Esitaş’ın dersleri ve görevlerimiz
Kocaeli Dilovası Makine İhtisas OSB’de bulunan ve yakın dönemde Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlenen Esitaş (Artache) fabrikası 10 Haziran günü yapılan bir eylem ve ardından 145 işçi işten atılmasıyla gündeme geldi. Esitaş’ta geçtiğimiz Şubat ayında Birleşik Metal-İş yetki için gerekli çoğunluğu sağlamış, patronun sendikasızlaştırma amacıyla bir işçiyi işten atmasına sendikalı işçiler fabrika işgaliyle cevap vermişti. 12 saat süren işgalin ardından hem işten atılan işçi geri alınmış hem de sendikal örgütlenme patrona kabul ettirilmişti. Esitaş (Artache) işyerinde bir işçinin dahi verilmediği güçlü bir birlik ve örgütlülük halinden, işçilerin aralarında bölündüğü ve patronun da bu fırsattan 145 işçiyi atarak faydalandığı bir noktaya nasıl gelindiği, izaha muhtaçtır. İşten atılan işçilerden bir grup, fabrikanın ve Gebze 1 No.lu şubenin önünde yaptığı eylemlerde, sendikayı işçinin iradesini tanımamakla ve patronla işbirliği yapmakla suçlamaktadır. Diğer yandan söz konusu sendika olan Birleşik Metal-İş ve özellikle Gebze 1 no.lu şube son dönemde sınıf işbirliği ile değil grevlerle, direnişlerle, işgallerle patronların karşısına çıkan bir mücadele pratiğiyle tanınmaktadır. Gelinen noktada sadece gerçekler sınıf mücadelesini ileriye götürebilecektir.
Bizler “sendikaya üye ol, sahip çık, denetle” şiarıyla sınıf sendikacılığını benimsiyoruz. İşçilerin tabandan yükselttiği iradenin son derece önemli olduğunu biliyor ve sendika yönetimlerini daha mücadeleci bir yöne doğru sevk etmede, tutucu ve hatta sınıf işbirlikçi tutumların aşılmasında bu iradenin belirleyici olduğunu savunuyoruz. Ancak tabandan yükselen mücadele ve sendikal denetim, işçilerin birliğini sağlamaya ve patron sınıfına karşı safları güçlendirmeye yönelik olmak zorundadır.
Esitaş’ta 145 işçinin işten atılmasına giden başarısız eylemlilik sürecini yürüten kişilerin, bırakın sendikaya sahip çıkma iradesiyle davranmayı, fabrikayı sendikasızlaştırmaya yönelik girişimlerde bulunmaları, işçileri birleştirecek bir önderlik sergilemek şöyle dursun işçileri kasten yanlış bilgilendirmeleri, kendilerine karşı olanları fiziki şiddet dahil olmak üzere bastırmaya yönelmiş olmaları es geçilecek, üzerinden atlanacak sorunlar değildir. Bu sorunları atlayarak, süreci, metal işkolunda Türk Metal’de örgütlü fabrikalarda sıklıkla yaşanana benzer şekilde sendikal bürokrasinin işçi iradesini bastırdığı ve patronla işbirliği yaparak öncü işçileri işten attırdığı bir senaryo yaşanmış gibi ele almak ve işçi sınıfı kamuoyuna yansıtmak ise sorumsuzluktur. İşçi sınıfına karşı sorumluluk taşıyanlar zaferden yenilgiye giden sürecin derslerini çıkarmalı ve bu dersler doğrultusunda büyük yara almış durumda olan mücadeleyi yeniden ayağa kaldırmak zorundadır. Bu sorumluluk şu anda işçilerin örgütlü gücünü temsil eden Birleşik Metal-İş’in omuzlarındadır.
