuoyunca günlerce tartışılırdı. Yani soru da, soru etrafında yaratılmış susuş kumkuması da son derecede önemli. Düşünsenize: Özdil diyor ki “CHP milletvekilleri bu belgeyi bilmiyorlardı”. Bugün Ulusalcı kanat Kılıçdaroğlu’na karşı kılıçları çekmiş durumda. Neden sormuyorlar “Özdil’in açıkladığı belge nedir, geçiş süreci nedir?” diye?
Konuşulmuyor, çünkü o belgede “geçiş süreci” olarak anılan strateji, Batıcı-laik burjuvazinin Erdoğan’ı devirmeden kızağa çekme stratejisidir. Ama halka açıklanmadan, gizli olarak yürütülen bir stratejidir. Gerçek sitesinde ise erkenden teşhis edilmeye başlamıştır. “Kumpas” lafının ortaya atılması, Metin Feyzioğlu’nun Ergenekoncuların serbest bırakılması pazarlığı için Erdoğan’la görüşmesi (http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/akp-ergenekon-ittifakina-dogru), Aydınlık gazetesi başta Ergenekoncuların Erdoğan’a yakınlaşması (http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/tayyip-erdogan-dogu-perinceki-adalet-bakani-yapsin, http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/perincek-evet-ama-yetmez, http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/akp-ergenekon-ittifaki-berdevam), Tayyip Erdoğan-Mustafa Koç görüşmesi (http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/tayyip-erdogan-mustafa-koc-gorusmesi-tapeleri, http://gercekgazetesi.net/gundemdekiler/erdogan-koc-gorusmesi-ikinci-dolmabahce-mi, http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/soma-gunlerinde-ask), bu görüşmeden sonra Ergenekoncuların ve Balyozcuların salıverilmesi (http://gercekgazetesi.net/karsi-manset/kim-demis-sen-sucsuzsun-diye), 30 Mart seçimleri öncesinde 25 Mart tarihiyle anılan ve varlığı Erdoğan tarafından bile defalarca ifşa edilen bomba kasetlerin yayınlanmasından vazgeçilmesi, bütün bunlar bu stratejinin birer parçasıdır. Bunun adımları bu sitede teker teker analiz edilmiştir. Bunun adını biz “düzenli geçiş” stratejisi olarak koymuştuk.
Özdil’in gizli belgeyi açıklaması bütün bu analizi sonuna kadar doğrulamış bulunuyor. Peki neden konuşulmuyor Özdil’in ifşaatı? Çünkü o zaman Erdoğan’ın TÜSİAD burjuvazisi ve ordunun kontrgerilla kanadı (Ergenekoncular) ve onların siyasi partiler ve basındaki taraftarları tarafından ayakta tutulmuş olduğu ortaya çıkardı!
Belgede “geçiş süreci”nden söz ediliyor. Eksik olan bir tek “düzenli” kelimesidir. Biz “düzenli geçiş” kavramını ABD’nin Mısır’da Mübarek için hazırladığı stratejiden aldık. Özdil’in açıkladığı CHP kurmayları tarafından hazırlanan belgede bu kavram kullanılamazdı. Kullanılsa stratejinin kaynağı belli olurdu.
Bu size Özdil’in son sorusunun cevabını ima ediyor mu? Hani Özdil CHP kurmaylarınca hazırlanan on isim arasında Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adının olmadığını ifşa ettikten sonra soruyordu: onun adını “kulağınıza kim üfledi?”