Tüpraş sözleşmesi memleket meselesi! Tüpraş işçisinin kavgası hepimizin kavgası!

Tüpraş sözleşmesi memleket meselesi! Tüpraş işçisinin kavgası hepimizin kavgası!

Tüpraş’ın Kocaeli, İzmir, Kırıkkale ve Batman olmak üzere 4 işletmesinde çalışan 4 bin işçiyi ilgilendiren Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri işçiler için büyük bir hüsranla sonuçlandı. Ocak ayından bu yana süren görüşmelerde 6 Mayıs 2025 tarihinde Petrol-İş sendikası ve Tüpraş yönetimi arasında yapılan toplantı kırılma noktası oldu ve Tüpraş işçileri 7 Mayıs sabahına Koç Holding’in ilk altı ayda yüzde 30’luk zam teklifinin 5 puan üzerinde gerçekleşen 3 yıllık bir sözleşmeyle uyandı.

Tüpraş işçisi sözleşmeyi kabul etmedi, eyleme geçti

Ancak hikâye burada bitmedi. Tüpraş işçileri Koç Holding-devlet-sendika bürokrasisi üçlüsünün dayatmalarına karşı bu sefer güçlü tepki verdi. 6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece İzmit rafinerisinde işbaşı yapan gece vardiyası sözleşmenin imzalandığı haberini duyunca rafineri içerisinde süresiz çalışacak şekilde bir eyleme başladı. Yapılan işin niteliği düşünüldüğünde işçiler imzalanan sözleşmeye karşı tepkilerini ölümüne çalışarak gösteriyorlardı. Bir vardiyanın süresiz çalışmaya başlamasının anlamı diğer vardiyaların rafineri dışında eyleme geçmesiydi. İşçiler bu tür bir eylem biçimini seçmelerinin sebebini şöyle açıklıyordu: “Burası imalat sanayii gibi değil. Şalteri indirdin mi üretim durmuyor. Güvenli şekilde rafineride üretimin durması prosedürü neredeyse bir haftayı kapsayan bir süreyi alıyor. Bu yüzden içerideki vardiya biz bayılana kadar çalışırız, yeter ki siz dışarıdaki eylemi bırakmayın.”

Nitekim İzmit rafinerisinde yüzlerce işçinin başlattığı yürüyüş polis barikatını delip geçti ve E-5 karayolu kapatıldı. Sıkılan biber gazları onları engellemeye yetmedi. İzmit rafinerisinde gece vardiyası 16 saati aşkın süredir ölümüne çalışıp diğer iki vardiya ise kapıda beklerken, İzmir rafinerisi de kent meydanına doğru sürdüreceği yürüyüşüne başlayacaktı. Sürecin rayından çıktığını düşünen sendika yöneticileri İzmit rafinerisinde yürüyüşünü sürdüren işçilerle görüştü, rafineri önüne dönülmesi ve üretimi kısıtlayacak eylemlere geçilmesi talebinde bulundu. Böylece eylemler İzmit rafinerisi önünde devam etti ve bu bekleyiş ertesi sabah sendikanın ikna çabaları sonucu işçilerin eylemlerini sonlandırma kararına kadar devam etti. Fırtına gibi geçen iki günün ardından 8 Mayıs sabahı sendika ile yapılan görüşmeler sonucu Tüpraş işçileri işbaşı yaptı. Bu iki günden geriye çıkarılacak dersler ve önemli bir soru kaldı: Tüpraş işçisi nasıl kazanacak?