Yaşananların arkaplanı
Yaşanan olayın sınıf mücadelesi ve işçi sınıfının çıkarları açısından ne ifade ettiğini anlamak için ilk olarak hem fabrikanın örgütlenme sürecinin hem de son yaşananların özetini çıkarmak gerekiyor. Esitaş işçileri 1 yıldan uzun bir süredir devam eden örgütlenme çalışmalarını 2024 yılının Şubat ayında taçlandırarak Çalışma Bakanlığı’ndan yetki belgelerini aldılar. Yetki belgesinin gelmesiyle birlikte patron bir öncü işçiyi işten çıkardı. Bunun üzerine Esitaş işçileri şalteri indirerek fabrikayı işgal ettiler. Yaklaşık 12 saat süren işgal sonuç verdi ve patron işten çıkardığı işçiyi işe geri almak zorunda kaldı. Daha sonra toplu sözleşme masası kurularak sendika ile patron arasında müzakere süreci başladı. Sözleşme müzakereleri devam ederken işçilerin pazarlık gücünü arttırmak için sendika mesaiye kalmama eylemi başlattı. Bu eyleme sözleşme görüşmelerinin erken bir aşamasına başlanmış olması patronun olası bir greve karşı stok yapmasını önlemek açısından önemli. Patron tarafı da bu süreçte kendi açısından bazı hamlelerde bulunuyordu. Sözleşme görüşmeleri devam ederken, patronun istihdam fazlasını bahane edip 60 işçiyi işten çıkartma girişimi, sendikanın ve Esitaş işçilerinin kararlı tutumu ile engellendi. Ayrıca toplu sözleşme müzakereleri sürerken ikinci mola hakkının alınması, temsilcilerin üretimde çalışmaması ve sendika odası gibi kazanımlar da elde edilmişti. Bu tür kazanımlar genellikle ilk sözleşmenin sonrasında elde edilmektedir.
Son olarak sıcakların başlamasıyla beraber Esitaş fabrikasında da birçok fabrikada olduğu gibi işçilerin sıcakta çalışmak zorunda kalmaları yeni bir mücadele konusu oldu. Bu durum üzerine fabrika yönetimi ile konu hakkında görüşüldü ve çözüm konusunda adım atılması yönünde anlaşmaya varıldı. Fakat sıcakta çalışmak hem çok stresli hem de sağlık açısından oldukça riskli bir durum. Sıcaklık sorunu Esitaş fabrikasında birkaç işçinin fenalaşmasına ve baygınlık geçirmesine sebep oldu. Bu olayların ardından Esitaş baştemsilcisi iş durdurmak istedi. Sendikada bir toplantı yapıldı. Sendika yönetimi ise iş durdurma eylemini erken buldu ve buna karşı çıktı. 60 işçiyi çıkartma niyetini açıkça masaya getirmiş olan patronun, bu tür bir eylemi saldırmak için bahane olarak kullanabileceğini, başka yöntemlerin değerlendirilmesini önerdi. Fabrika yönetiminin havalandırma sistemi için bir ihale yapması sağlanmış ve süreç başlamıştı. Havalandırma sisteminin projesinin yapılması, tedarik edilmesi ve kurulum bir süre alacağı için, geçici olarak fabrikanın belirli bölgelerine fan koyulması, mola sayısının arttırılması gibi önlemlerin alınması için müzakere etmek ve adım atılmadığı takdirde eylem yapmak mümkündü. Ancak baştemsilci iş durdurmada ısrarcı olarak sonunda sendikadan istifa edeceğini söyleyerek bu konunun tartışıldığı toplantıyı terk ederek sendika şubesinden çıktı.
