MESS sözleşmesinin dersleri: Tarihimiz bürokratların pazarlıklarıyla değil Kavellerle yazılmıştır!
Metal sektöründe MESS grup sözleşmesi anlaşmayla sonuçlandı. 11 Ocak gecesi önce Türk Metal ve MESS anlaşma sağladı daha sonra Birleşik Metal-İş ile MESS arasında görüşmeler başladı ve gece geç saatlerde metal sektöründeki sendikalar ve MESS ortak bir açıklama ile anlaşmayı duyurdular. Bu açıklamaya göre ücretlerde ilk altı ay için yüzde 10 üzerine 3 lira 70 kuruş seyyanen zam eklenecek. İkinci altı ay için ise yüzde 30’luk bir zam öngörülüyor. Eğer enflasyon daha yüksek çıkarsa enflasyon oranı geçerli olacak. Üçüncü ve dördüncü altı aylarda ise sadece enflasyon oranında zam öngörülüyor. Sosyal haklarda ilk yıl yüzde 35 ikinci yıl enflasyon oranında zam alınırken erzak çekleri de 400 lira olarak belirlendi.
Sözleşmenin algısı ile işçinin gerçeği arasında fark var
Görüşmeler sürerken fabrikalarda gece vardiyalarında bant ve tezgâh başlarında heyecanlı bir bekleyiş vardı. Ancak son enflasyon rakamlarının gelmesinden sonra ellerini şaltere uzatmış olan işçiler, bir süredir ellerini şalterden çekmiş avuçlarının içine hesap makinelerini almış Mart ayında alınacak enflasyon farklarını hesaplamaya başlamıştı. Bu durum fabrikalarda greve yönelik tansiyonu düşürürken, anlaşmayı genel işçisine kabul ettirmeye öncelik veren MESS ve sendika bürokratlarının da işine geliyordu. Nitekim öyle de oldu ve anlaşmanın içerdiği rakamların net değil brüt olduğu söylenmeden “iyi sözleşme” algısı yaratıldı. Hatta Pevrul Kavlak açıklamayı “tarih yazdık” diye duyurdu.
MESS grubunda ortalama ücretler asgari ücret seviyesine inmişken ve çok ciddi bir geçim sıkıntısı baş göstermişken elbette ki zamlar bir rahatlama sağlayacaktır. Öyle de olmuştur. Fabrikalarda kafalar biraz karışık olsa da bir memnuniyet havası da sezilmektedir. Ancak bu hava geçicidir. Hayat pahalılığının artışı ile birlikte geçim sıkıntısının tekrar baş göstermesi kaçınılmaz olacaktır. Devrimci İşçi Partisi bu hafta başında yayınladığı bildiride metal işçilerini bu konuda şu sözlerle uyarmıştı: “İşçiye yapılacak olan enflasyon zammı “resmi” enflasyona göre olacak. İşçinin alım gücü ise çarşıda pazarda, faturalarda, kira artışlarında karşı karşıya geldiğimiz “gerçek” enflasyon oranında eriyecek. TÜİK’in açıkladığı ama AKP, MESS ve bazı sendika bürokratları dışında kimsenin inanmadığı resmi enflasyon yüzde 36, gerçek enflasyon ise yüzde 80! Aradaki fark kaybımızdır. Cebimizden çalınandır ve çalınacak olandır! Resmi olana değil gerçek olana, geçmişe değil geleceğe baktığımızda hakikat tüm açıklığıyla ve netliğiyle karşımızdadır.” Bu uyarımız ışığında sözleşmeyi değerlendirdiğimizde sözleşmenin işçinin gerçek kayıplarını telafi etmediğini görebiliriz.
Enflasyon zammı kazanım değildir! Vergi dilimi sorunu devam ediyor! Tamamlayıcı sağlık sigortası talebi masada bırakıldı!
İkinci altı ay zammı için ise tam bir çarpıtma söz konusudur. Yüzde 30 rakamı büyük gözükse de en son açıklanan resmi enflasyonun sadece Aralık ayında, tek bir ay için yüzde 13,58 olduğu unutulmamalıdır. Resmi enflasyon MESS sözleşmesinin başlangıç tarihine göre sırasıyla Eylül’de 1,25; Ekim’de 2,39; Kasım’da 3,51 açıklanmıştır. Ocak ve Şubat enflasyonları da eklenerek altı aylık orana ulaşılacaktır. Ocak ve Şubat daha açıklanmadan dahi rakam zaten yüzde 20,73 olmuştur. Bu rakamlara daha Ocak ayı başında yapılan ve ardı arkası kesilmeyen elektrik, doğalgaz, akaryakıt zamlarının etkilerinin yansıtılmamış olduğunu düşünürsek ikinci altı ay için ortada enflasyon üstüne alınmış bir hak olmadığı görülecektir. Bu yetmiyormuş gibi sendikaların kalan 6 aylık zamlarda da enflasyon üzerine talep ettikleri zamlardan vazgeçtikleri görülmektedir.
