Haşmetmeaplarının fotoğrafçısı, af edersiniz Ermeni’dir
Ara Güler, Türkiye’nin belki de gelmiş geçmiş en iyi fotoğrafçısıydı. 20. yüzyıl fotoğraf sanatındaki yeri sadece bu ülkede değil dünya çapında teslim edilmişti. Onun siyah-beyaz İstanbul fotoğrafları, kayıkçıları, işçileri, hamalları, emekçileri gelecek kuşakların zihnine nakşedecek güzellikteydi.
Bir başka güzellik, Ara Güler’in Ermeni olmasıydı. 20. yüzyılın başında dağdağalı sınıf mücadelelerinin sonucunda yükselen Türk burjuvazisinin Anadolu’daki varlığına hunharca son verdiği bu kardeş halkın aramızda kalan nadide bir temsilcisiydi. Başka Ermeni sanatçı, aydın ve zanaatkârlarla birlikte bize o gaddar katliamın neler kaybettirdiğini hatırlatır bir büyük yetenekti.
Kendi ulusundan İvan Ayvazovskiy, buralı değildi, Rusya Ermenisi idi, ama İstanbul’u en güzel resmedenlerden biriydi. 19. yüzyılın teknolojik olanağı sanatçıya görsel zenginliği yaratabilmek için tuvali, paleti ve fırçayı vermişti. Ayvazovskiy İstanbul’u onlarla betimlemişti. Ara Güler fotoğraf sanatının yükseldiği 20. yüzyılın çocuğu idi. Selefinin fırça darbelerinin yerine kameranın, filmin, karanlık odanın ürünlerini geçirecekti. İstanbul hâlâ Türklerin olduğu gibi Ermenilerin de bir şehri olarak kalıyordu Ara Güler sayesinde.
Ara Güler’in hayatının herhangi bir aşamasında siyasi görüşlerini açıklayıp açıklamadığını bilmiyoruz. İlgilenmiyoruz da. Hep solun önemsediği, desteklediği, savunduğu bir sanatçı oldu. Bu belki Ara Güler’in sanat hayatının ilk evresinde İstanbul’un işçisini, hamalını, garibanını fotoğrafçılığının merkezine almasıyla ilgilidir, belki solun (solcu olduğunu ileri sürüp soykırımı yadsıyan çeşitli öbekleşmelere rağmen) içinde daha enternasyonalist bir damar taşıyor olmasından.
Ara Güler 20. yüzyılın dâhi ressamı Pablo Picasso’nun fotoğrafçısı olmuş biridir. Kimselere fotoğraf pozu vermeyen huysuz Picasso, Ara Güler’in sanatını takdir ederek kapılarını ona açmıştır. Bakın, bir romancıdan, bir müzisyenden söz etmiyoruz. 20. yüzyılın görsel sanatının dev ustasından, gözü insanlığın gözü haline gelmiş bir sihirbazdan, koca Pablo Picasso’dan söz ediyoruz. Ara Güler’in fotoğraflarına bakmış, orada sanatın ustalığını görmüş ve ona “evet” demiştir!
Ama Ara Güler’in dünya çapında bir sanatçı olarak ileri yaşında Recep Tayyip Erdoğan’ın ailesiyle birlikte fotoğraflarını çekmeye girişmesi, siyasi görüşlerinden bağımsız olarak onun dünyanın ve Türkiye’nin düşünsel hayatındaki yerine bir kara leke olarak geçecektir. İster basında yazıldığı gibi kendi talebiyle olsun, ister Erdoğan’ın kendisinin ya da aracıların ricasıyla, önemli değil. Önemli olan, bu topraklarda sermayenin çıkarları uğruna en gerici temellerde, şiddete dayanan yöntemlere ve yolsuzluklara başvurarak düşmanca bir kamplaşma yaratmakla yetinmeyip Ortadoğu’da barbarlığın hâkimiyetinin yolunu döşemekte olan bir iktidar temsilcisinin hizmetine girmiş olmasıdır.
Cumhuriyet gazetesi Ara Güler’in Erdoğan’ın fotoğrafçısı olmasını önce eleştirel bir başlıkla karşıladı, ama ardından özür diledi. Neymiş, bir ülkenin cumhurbaşkanının fotoğraflarını çekmek ayıp değilmiş. Neden? Bir insan bir seçimde yüksek oy alınca bütün suçları siliniyor mu?
Ara Güler saray fotoğrafçısı olmuştur. Haşmetmeaplarının sanatçısı olmuştur. Fotoğrafladığı şahsiyet, kendisinin mensubu olduğu Ermeni halkı için “af edersiniz Ermeni” diyecek kadar aşağılayıcı bir tutum sergilemiş biridir. Üstelik tam Ara Güler kamerasının ustalığıyla onun gelecekte temsil edileceği fotoğrafları çekmeye girişmişken, Erdoğan’ın yönetiminde bu toprakların bir başka ezilen halkı Kürtler son onyıllarda görmedikleri bir eziyete tâbi tutulmaktadır!
Güle güle Ara Güler!