Tüpraş’ın hikayesi: Sermayeye peşkeş, işçi haklarına tırpan

2005 yılında, memleketin en büyük sanayi kuruluşu ve ulusal güvenlik meselesi olarak görülen Tüpraş, hukukun ayaklar altına alınması ile Koç-Shell ortaklığına peşkeş çekilmişti. Atı alan Üsküdar’ı geçmişti ve Türkiye’nin doğal tekel konumundaki en stratejik sanayi kuruluşu, kasasına giren paradan ve kârdan başka derdi olmayan bir holdinge emanet edilmişti. İktidarın koçluğunu göstererek 2005 yılında 5,5 milyar TL karşılığında özelleştirdiği bu işletme Koç Holding’e 2023 senesinde 686,5 milyar TL, 2024’te ise 810 milyar TL kazandırdı. Özelleştirmenin ardından Koç Holding tekel kârlarını kasasına koyarken, Tüpraş işçilerinin 40 yıllık sendikal kazanımları bir bir tırpanlandı. 2017 yılındaki sözleşmede Koç Holding, vardiyalı çalışan işçilerin çalışma sürelerinin arttırılması, hafta tatilinde çalışmaya karşılık izin kullandırılması gibi Tüpraş işçilerinin bir dizi kazanılmış hakkını gasbetmek istese de bu saldırı Tüpraş işçilerinin sert eylemleri sonucunda püskürtüldü. Fakat asıl darbe Yüksek Hakem Kurulu tarafından 2019 yılında vuruldu. Sözleşme görüşmelerinde anlaşma çıkmaması sonucu Yüksek Hakem Kurulu, Tüpraş işçilerinin bütün kazanılmış haklarını gasbetti ve 2017 sözleşmesinde istediği her şeyi Koç Holding’e altın tepside sundu. Bununla da yetinmeyen Yüksek Hakem Kurulu o dönemki enflasyonun ve Koç’un son teklifinin de altına düşerek yüzde 6’lık zam ve 3 yıllık bir sözleşmeyi bağıtlayarak işçilere ölümü gösterdi ve bundan sonraki sözleşmelerde sıtmaya razı olmaları için mesaj verdi.

Tüpraş işçileri yıllardır kuralları da hakemi de rakip tarafından belirlenmiş bir maçta mücadele ediyor. 12 Eylül askeri darbesi grev yasakları ile birlikte Yüksek Hakem Kurulu’nu işçi sınıfının başına musallat etmiştir. Yüksek Hakem Kurulu’nun adında hakem kelimesi geçse de ne tarafsızdır ne de adaleti sağlamakla ilgili bir görevi vardır. Rafineriler gibi doğrudan grev yasağı kapsamında olan sektörlerde, anlaşmazlık halinde sözleşme direkt Yüksek Hakem Kurulu’na gider. Genel olarak grevin yasak olmadığı ama Cumhurbaşkanı kararı ile erteleme adı altında yasaklanan grevler ise 60 gün sonunda Yüksek Hakem Kurulu’na gitmektedir. Yüksek Hakem Kurulu, işçinin üretimden gelen gücü karşısında sözleşmeleri sermaye lehine oldu bittiye getirmenin aracıdır.

Grev yasağı sopası ve sermayeden taraf Yüksek Hakem Kurulu ile Tüpraş toplu sözleşmeleri “işçiler ne yaparsanız yapın sonucu biz belirleriz” diyen Koç Holding ve devletin elinde bir oyuncağa dönmüş durumda. İşçiler açısından tüm bu dayatmalara ve baskılara çare olabilecek anlık fiilî grev ise hem teknik açıdan hem de işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından ciddi engeller ve zorluklar barındırıyor. İşte 7-8 Mayıs tarihlerinde içeride büyük bir fedakarlıkla yaklaşık 36 saat boyunca çalışan o vardiya, iş durdurma ihtimalinin tüm zorluklarını üzerinde hissettiği ve bu süreçte sendikayı arkasında göremediği için arkadaşlarının yerine ölümüne çalışarak tepkisini gösterdi. “Biz çalışıyoruz, siz eyleme devam edin” dediler. Üretimden gelen güçlerini kullanamadıkları, dolayısıyla da başarı şansı düşük bir mücadeleye kalkışmış oldular.

