Petkim işçilerine açık mektup: öneri sistemini boykotunuz yüz akımızdır!

Değerli işçi kardeşlerim,

Toplu sözleşme döneminde verdiğiniz saygıdeğer mücadeleyi büyük bir heyecanla izledik. Mensubu olduğum Devrimci İşçi Partisi İzmir İl teşkilatından yoldaşlarımız fabrika önündeki direnişiniz sırasında ellerinden geldiğince yanınızda olmaya çalıştılar. Polisin baskısını sizinle birlikte kınadık. Patronun ve hükümetin fiili grevinizi yenilgiye uğratmak için anlaşma içinde attıkları taktik adımları gözledik. Sonuçta, elde edilen kazanımların artısı eksisi ne olursa olsun, bir işçi kolektifi olarak sizin mücadele tarihinize şerefli bir sayfa yazıldı, gelecek mücadelelere daha deneyimli olarak girmenizin temelleri oluştu, Türkiye işçi sınıfı bir bütün olarak mücadele bilgisi dağarcığına yeni bir deneyim kattı. Mücadele etmek bu anlamda her koşulda kazanmak demektir. Bugün kazanmasanız da yarın kazanmak anlamında.

Mücadelenizin içinde ortaya çıkan bir konu var ki, ben size bu mektubumda onun üzerinde durmak istiyorum. Eskiden “PETÖS”, şimdilerde “Petkim Bizim” diye bilinen “öneri sistemi” karşısındaki tutumunuz, Türkiye işçi sınıfının mücadelesi açısından bir yüz akıdır. Siz bir işçi kolektifi olarak bu sistemi boykot ettiğiniz için baştemsilciniz Tuncay Kan kardeşimize disiplin soruşturması açılması, patronun işçi sınıfının sendikal kazanımlarının kabul edilemez bir ihlalidir, ama hem Tuncay Kan’ın, hem de sizin onurunuzdur! Bunları size derhal yazmak istedim, ama araya bayram girdi, Türkiye’nin gündemi her zaman ağır, ama işte şimdi sizi tebrik görevimi ifa ediyorum.

Size bu satırları yazan ağabeyiniz fabrikanıza hiç de yabancı olmayan biridir. 1990’lı yılların tamamında Petrol-İş sendikasında işçi eğitimlerinde hasbelkader eğitmen olarak görev almış biriyim. O zamanlar sendikanızın eğitim faaliyetleri müteveffa İlyas Köstekli tarafından büyük titizlikle yönetilirdi. Biz de çeşitli arkadaşlarımızla birlikte birçok eğitim programında yer aldık. Sizin fabrikanızın misafirhanesinde de böyle bir eğitim programı uyguladığımızı hatırlıyorum. İlyas arkadaşımızın sendikadaki görevi sona erdikten sonra eğitim programlarında bir duraklama yaşandı. Yoksa sizin gibi daha genç kuşaklarla da muhtemelen kişisel düzeyde tanışıyor olacaktık!

“Öneri sistemi”, sizlerin de gayet iyi bildiğiniz gibi, “esneklik” ya da “esnek üretim” diye anılan iş düzenlemesi sisteminin Toplam Kalite Yönetimi, kalite çemberleri ve benzeri uygulamalarından biridir. O dönemde işçi sınıfı eğitiminin içinde yer alan ama maalesef burjuva, yani patron gözlüğü takan bazı akademisyenler bu sistemi işçi sınıfına “reddedilmemesi gereken bir yenilik” olarak hararetle tavsiye ediyordu. Biz ise bu sistemin sömürüyü güçlendirme bakımından ne kadar sinsi bir yöntem olduğunu bütün bilimsel kanıtlarıyla anlatıyorduk. Gururla söyleyeyim ki, tarih ve şimdi de siz, o akademisyenlere en iyi cevabı verdiniz!

İşçi kardeşlerim,

Sermaye denen ekonomik ve sosyal güç, işçiyi sömürerek var olur, büyür, hâkimiyet sağlar. Bu sömürünün bir boyutu her zaman işçinin bilgisinin çalınmasına dayanmıştır. İşi yapan işçidir. Dolayısıyla işin bilgisi işçidedir. İşçi bilgiyi kendinde muhafaza ettiği ölçüde sermaye karşısında bir ölçüde güç kazanır. Bu yüzden vasıflı işçi sermayeye daha kolay kafa tutar. İşte bu yüzden sermaye daima işçiden bilgisini çalmak, onu kendine mal etmek, işçiyi vasıflarından yoksun bırakmak istemiştir. Sermayenin bu çabası en büyük atılımını 20. yüzyılın başında Taylorizm diye bilinen sistemle yapmıştır. İşçinin çalışma sürecindeki en ufak beden hareketlerini bile inceleyen bu sistem, bu bilgileri sermayenin iş sürecini kendi açısından daha avantajlı kılacak biçimde yeniden biçimlendirmesinde kullanmıştır. Burjuva düşünürler buna “Bilimsel İş Yönetimi” adını veriyor. “Bilim” onlar için sermayenin çıkarlarına hizmet için gerçeklerin karartılmasıdır. Bizim için hakikatin ortaya çıkması yoluyla işçi sınıfına hizmet.

Taylorizm yerleştikten sonra işçinin bütün hareketleri, makine sistemlerinin ve yürüyen bant düzeninin de katkısıyla sermayenin kontrolüne geçmiştir. Tamam. Ama sermayenin hâlâ içine giremediği bir bölge vardır: işçinin zihni, aklı, bilgisi. İşte “öneri sistemi” diye bilinen, tek tek işçileri ya da kalite çemberlerini, takımlarını vb. birtakım ödüllerle kazanarak işçiyi bilgisini sermayeye aktarmaya teşvik eden sistem bu zihni hedefler. Öneri sistemiyle (ve kalite denen sistemin tamamı aracılığıyla) sermaye işçinin zihnini fethetmeye çıkmıştır!

Yetmedi. Başka boyutu da var işin. Sermaye işçiyi iş günü ya da iş haftası (mesai uygulamasını da hesaba katarak) ne uzunluktaysa o kadar sömürebilir. Ama “öneri sistemi” denen uygulamayla işçi boş zamanını da iş sürecine harcamaya başlar, boş zamanında da patrona çalışmış olur. Böylece, diyelim sekiz saatlik bir iş günü temelinde yapılan bir iş akti, işçinin 24 saatine el konulmasına dönüşür!

Petkim işçisi kardeşim,

Siz patronun o parıltılı kalite söylemine, “öneri sistemi”nin o tek tek işçilere kırıntı dağıtırken bütün işçi topluluğunu çok daha fazla sömüren doğasına isyan ederek, onu boykot ederek sermayenin kontrol altına alamadığı en değerli varlığınızı, yani zihninizi korudunuz. Davranışınız Türkiye işçi sınıfı için bir onurdur. Üniversite diplomalı, doktoralı, tezler ve kitaplar yazmış nice akademisyenden daha yüksek bir bilinci ortaya koydunuz. Sizlerle gurur duyuyoruz. Tuncay Kan kardeşimizle dayanışma duygularımızı ifade ediyoruz.

Her birinizi sevgiyle kucaklıyorum. Mücadele, zihnimizi korumakla başladı, emeğimizi, ailelerimizi, çocuklarımızı, haysiyetimizi korumakla devam edecek. Üretenin yöneten olduğu bir toplum yaratana kadar!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2017 tarihli 95. sayısında yayınlanmıştır.