Metal fabrikalarından haberler - Temmuz 2021

Zamlara, hayat pahalılığına, düşük ücretlere, işsizliğe karşı mücadele edelim!

Gazetemizin Temmuz 2021 tarihli 142. sayısında metal fabrikalarından ve direnişlerden işçilerin yazdığı mektupları okuyucularımıza sunuyoruz. 

 

Zamlara, hayat pahalılığına, düşük ücretlere, işsizliğe karşı mücadele edelim!-  Bursa OYAK Renault'tan bir işçi

Temmuz'un başından itibaren geçerli olmak üzere elektriğe yüzde 15, doğalgaza yüzde 12 oranında zam yapıldı. Salgın döneminde artan işsizlik, hayat pahalılığı, ücretsiz izin ve kısa çalışma dayatmasıyla yaşanan gelir kayıplarıyla birlikte işçi ve emekçilerin belini fazlasıyla bükmeye başladı. Haziran sonundan itibaren sona eren işten çıkarma yasağının ardından daha ne kadar kişinin işsiz kalacağı ise belli değil. Koşullar ortadayken kriz ve pandeminin faturasını işçi ve emekçilerin üstüne yıkarak zam üstüne zam yapmaya devam ediyorlar. Her zaman krizin etkilerini derinden hisseden biz işçiler oluyoruz. Her kriz döneminde hükümet patronlara türlü teşviklerle destek oluyor, fonlardan para aktarıyor. İşçinin işçiden başka dostu olmadığını bu süreçte bizler daha iyi görüyoruz. Biz biliyoruz ki kriz dönemlerinde ne patronlar ne de hükümetler kendiliğinden işçilerin yararına bir şey yapmazlar. Biz işçiler olarak kriz dönemlerinde faturanın bize kesilmemesi için yan yana gelip örgütlü bir şekilde hareket etmeliyiz. Sadece sohbet muhabbet ortamlarında şikayet etmek yetmiyor. Önümüzdeki süreçte MESS sözleşmesi var. Türk Metal’in de MESS’in de hükümetin de ne yapacağı belli. Önemli olan esas biz Renault işçisi olarak ne yapacağız? Biz kendi hakkımıza sahip çıkmazsak Türk Metal MESS’le orta yolda anlaşır. Devlet de vergilerle, zamlarla bize kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri alır!

 

Kriz patrona yok bize var!- Bursa Tofaş'tan bir işçi

Bursa Tofaş'tan bir işçi

Tofaş'ta yıllık izinler adeta bir bulmaca gibi. Üç ay önce Tofaş şube başkanının fabrika da işçilerle yaptığı görüşmede yıllık izin 2 Ağustos ile 15 Ağustos arasında olacak demişti. Tüm çalışanlar sendikanın söylediği tarihe göre tatil planı yaptı. Bir gün önce ise insan kaynakları izinler 14 Temmuz, 2 Ağustos arasında yapılacak diye açıklama yaptı. Fabrika yönetiminin ve sendikanın işçisine değer vermediği ortada her sene aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Sendika eylem ve etkinlik düzenlediğinde fabrikadan çok az sayıda işçi katılıyor. Nedeni belli. Birçok konuda hata yapılıyor. O yüzden kimse güvenmiyor ve sözlere inanmıyor. Sendikanın bizlerden kesilen aidatlar ile en güzel otellerde tatil yapan, eğlenen sendika yöneticileri her aldıkları yanlış kararla işçileri yarı yolda bırakıyor.

Hala sözleşme taslağı açıklanmadı. 2 ay sonra toplu iş sözleşme görüşmeleri başlayacak ortada taslak yok. Neyi bekliyorlar belli değil. Büyük ihtimalle fabrika yıllık izindeyken açıklayacaklar. İşçiler izindeyken, fazla eleştiri olmasın fabrikalarda, izinden dönene kadar yatıştırırız diye düşünebilirler. Sarı sendikadan her şey beklenir. İki yıldır hemen hemen her şeye zam geldi. Gıdadan eşyaya, giyimden temizlik malzemelerine, elektriğe doğal gaz, su vb. ama maaşlar aynı yerinde sayıyor. Sendika temsilcileri sürekli yok pandemi, yok ekonomik kriz diyerek işçiyi kandırmaya çalışıyorlar. Toplu sözleşmede istediğimizden daha düşük bir sözleşme imzalanırsa o zaman fabrika karışır. Zaten Türk metal sendikasına kimse güvenmiyor. Sözleşme kötü olursa Türk Metal, Tofaş işçisinin gözünden tamamen düşecektir. Çünkü Tofaş fabrikası pandemi zamanında üretimde büyük bir sıkıntı yaşamadı. Kârlarına kâr katmaya devam ettiler. Devletten teşvik ve ödenek de aldılar. Herkes neyin nasıl olduğunu çok iyi biliyor. İki yıldır pandemi de durmaksızın çalışıyoruz. Yıllık izinimizi bile bayramlar ile birleştirip iki hafta yaptırıyorlar. Kriz onlara yok, bizlere var.

