Ülker, United Biscuits’i nasıl aldı?
"Hiçbir siyasi hatta sosyal grup hareketiyle münasebetimiz olmadığı gibi bunu düşünecek vaktimiz bile olmadı. Bir sanayici olarak tüm siyasilerle aynı mesafede bulunuruz." Bu sözler nam-ı değer Ülker gurubun kurucularından Sabri Ülker'e ait. Sabri Ülker 2012 yılında öldü. Ancak Ülker'de durumlar Sabri Ülker'in yaşadığı dönem de dahil olmak üzere hiçbir zaman böyle olmadı.
Takvimler 22 Ekim 1976'yı gösterdiği zaman “İslami sendikacılık” anlayışını benimseyen Hak-İş, MSP'nin öncülüğünde Ankara'da kurulmuştu.Konfederasyon, bu partinin savunduğu siyasi çizginin paralelinde hareket ederek 1977 seçimlerinde adı geçen partiyi desteklemiş, o zamanın Hak-İş genel başkanı Yasin Hatipoğlu da bu seçimlerde MSP listesinden milletvekili seçilmişti. Bu sırada sendika MSP'li belediye ve bakanlıklara bağlı işyerlerinde örgütlenme fırsatı bulmuş;1980'e kadar bu parti ile yakın işbirliği yapmıştı. Ülker'e de tam da bu zamanlarda Hak-İş'e bağlı Öz Gıda-İş giriş yaptı ve anında yetki patronun elleriyle verildi. Patronun neden böyle bir şey yaptığını anlayabilmek için sendikanın tarihine bakmak yeterli.
Öz Gıda-iş, Hak-iş'in kurucu sendikalarından bir tanesi. Öz Gıda-iş'in genel başkanlığını kim yaparsa o hem milletvekilliğini, hem de Hak-iş'in genel başkanlığını neredeyse garantiliyordu. Mesela (az önce belirttiğimiz Yasin Hatipoğlu'nun haricinde) Refah-Yol hükümetinde çalışma bakanı olmuş olan Necati Çelik bunlardan bir tanesi. Bir diğer önemli örnek ise şu anda AKP Çorum milletvekili olan ve 1995'te sendikanın genel başkanlığına gelen Salim Uslu. (İlginçtir, Salim Uslu için Davutoğlu'nun yeni kabinesinde çalışma bakanı olacağına dair iddialar mevcuttu.) O da diğerleri gibi, eski Hak-iş ve Öz Gıda-iş genel başkanıydı. Her ne kadar isimler karışık gibi gözükse de 1976 yılında kurulmuş olan Öz Gıda-iş ve Hak-iş'in eski genel başkanları toplamda bu kadar zaten. Çünkü genel başkanlık koltuğuna bir oturan bir daha milletvekili olana kadar kalkmıyor bu sendikada! Öyle ki, Zaman gazetesine röportaj veren Uslu için şu ifadeler yer alıyor:
Salim Uslu, baba dostu Yasin Hatipoğlu'nun kurucularından olduğu Hak-İş Konfederasyonu'nun 16 yıl başkanlığını yaptı. Lisenin ardından Çorum'dan Ankara'ya gelen Uslu, doğru ‘Yasin amcası'nın yanına gider. İş bulur ve çalışmaya başlar. 1976 yılında sendikacılık faaliyetlerinin başlamasıyla birlikte kendisi de bu çalışmalarda yer alır. Öz Gıda-İş başkanlığı yapar. Daha sonra Yasin Hatipoğlu, Necati Çelik gibi isimlerin halefi olarak uzun yıllar Hak-İş'in başında bulunur. Uslu, "16 yıl boyunca Hak-İş'ten hiç maaş almadım. Zaten kendi sendikam Öz Gıda-İş'ten alıyordum. Hak-İş bizim için geçim kapısı değil, bir idealdi.
Aynı gazetede ayrıca şu bilgilere de yer veriliyor:
Salim Uslu'nun babası İsmail Uslu, Milli Görüş geleneğinin unutulmaz siyasetçilerinden, eski Fazilet Partisi (FP) Grup Başkan Vekili Yasin Hatipoğlu'nun arkadaşı. Hatipoğlu, 1963-67 arasında Çorum Alaca Belediye başkanı iken o da belediye işçisi ama bu arkadaşlıklarına engel olmamış. Hatipoğlu'nun ayrılmasından sonra Hacı Ömer Çelik'in belediye başkanı olmasıyla birlikte İsmail Uslu'nun (siz bunu oğlunun da olarak okuyun) da kaderi değişmiş.
Salim Uslu milletvekili olduktan üç ay sonra TUGİS (Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası) bir ziyaret gerçekleştirdi. Herhalde sadece hal hatır sormamışlardır!
TUGİS, Uslu ile görüşmüştü çünkü Uslu'nun özelleştirmeye bakışı gayet ılımandı. Mesela zamanın Aksiyon dergisinde özelleştirmeye yönelik şu sözleri söylemişti:
“Tek yol özelleştirme anlayışına ne kadar karşıysak, herşeye rağmen özelleştirmeye hayır anlayışına da o kadar karşıyız" diyen (…) Salim Uslu devam ediyor: ''Biz istesek de istemesek de özelleştirme yapılacak. Buna ille de karşı çıkmaktansa daha akılcı işçilerin durumunu. da göz önüne alan bir özelleştirmenin yanında olmalıyız. EBK ve SEK'e bu anlayışla talip olduk. Bizim amacımız hem işyerini yaşatmak hem de işçimizi korumak. Bazılarının kafaları hâlâ çağdışı olduğu için bizim bu çağdaş yöntemimizi anlayamadılar. Bir takım çevreler de çıkarlarına dokunduğu için karşımızda yer aldılar.”
