KESK’te olağanüstü genel kurula doğru: Hesap sorma zamanı!

KESK’te olağanüstü olan şey, KESK’teki olağan işleyişin hayata geçirilmemesidir. KESK yönetimi bir bütün olarak KESK hukukunu uygulamak yerine, grup içi ve gruplar arası hukuku devreye sokmuştur.

KESK olağanüstü gelişmeler eşliğinde olağanüstü genel kurula gidiyor. KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek hakkındaki taciz iddiaları ve bu iddialar dolayısıyla Genel Başkan Sami Evren’in istifası kamuoyuna geniş biçimde yansıdı. Olağanüstü genel kurula gitmekteki amaç, bu iddiaların açıklığa kavuşturulması ya da KESK’in kadın sorunundaki tutumunun gözden geçirilmesi vb. değil. KESK bu iddiaların ardından kopan fırtına yüzünden aylardır faaliyet yürütemez hale gelmiş durumda. O yüzden de bir olağanüstü genel kurul kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Emekçiler KESK’te neler oluyor sorusuna doyurucu bir yanıt bekliyorlar.

Önce şunu belirtmek gerekir ki, KESK yönetiminde taciz iddialarının gündeme gelmiş olması olağanüstü bir durum değildir. Herhangi bir kitle örgütünde, hatta herhangi bir özel kuruluşta ya da kamu kuruluşunda bu tür iddialar gündeme gelebilir. Önemli olan bu tür iddialar karşısında alınan tavırdır. KESK bu konuda ilkelerini belirlemiştir. Bu tür iddialarda kadının beyanını esas alan ve kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmasını benimseyen KESK, bunlar söz konusu olduğunda benimsediği ilkeler temelinde disiplin kurullarını çalıştırır ve itiraza açık olan bu kurullar meseleyi bir sonuca bağlar. KESK’te olağanüstü olan şey, KESK’teki bu olağan işleyişin hayata geçirilmemesidir. KESK yönetimi bir bütün olarak KESK hukukunu uygulamak yerine, grup içi ve gruplar arası hukuku devreye sokmuştur. Gruplar arası hukuk denen şey aslında, hukuksuzluğun ta kendisidir. KESK tarihinde ilkesiz koltuk pazarlıklarının zemini olan bu sözde hukuk, bugün yeniden KESK’e onarılması güç zararlar vermeye devam ediyor.

SİS’in tavrı

KESK içinde sınıf mücadeleci bir hattı savunan Sınıf İçin Sendika Platformu gelişmeler karşısında yayınladığı bildiride alınması gereken tutumu şu şekilde ifade ediyor: “Bugün yapılması gereken açıktır. Tüm yönetim yerinde durmalı, kimse istifa etmemeli ama kendi kurullarından önce burjuva basınına beyanat veren Sami Evren de dahil tüm MYK bileşenleri KESK üyelerine hesap vermelidir. Taciz olayı derhal disiplin kuruluna sevk edilerek gerekli soruşturma ve cezalandırma yapılmalıdır. Bu olayın ört bas edilmesinde ve gruplar arası pazarlık konusu yapılmasında açık sorumluluğu bulunan tüm MYK üyeleri hakkında da disiplin soruşturması açılmalıdır. Tüm KESK üyeleri meselenin iç kavga ve dedikodu malzemesi yapılmasına karşı çıkmalı, önce kurumsal yapıların işletilmesini istemeli ve kongrede sorumlulardan hesap sormalıdır.”

Ancak sorulacak hesaplar sadece son olaylarla sınırlı değildir. KESK son dönemdeki pratiği ile çokça tribünlere oynamış, kamuoyu nezdinde mücadeleci ve radikal bir sendikal önderlik görüntüsü çizmiş ancak bu görüntünün altı hep boş kalmıştır. 1 Mayıslar’da görünen tablonun arkasında, alana giren sendika liderlerinin geride bıraktığı coplanan ve gaz yiyen binlerce kamu emekçisi vardır. Tekel mücadelesinde mikrofonlarda genel grevi savunan, kameraların olmadığı masalarda Türk-İş’in ihanetçi yönetimini işçinin öfkesinden koruma rolünü üstlenen bir KESK vardır. İşçiler genel grev kararı beklerken aylar sonrasında, 26 Mayıs’ta eylem yapılmasını öneren Sami Evren’in kendisi olmuştur. Son olaylarda da Sami Evren yine tribünlere oynamış ve bir anda istifa etmiştir. Oysa taciz iddiasının örtbas edilmesinde ve KESK hukukunun yerine ilkesizce gruplar hukukunun geçirilmesinde sorumlu olan kendisidir.

Tüm bunlar yaşanırken KESK baş aşağı gitmekte, kamu emekçilerinin sorunları dağ gibi büyümektedir. İşte bu yüzden hesap sorulacak kalemler çoktur. KESK’in olmadığı bir sınıf mücadelesi büyük bir gücünü yitirecektir. Görev KESK tabanına düşüyor. KESK, grupların ve bürokratların ilkesiz hesaplarına terk edilmeyecek kadar önemlidir.