 

Emekçi kadınlar en öne!- Gebze’den bir metal işçisi kadın

Gebze’den bir metal işçisi kadın

Merhaba yoldaşlar.

19 Haziran’da Maltepe’de İstanbul Sözleşmesi mitingi vardı. Sendikal örgütlenme sürecinin başında olan fabrikamızdan iki kadın olarak o mitingde Birleşik Metal Kadın Komisyonu ile birlikte yürüdük, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının iptal edilmesini metal işçisi kadınlar olarak hep birlikte talep ettik. Şiddete karşı özsavunma yazılı dövizlerimizle birlikte yürüdük, emekçi kadınlar en öne diye haykırdık. Gördük ki o mitinge gelen işçi kadınlarla yaşadığımız sorunlar da, karşısındaki taleplerimiz de aynı. Miting alanında aynı zamanda işçi kadınlar olarak örgütlendiğimiz zaman nasıl bir etkiye sahip olabileceğimizi de gördük. 

Sözleşmeden çıkma kararı ilan edildikten sonra TÜSİAD, Koç, Sabancı, Borusan gibi sermayenin önde gelen temsilcileri açıklamalar yaparak İstanbul Sözleşmesi'ne sözde sahip çıktılar.  Bizim fabrikamız da kadın haklarını savunduğunu iddia eden Koç’un Arçelik, Ford gibi markalarına üretim yapan, Koç’la yakın bağları olan bir fabrika. Geçtiğimiz haftalarda fabrikamızda montaj bölümünde çalışan bir işçi arkadaşımız, yaptığı ağır işten dolayı el bileğini sakatlayıp rapor alarak fizik tedaviye başladı. Sakatlığının yaptığı işten kaynaklandığını söyleyince de, insan kaynakları bu işçi kadına “Evde şiddet görmediğine emin misin?” diye sorma aymazlığını gösterdi. Daha sonra arkadaşımızı istifa etmeye zorlamaya çalıştılar, kabul ettiremeyince de şu an işten atamadıkları için ücretsiz izne çıkarttılar.  Bir başka arkadaşımız eski eşinden gördüğü ağır fiziksel ve psikolojik şiddetten ötürü anti depresan kullanıyordu. Onu da psikolojisinden, ilaçlarından korktuklarını söyleyerek, deneme süresinde işten çıkarttılar. Bir kez daha gördük ki kamuoyuna şirin gözükmek için kadın hakları savunuculuğuna soyunan patronlar, mevzu işçi kadınlar olduğunda bu duyarlılıklarını hemen bir kenara bırakıyorlar. Ezici çoğunluğu kadın işçilerin oluşturduğu bir iş yerinde en basit iş güvenliği önlemlerini almaktan dahi imtina ediyorlar.

Geçen hafta fabrikada bir arkadaşımız ciddi bir iş kazası geçirdi. Bunun sonucunda banttaki makinaların hepsinin hızını düşürdüler. İlk defa normalde eziyet çekerek çalıştığımız makinalarda normal bir şekilde çalıştık. Bu makinalarla biz kalın bakır telleri sararak bobin üretiyoruz. Aslında sayı çıkartmak için aşırı hızlı bir şekilde çalışmaya zorlanmasak, bakır tellerin her tarafımıza çarpmayacağını, elimize bacağımıza makinanın bir parçası geldiğinde ciddi yaralanmalar yaşamayacağımızı da böylece görmüş olduk. Ama bir hafta sonra patronun bakım müdürüne makinaların hızını yavaş yavaş arttırabileceğini söylediğini duyduk. Oysa makinalar tekrar hızlandı mı diye sorduğumuzda bize defalarca psikolojik olarak bize öyle geldiğini, alıştığımızı söylediler.

İşçi kadınları bu koşullarda çalıştırıp, sakatlandıklarında da evde şiddet görüyordur diyenler, şiddet gördüğü için psikolojik tedavi gören kadınlara deli muamelesi yapıp işten atanlar İstanbul Sözleşmesi’nin de kadın haklarının da gerçek savunucusu olamazlar! Bizim haklarımızı, hayatlarımızı savunmaları için emeğimizi çalanlara güvenecek değiliz. Biz kendi örgütlü gücümüze güveniyoruz. Patronlara ve erkek egemenliğine karşı mücadelede emekçi kadınları en öne çağırıyoruz! 

 

Haksızlıklara karşı mücadele gücümüzü büyütüyoruz!- Gebze’den bir metal işçisi

Gebze’den bir metal işçisi

Merhaba yoldaşlar, ben Gebze’de güneş paneli üreten bir fabrikada çalışmaktayım. Patronumuz aylardır maaşlarımızı geç ödüyor (haftalarca süren bir gecikme), bu ay avanslarımızı yatırmadığı gibi maaşlarımızın tam gününde yatırılıp yatırılmayacağı da belirsiz. Büyüme bahaneleriyle biz işçilerin haklı soruları da geçiştiriliyor. Fakat fabrikada tek gündemimiz sadece maaşların geç yatırılması değil. Güneş paneli sektöründe üretimin en yoğun olduğu zamanlar yaz ayları olduğu halde patron hepimizi kısmi çalışmaya geçirdi ve işe ne zaman gideceğimiz de belirsiz hale geldi. Bu da yetmezmiş gibi vardiyalarda ücretsiz izne çıkarma ihtimali de konuşuluyor. Genç, yaşlı demeden fabrikada bütün işçileri gelecek kaygısı sararken patron kâr üstüne kâr rekorları kırıyor, büyüdüğünü her fırsatta dile getiriyor, fakat biz işçilerin hanesine yazılan işsizlik korkusu, maaşların geç yatması oluyor.