Baştemsilci ertesi gün gerçekleşen toplu sözleşme görüşmesine de katılmayarak fabrikada bazı yöneticilerle fabrikayı sendikasızlaştırma üzerine pazarlıklara girişti. Ayrıca fabrikadaki WhatsApp gruplarından da işçilere “bundan sonra sendikasız bir yol izleyeceğiz” gibi mesajlar göndererek fabrikayı sendikasızlaştırmak için çabaladı. Daha sonra baştemsilci ve bir temsilci, sendikayı karşılarına almayı doğru bulmayan bir işçiyi darp ettiler. Fabrikada bunlar yaşanırken sendikada da toplu sözleşme görüşmeleri devam ediyordu. Bu süreçte temsilciler tarafından havalandırma sorununun dışında sendikanın toplu sözleşmeyi düşük bir zam oranıyla ve işçilere sormadan imzaladığına dair bilgilendirmeler yapıldı. Oysa sendika patron tarafından sunulan son teklifi reddetmiş ve süreç resmi arabuluculuk aşamasına geçmişti.
Tüm bu yaşananların ardından sendikanın şube yönetiminin kararıyla baştemsilci ve temsilci görevden alındılar. Patron da görevden alınmalarının peşine her ikisini de işten çıkardı. Bu olayların yaşandığı 7 Haziran Cuma gününden itibaren işten atılan baştemsilci ve temsilci, işe geri alınmaları amacıyla iş durdurma eylemi örgütlemeye çalıştılar. 10 Haziran’da yapılan eyleme 100’ün üzerinde işçi katılırken 300’ün üzerinde işçi ise eylemi doğru bulmayarak eyleme katılmadı. Patron birlik sağlanamadan gerçekleşen bu eylem vesilesiyle ortaya çıkan zaafı değerlendirerek, eylem sürecinde yer alan 145 işçiyi işten çıkardı.
Esitaş fabrikasındaki örgütlülüğün önemi
Yaşananları özetledikten sonra şimdi yaşanan olayın sonuçlarını ve ne gibi dersler çıkarılması gerektiğini anlamaya çalışalım. İlk olarak şunu söyleyelim: Esitaş fabrikası hem son dönemde Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlediği en kalabalık fabrikalardan biri olması hem de Systemair HSK, Özer Elektrik, Asen Metal gibi tamamlanamamış örgütlenme çalışmalarının ardından aynı sanayi bölgesinde toplu sözleşme aşamasına gelmiş başarılı ilk örnek olması sebebiyle, sınıf mücadelesi açısından önemli bir yer tutuyor. Esitaş’ta yaratılan başarılı örnek, aynı bölgede bulunan diğer fabrikalarda çalışan işçilerin de örgütlenmesi için koşulları daha olanaklı hale getiriyordu. Bu sebeple Esitaş fabrikasındaki örgütlenme sürecinin başarılı bir şekilde sonuçlanması, sadece Esitaş işçileri için değil, aynı zamanda Dilovası’ndaki sanayi bölgelerindeki işçiler ve genel olarak işçi sınıfı için önemli. Esitaş’ta yaşanan olay ise Esitaş fabrikasında işçilerin birliğinin bozulması ve patrona saldırması için uygun koşullar yarattığı gibi, basında bu durumun “sendika işçi attırdı” şeklinde yansıtılması işçileri sendikalı olmaktan uzaklaştıran bir etki de yaratıyor. Yani sınıf mücadelesinin başarısı da yenilgisi de fabrika sınırlarını aşan etkiler doğuruyor. Yaşananların hem Esitaş işçilerine hem de işçi sınıfının mücadelesine zarar verdiği konusunda şüphe yok. Konu sınıf mücadelesi olunca haklıyı ve haksızı tespit etmenin tek koşulu da taraflara ve tarafların eylemlerine sınıfın çıkarları doğrultusunda bakmak.
Sendika ile baştemsilci arasındaki fikir ayrılığının çıktığı sıcaklık konusuna bakalım. Havalandırma ve iklimlendirme konusu her fabrikada çözülmesi gereken bir konu. Patronlar için tek öncelik kârları olduğu için havalandırma gibi işçi sağlığı için gerekli konuları her zaman göz ardı ediyorlar. Havalandırma ve termal konfor konuları ile ilgili yönetmelikler bulunmasına rağmen bunlar denetlenmiyor. Bu sebeple de birçok fabrikada işçiler sağlıklarını tehdit edecek kadar sıcakta veya soğukta çalışmak zorunda kalıyorlar. Sonuç olarak patrondan havalandırma yapmasını talep etmek, bu konuda mücadele etmek her işçinin hakkı. İşçi sınıfı öncülerinin görevi ve sorumluluğu ise bu haklı talebi hayata geçirecek doğru ve etkili bir mücadelenin örgütlenmesi.