Açıklanan zamlar brüttür. Bu durum ciddi bir algı çarpılmasına yol açmaktadır. Sözleşmenin en önemli zaaflarından biri işçilerin bilhassa yılın ikinci yarısından itibaren vergi dilimine girmeleri dolayısıyla yaşayacakları kayıplardır. Bu kayıplar MESS grubundaki farklı ücret seviyelerine göre 600 ile 1000 lira arasında değişecek olan ciddi kayıplardır. Vergi diliminin sabitlenmesi ve vergi yükünün patronlar tarafından üstlenilmesi talebi orta yerde durmaktadır. Metal işçilerinin en önemli talepleri arasında yer alan tamamlayıcı sağlık sigortasının eş ve çocukları kapsaması talebi de masada bırakılmıştır. Sadece artış oran ve miktarlarına bakarak, bu rakamların brüt olduğunu unutarak yapılan değerlendirmeler yanıltıcıdır.
Metal işçisi nasıl tarih yazar?
Ortada bir gerçek var ise o da Pevrul Kavlak’ın söylediğinin aksine tarih falan yazılmamış olduğudur. Birleşik Metal-İş’in açıklamasında olduğu gibi “yeni kazanımlar” da söz konusu değildir. Öncelikle işçiye her şeyi olduğu gibi anlatmak, gerçekleri konuşmak esas olmalıdır. Metal işçisi tarih yazmak için önce tarihine sahip çıkmak ve Kavel işçilerinin açtığı yoldan giderek grev hakkını grevle kazanmak zorundadır. Yeni kazanımlar elde etmek ancak üretimden gelen gücün kullanılmasıyla mümkündür.
İşçinin üretimden gelen gücünü kullanmasına yönelik grev tehdidi, iktidarın grev yasağı tehdidinden daha güçlü ve gerçekçi olması gerekir. Grev hakkı sözleşmeyi yüzde 3-5 arttırmak için değil işçinin kaderini eline alabilmesi için önemlidir. Bu sözleşme sürecinde Türk Metal meydanlarda mitingler yaptı. Yürüyüşler düzenledi. Ama yapılan eylemler üretime dokunmadı. Caydırıcı değildi. Türk Metal grev kararı aldı ama uygulama tarihini ilan etmedi. Sadece patronlar değil Türk Metal üyesi işçiler de greve çıkma iradesi olmadığını biliyor ve hissediyordu.
Bu noktada Birleşik Metal’in grev kararının ardından 14 Ocak için grev uygulama kararını da almasının, özellikle Gebze’deki fabrikalarda protesto eylemlerini özellikle iş durdurarak gerçekleştirmiş olmasının doğru bir tutum olduğunu belirtmeliyiz. Bu eylemler patron tarafına gerekli mesajı iletmek, işçileri de greve hazırlamak için önemliydi. Bu fabrikalar 2015’te de greve çıkmış fabrikalardı, yine greve çıkacaklarında yaptıkları yapacaklarının teminatı olan işçiler söz konusuydu. Bu fabrikalarda işçiler Kavel eğitimleri ile hazırlıklarını yapıyordu. Dolayısıyla Pevrul Kavlak’ın meydan meydan yaptığı konuşmaların değil bu hazırlığın caydırıcı gücü vardı. Pevrul Kavlak tarih falan yazmadı bu açık. Ama eğer sözleşmede alınan her kuruşta bu fabrikalarda grev iradesi gösteren ve arkasında duran öncü işçilerin hakkı vardır. Bu unutulmamalıdır.
Yeni mücadelelere hazır olalım
Ancak bu fabrikalarda dahi şaltere uzanan ellerin, bir aşamada hesap makinelerine yönelmesine mâni olunamadı. Kavel eğitimlerinin Kavel bilincine dönüşmesi için alınması gereken yollar olduğu ortaya çıkmıştır. Şimdi önümüzde yeni bir mücadele dönemi açılıyor. Bu dönemin vadesi bir sonraki sözleşme değildir. Metal işçisi artan hayat pahalılığı karşısında hemen şimdi vakit kaybetmeden mücadeleye atılmalıdır. Çip krizini bahane ederek sözleşmeyi aşağı çeken otomotiv ve otomotiv yan sanayi patronları, çip krizi hafifler hafiflemez işçileri fazla mesaiye zorlayacaktır. Patronlar tüm kayıplarını işçiyi daha fazla sömürerek kapatmaya çalışacaktır. İşçiler için ise kayıpları gidermek için sözleşme dönemine sıkışmayan tüm bir dönemi kapsayan, sürekli, örgütlü, fiili ve meşru bir mücadele şarttır. Metal işçisi böyle tarih yazmıştır ve böyle tarih yazacaktır.