Salim Uslu bununla da yetinmeyip aynı zamanda Ülker'in kurucusu dediğimiz Sabri Ülker'le birlikte Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'nın ortak kurucuları arasında yer almaktadır.
2011 yılında Salim Uslu'nun milletvekili olması sonrasında Öz Gıda-iş'in başına geçen Mehmet Şahin, öyle bir şahsiyettir ki özgeçmişi hakkında pek nadir bilgiler bulunur. Ancak günümüze referans istersek ihanet dolu toplu iş sözleşmelerine yahut direnişleri halen devam etmekte olan Nestle ve Ülker işçilerinin durumlarının yanında bir de sendikanın 2011 yılındaki 12. Olağan Genel Kurulunda daha yönetime geldiği ilk dakikalarda yaptığı konuşmada söylediği şu sözlere bakmamız gerekiyor:
Kıdem tazminatı konusunda tavrımız açıktır. Mevcut hakların geriye götürülmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Kıdem tazminatı fonu kurulmasına karşı değiliz. Ancak çalışanların kıdem tazminatlarının garanti altına alınacağı bir düzenlemeyi tartışmamız gerekiyor.
Hal böyle olunca Sabri Ülker'in ta 70’li yıllarda Öz Gıda-İş'i seçmesi tesadüf olmasa gerek.
Yazının başında da söylediğimiz gibi Sabri Ülker öldü. Yerine şimdi oğlu Murat Ülker geçti. Ülker, Davutoğlu'nun liseden arkadaşı. (Hatta ona övgüler dizdiği bir yazısı dahi var.) Huyundan mıdır suyundan mıdır bilinmez ama gerçekleri çarpıtması açısından Davutoğlu'na bayağı bir benzerlik taşıyor. Sadece bir örnek...
Yeni Şafak'a röportaj veren Murat Ülker'e şu soru soruluyor: “İş kazaları da gündemde. Siz bu konuyla nasıl baş ediyorsunuz?” Murat Ülker’in cevabı:
Bizde daha çok araba kazaları oluyor. Dağıtımda çok aracımız olduğu için istemeden de olsa bazen başka araçlara ya da bizim arabaya zarar geliyor. Biz hep şunu söylüyoruz. Bizim işimiz acele yapılması gereken bir iş değil. İş kurallarını ihlal edecek bir durum varsa o işi yapmayın, emniyet kurallarını sağladığınızda yapın. Gıdada hijyen çok önemli. Ama bunu yaparken emniyet kurallarını hiçe sayarsanız gene olmaz. En ufak kazaları bile kayda alıyoruz ve istatistik çıkarıyoruz.
İş kazası üzerine yine aynı soru ve direnişte ki Ülker işçileri şu cevabı veriyor:
Ağır yük kaldırma var mesela, eskiden saatte 100 koli çıkarken, üretimde 400-500 koliye kadar çıktı. Burada bir saat durmadan bunu yapmak zorundasın. Ortalama koli on kilo, on beş kilo. Biz bunu mesleki hastalıklar hastanesine bildirdik. Ülker “bizim koliler iki ile beş kilo arasında” diye bildirmiş. Oysa 50 kiloluk şeker çuvalları da var, 25 kiloluk fıstık çuvalları da.
Ancak hastane raporuyla çalışamaz durumda olduğumuzu tespit ettirebiliyoruz. Psikoloji ayrı bir şey, psikiyatra daha ilk gittiğimde rapor verdi makinada çalışamaz diye. Ama yıldırma politikası uyguluyorlar. Doktor yazmış ağır iş yapamaz diye, ama formen seni buraya oturtalım diyor mesela, orada kaldırdığın çuvalın ağırlığı 30- 35 kilo. Doktor biz sizi koruyoruz diyor ama içeride formenler istediği gibi aslan kesiyor.
İdareye bildirdik, buradaki sıkıntılar düzelsin, biz rahatsızız, hasta olan arkadaşlar var vs. diye. Adam hasta diye, rapor alıyor diye, yerleri değiştirildi, daha zor yerlere geçirildi, bir yıldırma politikası… Örneğin bir taraf çok sıcak (fırın), bir taraf çok soğuk. Sen şimdi insanı fırından çıkarırsın buzdolabına koyarsan ne olur? Fıtık olur her tarafı, hasta olur. Çalışırken tepende klima var, çıkan çikolatanın soğutma yönünde olması lazım ama eğilip kalkan senin üzerine vuruyor.
Hal böyle olunca Ülker işçileri sadece Ülker grubu ile değil aynı zamanda hükümet ile de mücadele ediyorlar. Yazıya Sabri Ülker'in bir sözü ile başladık direnişte ki Ülker işçisinin sözü ile bitirelim: “15 yıldır Ülker'de çalışıyordum. Yaşadığımı sanıyordum ama yaşamıyormuşum. Direnişe çıkınca yaşadığımı fark ettim.”