Fakat her mücadelede olduğu gibi bu sorunda da başarının kriteri işçilerin taleplerini kazanmasıdır. İşçi sınıfının öncüleri eylemleri başarıya ulaştırmak için öncelikleri, riskleri ve muhtemel sonuçları değerlendirerek hareket etmelidir. Sınıf mücadelesinde birinci öncelik her zaman için işçilerin birliğini tesis etmek olmalı. Patronların tüm topluma hâkim olan ideolojik hegemonyasının bir sonucu olarak işçiler arasında oluşan çeşitli önyargılar her an işçilerin birbirleriyle rekabete girmesi ve bölünmesi yönündeki eğilimleri arttırıyor. Birliği sağlamanın yolu ise örgütlenmekten geçiyor. O sebeple sınıf mücadelesinin birinci önceliği olan işçilerin birliğini korumanın koşulu da örgütlülüğü korumak oluyor. Esitaş baştemsilcisinin havalandırma konusunda izlenecek yol haritasıyla ilgili sendika ile fikir ayrılığına düşmesi sendikal mücadele içinde sıklıkla karşılaştığımız durumlardan biridir. Bu tür durumlarda temsilcilik ve sendika yönetimi arasında işçi demokrasisi mekanizmaları işletilmeli, açık bir tartışma sürecinin sonunda hareket ve eylem tarzı belirlenmeli, kararlar tam bir birlik içinde uygulanmalıdır. Yanlış kararlar verilmesi her zaman mümkündür. Hataların ve eksiklerin daha sonra değerlendirilmesi, eleştiri ve özeleştiri işçi demokrasisinin gereğidir. İşçilerin birliği ve örgütlülüğü korunduğu müddetçe hataların telafisi mümkün olacaktır. Ancak eylemde birliğin bozulduğu durumlar telafisi mümkün olmayan zararlara neden olabilmektedir.
Kaldı ki Esitaş’ta yaşanan süreçte, bir grup öncü işçinin sendika yönetimini de karşısına alarak doğru olduğunu düşündüğü bir eylem tarzını hayata geçirmesi gibi bir durumdan da bahsedemiyoruz. Sınıf mücadelesinde böyle anlar olabilir. İşçilerin taban inisiyatifine dayanarak yeri geldiğinde sendika bürokrasisini aşan eylemler de hayata geçirilebilir. Bazen bu işçilerin birliğini sağlamak, mücadeleyi başarıya ulaştırmak için bir zorunluluk olarak da karşımıza çıkabilir. Ancak Esitaş’ta sendika yönetimiyle karşı karşıya gelen temsilcilerin fabrikayı sendikasızlaştırmak üzere patronla pazarlık yapması, kişisel çıkar ve menfaatlerini işçilerin çıkarlarının önüne koyduğunu gösteriyor. Esitaş’ta mesele havalandırma sorununda izlenecek yol üzerine bir tartışmadan ibaret olmamıştır. Temsilciler sendika yönetimi ile ihtilaflarını toplu sözleşmenin imzalandığına dair gerçeğe aykırı bir bilgilendirme üzerinden işçilerin gündemine taşımıştır. Sözleşme pazarlık sürecinde yine farklı düşünceler ortaya çıkabilir. İşçilerin sözleşme taslağında istenen zam oranları ve haklardan geri adım atılmamasını istemeleri temsilcilerin de bu doğrultuda hareket etmeleri olağandır. Ancak sendikanın sözleşmeyi imzaladığına dair yanlış bilgiyi yaymak ve işçiler içinde bir infial ortamı yaratmak işçi demokrasisiyle bağdaşmayan manipülatif bir tutumdur.