Tüpraş işçisinin çözümü kamulaştırma

Tüpraş işçisi açısından en büyük handikaplardan biri fabrikanın özelleştirilmiş olması. Çünkü geçmişte Tüpraş devlet mülkiyetinde iken işçiler belki yine rafinerideki üretimi durdurmuyorlardı ama karşılarında kârdan başka bir şey düşünmeyen Koç Holding değil öyle ya da böyle işçiden ve halktan yani seçmenlerden gelen tepkilere karşı siyasal olarak daha duyarlı olmak zorunda kalan devlet ve bürokratlar vardı. İşçiler üretimden gelen güçlerini kullanamasa dahi hem rafinerinin önemi hem de Tüpraş işçilerinin genel olarak kamu işçileri içerisindeki etkisi ile siyasi bir güce sahipti. Özelleştirme işçilerin elinden bu gücü de aldı. Tüpraş özelleştirildiğinden beri Tüpraş işçilerinin hakları geriye gitti ve bu günlere geldi. Tüpraş işçisi için yeniden kamulaştırma çözümün anahtarıdır. Ancak mesele sendikal bir mücadeleden çok daha fazlasıdır. Bu aynı zamanda tüm işçi sınıfını ve emekçi halkı ilgilendiren bir mücadeledir. Koç Holding Tüpraş’ın tekel kârlarını kasasında toplarken sadece işçiler değil aynı zamanda çiftçi de esnaf da kaybetmekte, özelleştirmenin getirdiği pahalılık tüm emekçi halkı vurmaktadır. Zamanında kelepir fiyatlara hediye edilen kamu işletmeleri özel sektörün sultası altında yönetilmekten ancak işçinin denetiminde gerçekleştirilecek bedelsiz bir kamulaştırma ile kurtulabilir. Bu talep özelleştirilmiş işletmedeki işçilerin geçinebilecek ücret, sosyal haklar ve insanca çalışma koşulları için verdiği sendikal mücadeleden bağımsız ele alınamaz. Kamulaştırma burada Tüpraş işçisi ile memleketin çoğunluğunu oluşturan yoksul köylüyü, küçük esnafı, emeklileri kısacası emekçi halkı birleştirmektedir.

Sendikana üye ol, sahip çık, denetle!

Kamulaştırma talebi, hele ki böyle bir dönemde özel sektörde örgütlü bütün sendikaların ana taleplerinden biri olmalıdır. Bu talep işçiyle sermayenin boy ölçüşeceği bir sonraki maça hazırlanmak için de çok önemlidir. Tüpraş işçisi bir sonraki sözleşmeye kavgayı hattı müdafaadan öteye sathı müdafaa boyutuna taşımalıdır. Yani Tüpraş sözleşmesini bir memleket meselesi olarak ülkenin gündemine taşımak için şimdiden hazırlık yapmaya başlamalıdır. Bunun için elbette ki Tüpraş işçisinin en büyük dayanağı Petrol-İş sendikası ve Türk-İş konfederasyonu olacaktır. Ancak yaşanan deneyim bu dayanak noktalarının pek de sağlam olmadığını göstermiştir. O halde sendikalarda işçinin iradesini hâkim kılmak için de bizi çetin bir mücadele bekliyor demektir. Tüpraş işçisi açısından Petrol-İş sendikasının bürokratik engelleri ancak “sendikana üye ol, sahip çık, denetle” anlayışıyla aşılabilir. Her sözleşme sonrası, yaşanan hayal kırıklıklarıyla işçilerin sendikasına sırt çevirmesinin bir çözüm olmadığı açık. Bunun yerine tabandaki mücadeleci anlayışın ve işçinin iradesinin sendika yönetimlerine uzanması, mücadeleci işçilerin doğrudan sendika yönetimlerinde olması ya da işçilerin tabandan yukarı doğru, yönetimleri mücadeleye sevk edecek yoğun bir baskı uygulaması gerekiyor. Son eylemde bir kez daha görüldü ki devasa büyüklükteki rafinerilerde işçilerin birbirinden kopuk çalışma alanları da önemli bir handikap. Ancak Tüpraş’ın farklı ünitelerinde yıllarca birbirini görmeden çalışan ancak eylem alanında bir-iki günde kaynaşan işçilerin birliği ve dayanışması bu handikabın aşılmaz olmadığını gösteriyor. Sözleşme hayal kırıklıklarıyla dolu olsa da eylemin en önemli kazanımı bu birliktelik, dayanışma ve kaynaşmadır. Tüpraş işçilerinin birliği ve dayanışması fabrika komiteleri aracılığıyla sürekliliğini koruyabilir. Bu komiteler sözleşmeden sözleşmeye değil, işçilerin karşısına çıkabilecek gündelik problemlerinin bile ortaklaşa gündeme alınacağı mekanizmalara dönüşmelidir.

