Öcalan sorununda mantık sınavı
Abdullah Öcalan’a ev hapsi meselesi tartışılmaya başlayalı beri, söylenmedik laf kalmadı. “Yasalara göre mümkün değil” diyenden “bebek katili” edebiyatına kadar. “Yasalar “ diyenler yasaların parlamentoda yapıldığını, hükümetin parlamentoda, üstelik büyük bir çoğunluğunun bulunduğunu unutuyorlar. Ama bir de başka şeyi unutuyorlar: Daha düne kadar Öcalan İmralı’da bir cezaevinde tek başına kalıyordu. Yasalarda böyle bir mutlak tecritin yeri mi varmış? Demek ki, Öcalan özel bir mahkûm, demek ki ona özel muamele yapılabiliyor. On bir yıl olumsuz anlamda özel muamele yapabildiyseniz, demek ki tersi de mümkündür. Siyasi irade olsa ev hapsine geçiş de olanaklı olur. Mandela 30 küsur yıl Robben Adası cezaevinde kaldıktan sonra ev hapsine alınmıştı. Sanıyor musunuz ki, Güney Afrika yasalarında “ev mahkûmiyeti” diye bir hüküm vardı o aşamada?
Ama esas mesele, yasaların ötesinde gerekçelerle konuşanlar. Bunlar, matematiksel gerçekler kadar kesin bir mantıksal ilişkiyi karartmaya çalışıyorlar. Kürt sorunu dolayısıyla yaşanan savaşta akan kanın durmasını her kim istiyorsa, savaşan tarafla barış yapmak zorunda: Savaşan taraf da PKK. PKK ile barış yapmak isteyen PKK’nin lideri ile anlaşmak zorunda: PKK’nin lideri de Öcalan. Bu mantık zinciri iki kere iki dört kadar açık. Nitekim, artık Öcalan ile görüşüldüğü gerçeği, her türlü histerik tepkiye rağmen ayan beyan ortaya çıktı. O zaman bırakın boş boş konuşmayı: Barış isteyen terler!
Barış yapacaksanız, Öcalan’a da savaş esiri muamelesi yapmak zorundasınız. Öyleyse, barış neyi gerektiriyorsa, o yapılmalı. Burada sınır tanımak mümkün değildir. Kürt sorunu, aynı zamanda Öcalan sorunudur.