Böyle tutumlarla işçilere güven verilmesi, işçilerin son derece riskli bir eylemde sendika yönetiminin desteği olmadan hatta sendikaya karşı seferber edilmesi zaten mümkün olamazdı. Nitekim baştemsilci bu hareketiyle fabrikada henüz yeni olan örgütlü mücadeleye zarar vererek işçileri bölücü bir etki yaratıyor. Attığı adımların da sorunun kaynağı olan havalandırma problemini çözmekten ziyade kendi konumunu sağlama almak yönünde atılan adımlar olduğu gözüküyor. Böyle bir tavrın da işçi sınıfının çıkarına olmadığı ortada. Yani her ne kadar havalandırma talebi haklı bir talep olsa da temsilci konumundakiler sınıf mücadeleci değil bireyci eylemleri ile örgütlülüğe zarar verdiğinde, havalandırma sorununun çözümü gerçekleşmediği gibi patron, işçilerle sendikanın arasının açılmasını fırsat bilerek büyük bir işten çıkarma saldırısına girişiyor. İşçilerin taslağa en yakın sözleşmeyi istemesi haklı ve bunu almak için üretimden ve örgütlülüğünden gelen gücünü kullanması doğru ise de yanlış bilgi yayarak işçileri sendika yönetimine karşı kışkırtmak, işçinin pazarlık gücünü arttırmak bir yana zayıflatıyor ve patrona saldırı zemini oluşturuyor.
Yaşananların bir sonucu da Türkiye genelinde patronların gerçekleştirdiği sınıf saldırısının Esitaş fabrikasına yansımasıdır. AKP iktidarının Mehmet Şimşek öncülüğünde uyguladığı ekonomi politikalarının tek amacı, krizin faturasını işçi sınıfına ödetmek. Faiz artışları ve sıcak para çekmeye öncelik veren kur politikası ile birlikte sanayide küçülmenin başlamasının sonucu olarak birçok fabrika faturayı bize kesmek için işçi çıkarıyor. Bunun karşısında durabilecek tek güç ise işçi sınıfının örgütlü gücü. Esitaş fabrikası patronu da yukarıda aktardığımız gibi ekonomik krizi ve işlerin azalmasını bahane ederek 60 işçiyi işten çıkarmak istiyordu. Esitaş işçilerinin örgütlü gücü bu saldırının gerçekleşmesini engelliyordu. Yaşanan durum Esitaş işçilerini bölerek patronun elini güçlendirdi ve sonuçta patron bu saldırıyı gerçekleştirdi. Yine plansız, bilinçsiz ve fevri eylemin sonucu olarak Esitaş işçisi zarar görmüş oldu.