Tüpraş işçisine ekmek için hürriyet gerek!

Tüpraş işçileri sadece Koç Holding’e karşı ekmekleri için mücadele etmiyor. Aynı zamanda Tüpraş’ın grev yasağı kapsamında tutulmasına karşı grev hürriyetini savunuyorlar. Koç Holding Tüpraş işçisine sefaleti dayatırken tam da Tüpraş’ın grev yasağı kapsamında olmasına güveniyor. Aslında milli güvenliği tehdit eden, Tüpraş işçilerinin ekmeklerini büyütmek için grev yapmaları değil, Türkiye’nin en stratejik işletmesinin bir aileye peşkeş çekilmesidir. Tüpraş işçisine grevi yasaklayanlar Türkiye işçi sınıfının grev hakkını Kavel’de grev yaparak söke söke kazandığını unutmasınlar. Tüpraş işçisinin de yüzünü Kavel’e dönmesi gerekiyor. Metal işçileri grev yasaklarını Schneider’de, Bekaert’te, Grid Solutions’ta Kavel ruhuyla püskürttüler. Tüpraş işçisinin de yapması gereken budur. Grev hakkı grev yaparak kazanılmıştır, bugün de ancak ve ancak fiili olarak grev yaparak savunulabilir. Tüpraş’ta zaferin parolası Kavel’dir.

Kavel ruhuyla dayanışma ve seferberlik

Bu mücadeleyi Tüpraş işçileri neredeyse yalnız vermiştir, ancak söylediğimiz gibi bu mücadele sadece onların mücadelesi değildir. Ortada bir başarısızlık varsa bu Tüpraş işçilerine ait değildir. Tüpraş meselesi memleket meselesidir. Tüpraş işçisi kaybettiğinde tüm emekçi halk kaybetmektedir. O halde Tüpraş işçisinin ekmek kavgasını bir memleket meselesi olarak sahiplenmeli ve emekçi halkı bu kavganın birinci derecede muhatabı haline getirmeliyiz. Tüpraş işçisinin kazanması için yeni bir Kavel gerekmektedir. Aynı şekilde emekçi halkın tıpkı Kavel’le dayanışma gösteren İstinye halkının oluşturduğu seferberlik gibi, Tüpraş işçilerinin alın terinin karşılığı bile olmayan ücretlerini çok bulmak bir yana, “onlar kazanırsa hepimiz kazanırız” anlayışıyla oluşturabileceği bir seferberlik Tüpraş işçilerini bu esaretten kurtarabilir. Türk-İş çatısı altındaki sendikalar başta olmak üzere DİSK’in ve Hak-İş’in dayanışma ve destek eylemleri ile Tüpraş işçisinin etrafında kenetlenilmelidir. Sendika bürokratları buna yanaşmayacaktır ama tabanda yaratılacak seferberlik ile sendika yönetimleri bu mücadeleye girmeye zorlanmalıdır. Tüpraş işçilerini başarıya ve kazanımlara götürecek yol sadece onların yürüyebileceği bir yol değildir. Bu engebeli yol sınıf dayanışması ile katedilmelidir. Tüpraş işçisinin pusulası ise sermayeye, onun istibdadına ve işçi iradesini yok sayan sendika bürokrasisine karşı verilecek bir sınıf mücadeleci anlayış olacaktır. Devrimci İşçi Partisi bugün olduğu gibi her zaman Tüpraş işçisinin yanında olacaktır. Çünkü bu kavga iş, aş, hürriyet kavgasıdır. Zaferi hepimizin zaferi olacaktır.