İstikrar için koalisyondan, başkanlığı ve yeni anayasayı tartışmaya!

1 Kasım seçimlerinin ardından meclis çoğunluğunu elde eden AKP’nin gasp ettiği güçle daha fazla saldırmak istediği görülüyor. Bu sadece bir öngörü değil. Daha seçimin resmi sonuçları açıklanmadan basın yayın organlarının yöneticilerinin tutuklanması, havuz medyasından sağa sola aleni tehditler savrulması ve askeri operasyonlara hız verilmesiyle tekrar ölümlerin yaşanmaya başlaması bu gerçeği apaçık ortaya seriyor.

Tüm bunlar yaşanırken HDP cenahından gelen, başkanlık sisteminin kabul edilebileceğine dair açıklamalar büyük tepki uyandırıyor. Önce HDP sözcüsü Ayhan Bilgen’in konu ile ilgili “Başkanlık sistemi dahil tüm modeller tartışılabilir. Ancak tek adamlık gibi özgürlüğü kısıtlayıcı bir yapı olmaz. Toplumun ihtiyacı bu değil” şeklindeki açıklaması tartışmanın fitilini ateşledi. Ardından Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “Saddam usulü bir başkanlık usulünü kabullenemeyiz. Çünkü orada demokrasi yok. Amerika, Meksika tipi bir öneri gelirse de referanduma da gitmeden Genel Kurul’da kabul ederiz. Bir çekincemiz yok” ve Celal Doğan’ın “Başkanlık sistemi, demokrasinin içerisinde bir sistem. Buna itirazım yok ama nasıl bir başkanlık isteniyor bunun tartışılması gerekir” şeklindeki açıklamaları üst üste geldi ve HDP’nin başkanlık tartışmasını mevcut durumda dahi meşru görmüş olduğu anlaşıldı. Daha sonra Ayhan Bilgen tivit atarak sözlerini düzeltmeye çalıştı. Nihayet Demirtaş bir açıklama yaparak şunları söyleme ihtiyacı duydu: “"Türkiye'nin yeni Anayasaya ihtiyacı var. Tartışmanın Başkanlık sistemi üzerinden yapılması yanlıştır. Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemle, güçlendirilmiş yerinden yönetim istiyoruz. Başkanlık tartışması konusunda tutumumuzu değiştirecek hiçbir şey görmüyorum."

Önce parti sözcüsü sonra sağcı olsa da iki HDP milletvekili aynı yönde açıklama yaptıysa ve bu açıklamalar dolayısıyla parti içinden herhangi bir yaptırıma ya da eleştiriye maruz kalmadılarsa durum açıktır. HDP, “seni başkan yaptırmayacağız” söyleminden “seni başkan yaptırabiliriz” noktasına gelmiştir. Ayhan Bilgen’in ve Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları sadece tepkileri yumuşatmak için yapılan manevralardan ibarettir. Diğerleri öteden beri burjuvadır, sağcıdır, işbirlikçidir. Biri AKP’nin kurucu genel başkan yardımcısıdır öteki 7 Haziran’dan sonra soluğu Erdoğan’ın yanında alan adamdır. Güvenilmez, herşey beklenir diyelim. Ama ya Demirtaş? Konumu dolayısıyla bakıldığında aslında açıklamaların en kötüsü Demirtaş’a aittir.

Çünkü bu ülke daha yeni her yanından adaletsizlik fışkıran adı seçim olan özünde ise bir oylamadan ibaret kalan bir seçimden çıkmıştır. Demirtaş son derece haklı biçimde, 10 Ekim katliamının ve önceki katliamların sorumlusu olarak Erdoğan’ı ve AKP’yi işaret eden kişidir. Erdoğan ve AKP’nin DAİŞ’le olan işbirliğini defalarca gündeme getirmiştir. 10 Ekim katliamından sonra tek miting dahi yapamamıştır. Erdoğan kliği ve AKP tarafından, anayasa gereği hükümete verdiği bakanlar suçlu muamelesi görüp tecrit edilmiş, yılarak istifa etmiştir. Demirtaş, milletvekilleri ilçelere sokulmayan, seçmenleri sokağa çıkma yasakları ve kuşatmalar sonucunda yerinden yurdun göç ettirilmiş olan partinin başkanıdır. Demirtaş defalarca AKP’nin ve Erdoğan’ın yolsuzluklarını ve cinayetlerini gündeme getirmiş ve hesap soracağını söylemiştir.

Basının zapturapt altına alındığı, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlandığı, baskının her gün daha fazla arttığı, savaşın tırmandığı, topraklarında bir yanda emperyalizmin askerlerinin ve uçaklarının diğer taraftan tekfirci mezhepçi çetelerin cirit attığı bir ülkede ve tüm bunların apaçık sorumlusu AKP ve Erdoğan gerici odağının, adaletsiz bir seçimin sonucunda çoğunluğunu elde ettiği mecliste, Demirtaş, yeni bir Anayasa tartışması yürüteceklerini açıklamaktadır. Dediğine göre yanlış olansa sadece ve sadece bu tartışmayı başkanlık sistemi üzerinden gerçekleştirilmesidir.

Demirtaş, başkanlık üzerinden tartışmayı yürütmek yanlış diyor. Peki tartışmayı ne üzerinden yürüteceksiniz? Demirtaş, AKP ve Erdoğan’la bağımsız yargıyı mı tartışacak, toplantı ve yürüyüş hakkı özgürlüğünü mü? Kadınların eşitliğini mi tartışacak, özgürlük ve eşitliğin teminatı olan laikliği mi? Alevilerin inanç hürriyetini mi? İşçi cinayetlerini mi? Taşeron işçi sorununu mu? Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkını mı?

Bu kabul edilemez gidişatın ilk işaretlerini Demirtaş’ın 7 Haziran sonrası başkanlık sistemini referanduma götürelim dediğinde ve sonrasında istikrar için AKP ve CHP ile koalisyona yeşil ışık yaktığında görmüş ve kendi adımıza uyarılarımızı yapmıştık. HDP’ye yine de oy verdik. Çünkü hesap sormak sorumluluğunda olduğumuz gerici odağın tek başına iktidar olup, baskı ve zulmü daha fazla arttırmasına, anayasa yapacak ve başkanlığı getirecek çoğunluğa ulaşmasını engellemek istiyorduk. Şimdi de bunun bir gereği olarak uyarılarımızı yineliyoruz. Sadece Devrimci İşçi Partisi’nin değil yolsuzlukların ve katliamların hesabının sorulmasını isteyen milyonların görüş ve beklentilerini seslendiriyoruz.  

Demirtaş, AKP ve Erdoğan hakkındaki tespit ve değerlendirmelerinin arkasındaysa bunun gereğini yapmalı ve gasp ettiği iktidarla ve elde ettiği meclis çoğunluğuyla suçlarını örtmeye çalışan iktidardan hesap sormak üzere partisini seferber etmelidir. 17-25 Aralık’tan MİT TIR’larına, Suruç’tan Ankara’ya sorumlu olan iktidardan hesap sormadan tartışmayı nerden başlatırsanız başlatın geleceğiniz yer aynı olacaktır.

Son dönemde ülke siyasetinde kandırıldım demek çok moda. Ama Demirtaş, kandırılacak biri değil. Yarın halkın karşısına çıkıp kandırıldım diyecek hali de yok. O halde halkı da kandırmamalı.