Sınıf işbirliğine hayır! TÜSİAD’dan “görüşlerini” değil haklarımızı alacağız!
Türkiye’nin en büyük patron örgütü olan Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (DİSK) 19 Ekim’de ziyaret etti. Yapılan görüşmede TÜSİAD başkanı Orhan Turan ile DİSK başkanı Arzu Çerkezoğlu yer aldı. Görüşmeden sonra tarafların hazırladıkları raporları birbirlerine sundukları aynı zamanda “görüş alışverişinde” bulundukları söylendi. TÜSİAD’ın “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” raporuna karşılık DİSK de “Demokratik bir Türkiye için örgütlenme özgürlüğü ve sendikalaşma hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır” başlıklı bir raporu karşı tarafa iletti. Ne olmuş iki kurum görüşmüş Türkiye’nin geleceğini konuşmuş diyenler olabilir. Ancak mesele basit bir görüşme değildir.
Bugün ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve işsizlik Türkiye’nin emekçi halkının en önemli gündemidir dersek buna kimse itiraz etmeyecektir. Ancak bu gündemde krizi yaratan patronlar ve onların iktidarı iken faturayı ödeyen işçi ve emekçilerdir. Doğal olan ve olması gereken böyle bir durumda sermaye ve emek arasında bir sınıf mücadelesi olmasıdır. Bu olmuyor da patron ve işçi temsilcileri etrafa gülücükler saçarak Türkiye’nin geleceğini konuşuyorlarsa burada bir sorun var demektir. Bu sınıf mücadelesinin yerine sınıf işbirliğini geçirmektir. Sınıf işbirliği patronlar için işçi sınıfını pasifleştirmek uysallaştırmak anlamına gelir. İşçi tarafı için ise teslimiyet.
Yapılan bu görüşme, DİSK’te gün geçtikçe daha çok görülen sınıf işbirlikçiliğinin yani patronlarla mücadele etmeyi değil masaya oturmayı önceleyen anlayışın yeni bir örneğidir. Ancak bu örneği diğerlerinden ayıran ve daha vahim hâle getiren DİSK’in masaya TÜSİAD ile oturmasıdır. Çünkü TÜSİAD basit bir patron derneği değildir. Türkiye’de işçi sınıfına yapılan irili ufaklı birçok saldırının failidir. İşçi sınıfının üzerinden silindir gibi geçen 12 Eylül askeri darbesinin baş destekçisidir. DİSK Başkanı Kemal Türkler gibi işçi liderlerini katleden NATO kontrgerillasının, faşist çetelerin ülke içindeki finansörüdür. Yani TÜSİAD NATO ve kontrgerilla ile birlikte DİSK’in kanlısıdır!
TÜSİAD işçi sınıfının ve DİSK’in düşmanıdır
TÜSİAD 1971 yılında, büyük patronların ortak çıkarlarını devlete dayatmak, o günlerde Türkiye’yi sallayan işçi sınıfına ve tabii ki onun öncüsü DİSK’e karşı kurulmuş bir örgüttür. TÜSİAD’ın kurucularından Osman Boyner örgütün kuruluşunu şöyle anlatıyor: “Muhtıranın [12 Mart 1971] hemen sonrasında sıkıyönetim günleriydi. Grevler, lokavtlar çok sık yaşanıyordu. Bir ortak akılda, ortak değerler etrafında buluşmak, örnek işler yapmak gerekiyordu.” Boyner’in bahsettiği örnek işlerden biri daha sonra 12 Eylül askeri darbesinin arkasında durmak olacaktı. TÜSİAD’ın 12 Eylül’e verdiği desteğe gösterilebilecek sayısız örnekten belki de en çarpıcısı Vehbi Koç’un Kenan Evren’e yazdığı mektuptur. Vehbi Koç mektubunda, Evren’i DİSK konusunda uyarıyor ve DİSK’in deyim yerindeyse çanına ot tıkanmasını istiyor. Evren de bu isteği yerine getiriyor ve DİSK 11 yıl boyunca kapalı kalıyor. Saldırılar bununla sınırlı değil. DİSK’e bağlı İlerici Deri-İş sendikası Başkanı Kenan Budak’ı 1981 yılında polis katlediyor, DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve dostları idamla yargılanıyor. Birçok DİSK’li işkencede öldürülüyor. Bir diğer örnek ise bugün TÜSİAD’ın DİSK’e sunduğu rapor gibi TÜSİAD’ın 1981 yılında hazırladığı bir rapor cunta için şu sözleri yazıyor: “12 Eylül tarihinden sonra geçen süre içerisinde 24 Ocak kararlarının uygulanması ve tamamlayıcı kararların alınması hususunda gösterilen dirayet ve anlayış her türlü takdirin üzerinde mütalaa edilmelidir.” (“1981 başında Türkiye” raporu) Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere TÜSİAD eline silahı alıp DİSK’e ateş etmemiştir ama DİSK’e ateş açan 12 Eylül darbesinin mermilerini doldurmuş, sırtını sıvazlamıştır. TÜSİAD, DİSK’in ve işçi sınıfının düşmanıdır!
DİSK’e sınıf mücadelesini devrimci işçiler hatırlatacak!
Aradan geçen 40 yılda TÜSİAD değil ancak DİSK çok değişmiştir. 12 Eylül’de kapatılan DİSK 1992’de yeniden kurulduğunda DİSK’te sınıf mücadelesi yerini “sosyal diyalog”a bıraktı. Parola, “İşgal, grev, direniş”ten “iş barışı”na dönüştü. Patronlar zaman zaman “görüş alışverişi” yapılabilir oldu. Ancak unutulmamalıdır ki DİSK’in kökleri 1992’ye değil 1960’lara gider. Kavel’e, Derby’e, Sungurlar’a, Saraçhane Mitingi’ne, 15-16 Haziran’a, kitlesel 1 Mayıs’lara uzanır. DİSK, masada değil fabrikalarda, meydanlarda, fiili grevlerde, işgallerde kurulmuştur.
Bugün de DİSK yöneticilerinin “Demokratik bir Türkiye için örgütlenme özgürlüğü ve sendikalaşma hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır” başlıklı raporu sundukları TÜSİAD patronları istibdad rejiminin grev yasaklarından en çok nemalananlardır. TÜSİAD üyeleri bil fiil sendikalaşmayı kırmak için yasadışı işten atmalara giden istibdad mahkemelerinin sendikal davaları yıllarca sümen altı etmesinden en çok fayda görenlerdir. TÜSİAD üyesi işçi düşmanları işçi ve emekçilerin en ufak bir hak mücadelesinde fabrikaların önüne istibdadın polisini jandarmasını çağıran, işçiyi coplatan, gözaltına aldıranlardır. Bunlarla hangi demokratik Türkiye’yi konuşacaksınız hangi geleceği inşa edeceksiniz?
DİSK’i sınıf mücadelesinde ısrar eden devrimci işçiler kurmuştur. Şimdi DİSK’i bu durumdan da yine aynı işçiler, sınıf mücadelesinde ısrar ederek ve sendikasına sahip çıkıp denetleyerek çıkaracaktır. İşte o zaman DİSK, TÜSİAD’dan görüşlerini değil haklarını alacak. Bugün işçilere kesilmek istenen ekonomik krizin faturasını TÜSİAD’a kesecek. TÜSİAD ile masada değil fabrikalarda karşılacak ve işçi sınıfına karşı işlediği suçların hesabını soracak!