Açılan yaranın merhemi işçilerin birliği
Bugün basında “Esitaş’ta patronla sendika bir oldu 145 işçiyi işten attı” şeklinde başlıklarla haberler yayınlanıyor. Sadece yerel basında değil sosyalist basında da bu tarz içerikleri görüyoruz. Evet Türkiye’de bu başlığı görüp şaşıran bir işçi bile yoktur. Özellikle sarı sendikaların bürokratları sık sık patronlarla işbirliği içerisinde mücadeleci işçileri işten attırıyorlar. Bu şekilde kendi konumlarını garanti altına alıyorlar. Esitaş konusunda olayın arkaplanı yukarıda anlattığımız gibiyken bu şekilde başlıklar atılması sınıfı sendikalardan ve örgütlü mücadeleden uzaklaştırıcı bir etki yapıyor. Özellikle metal sektöründe Öz Çelik-İş ve Türk Metal gibi sarı sendikaların örgütlü olduğu fabrikalarda çalışan işçilere karşı bu sendikaların bürokratlarının Birleşik Metal’i itibarsızlaştıracak bir propaganda yapmasına olanak sağlıyor. Tüm eksiklerine rağmen metal sektörünün en mücadeleci sendikası olan Birleşik Metal-İş sendikası ve onun içinde mücadelede en önü çeken Gebze 1 Nolu şubenin bu şekilde itibarsızlaştırılması sınıfın birliğine bir katkıda bulunmuyor. Tam tersine sınıfın saflarında bölünmenin taşlarını döşüyor. Sınıf mücadeleci sendikacılığı büyütmüyor. Tam tersine sınıf işbirlikçi ve uzlaşmacı bir sendikal pratik içinde olanlar bu durumu fırsat bilip mücadeleci sendikacıları karalamaya ve kendilerini sureti haktan göstermeye çalışıyor. Hataları ve eksikleri tartışmaya ve düzeltmeye de yaramıyor. Çünkü patronlarla sendikayı aradan çıkarma pazarlığı yapanların olduğu bir yerde, sendikal örgütlülüğü koruma refleksi özeleştirinin önüne geçiyor. Bugün patronların saldırılarına, krizin faturasını işçi sınıfına ödetme çabalarına karşı olan herkesin her eyleminin işçilerin birliğini sağlamaya, örgütlülüğünü korumaya ve geliştirmeye hizmet etmesi gerekiyor.
Geçmişte birçok fabrikada direnişler yaşandı. Bu direnişler şu ya da bu sebeple başarısızlığa uğradığında, günlerce aylarca sendikalarıyla beraber kapı önünde direnen işçilerin sendikalara tümden düşman kesildiğine sık sık şahit oluyoruz. Bugün Esitaş’tan atılan 145 işçinin de böyle bir ruh halinde olduğu ortada. Bugün en önemli görev fabrikada ekmeği için mücadele eden 145 işçinin örgütlü mücadelenin saflarında kalmasını sağlamaktır. 145 işçinin işten atılmasıyla sonuçlanan eylem, sendika yönetimine rağmen hatta ona karşı yapılmış olsa dahi bu işçilerin işten atılması, haksızdır, hukuksuzdur, gayri meşrudur. İşçilerin havalandırma talepleri de, sözleşme sürecine dair istekleri de haklı ve meşrudur. Temsilcilerin bireyci, yanlış ve manipülatif tutumları işçilerin taleplerinin meşruluğunu ortadan kaldırmaz. Hiçbir şey patrona 145 işçinin ekmeğiyle oynama hakkı vermez. Birleşik Metal-İş sendikası yaşanan sürecin sendikal boyutunu kendi iç meselesi olarak ele almalı, atılan işçilerin işe iadesi talebini sahiplenerek bu doğrultuda gerekli desteği sunmalıdır.
Buna bağlı olarak diğer görev de Esitaş’ın içerisinde ciddi yara almış olan örgütlülüğü tekrardan güçlü bir şekilde tesis etmektir. Atılan 145 işçinin de içeride kalan 300 işçinin de çıkarları ortaktır. Bu işçilerin ne surette olursa olsun birbirleriyle karşı karşıya gelmeleri ise sadece ve sadece Esitaş patronuna yarayacaktır. İşte bu yüzden sendikaların, sosyalistlerin ve işçi sınıfına destek veren herkesin birinci önceliği Esitaş işçilerinin birliğini sağlamaktır. Yaşanan gerçekleri göz ardı eden yüzeysel değerlendirmeler zarar vericidir. Sadece gerçekler sınıf mücadelesine hizmet etmektedir. Esitaş’ta yaşanan süreci sınıfın birliğini bozmaktan, örgütlülüğünü kırmaktan, mücadelesini zayıflatmaktan çekinmeksizin sendikal rekabetin bir aracına dönüştürmeye yönelik çabalar ise asla kabul edilemez. İşçileri örgütlü mücadeleden uzaklaştıran ve bölen her hareket işçi sınıfına değil patronlara hizmet etmektedir.