Memlekette işsizlik almış başını giderken, enflasyonla gıda fiyatları yükselmişken ve bu mektubu yazdığım saatlerde elektriğe %15, doğalgaza %12 zam gelmişken, patronun bu düzende bu kadar pişkin hareket etmesinin bir sebebi var; işçilerin kendisine muhtaç olduğunu sanması. Ne biz işçiler patronun fabrikada kurduğu bu sömürü düzenine muhtacız ne de tek alternatifimiz bu haksız düzene katlanmaktır. Bu kapitalist düzende haksızlıklara uğrayan tek işçiler sadece bizler değiliz. Haksızlıklara karşı sendikalarına örgütlenen, başarı kazanan, patronları toplu iş sözleşmesi masasına oturtan birçok fabrikadan da işçi dostlarımız var. Onların örneklerini de duyuyor ve işçilerin sesi olan Gerçek Gazetesi’nde bol bol okuyoruz, öğreniyoruz. Patronun bize nasıl bir çalışma düzenini dayattığını görüyoruz, yaşıyoruz ancak buna karşı biz işçilerde örgütleniyor ve bu haksızlıklara karşı mücadele gücümüzü biriktiriyoruz. Patronun güvendiği ve istibdat rejiminin de güvenliğini sağladığı bu düzende ne yaşamak ne de çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sağlamak mümkün değildir. Geleceğimizi daha sağlam temellerde kurmak, hayatımızı daha sağlıklı koşullarda idame ettirmek makine başlarında daha çok çalışmakla değil, daha çok örgütlenmek ile mümkün.

 

“Bu düzen elbette bu ah ile ayakta kalmaz!”- Dilovası Systemair HSK'dan bir işçi

Dilovası Systemair HSK'dan bir işçi

Merhaba yoldaşlar. 1 Temmuz itibariyle pandemi kısıtlamaları ve yasakları kalktı, devletin pandemi döneminde patronlara sunduğu uygulamalar son buldu. Bu süreçte düzen muhalefeti ve patronlar koro halinde kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izin uygulamasının devam etmesini istedi. Sebebi ise belliydi. Patronlar bu süreçte kısa çalışma ile işçi maaşını yine işçinin cebinden ödediler, emekliliğe esas primleri yediler. Hatta bol mesai ile tam gaz üretim yapan fabrikalar da kısa çalışmadan yararlandı, patronlar ödeneği yağmaladı da yağmaladı. O da yetmedi, sözde işten atma yasağı döneminde ücretsiz izin uygulamasına sarılan patronlar kıdemle, ihbarla uğraşmadan işçileri kapı dışı etti, ücretsiz izni sendikalaşmaya karşı sermayenin ortak bir saldırısı haline getirdi. Milyonlarca işçi bu saldırılara karşı mücadele ederken, aylarca fabrika kapılarında ve meydanlarda direnirken kokuşmuş düzenin muhalefeti ise hiç utanmadan uygulamaların devam etmesini istedi. Emekçi halk tüm bunları yazacak. Aşılamayla birlikte belki de pandeminin etkilerini azaltacağız, ülke olarak salgını hayatımızda daha az hissedeceğiz ancak pandemi boyunca devletin ve patronların saldırılarına maruz kalan emekçi halk bu düzenle normalleşmeyecek, saldırıları sineye çekmeyecek. Tıpkı kapı önünde aylarca direnen, patronun tüm saldırılarına ve maddi zorluklara rağmen usanmadan mücadele eden HSK direnişçileri gibi.

1 Temmuz bizim için de kritikti. Çünkü ücretsiz izinlerin son bulmasıyla beraber HSK patronları gülünç iftiralarla sendikalı işçileri 25/2 maddesiyle işten çıkardı. Asılsız gerekçelere sarılan patronlar bu davaları kaybedeceklerini elbette biliyorlar. Fakat işçileri mahkemelerde süründüren kokuşmuş yargı düzenine güvenip sınıf mücadelesinde açıkça taraf tutan devletin gücüne sığınıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, Systemair HSK direnişi emekçi halkın bilincine işlemiştir, vicdanında yer etmiştir. Fabrikamızdaki çalışmaya devam eden işçilerin hafızasında ise silinmeyecek izler bırakmıştır, akla karayı ayırt etmesini sağlamıştır. Bir gün elbet devran döner ve HSK direnişçilerinin mücadele tohumu yeniden kök salar, filizlenir ve başta Systemair HSK olmak üzere tüm Dilovasını bir daha sallar, patronları dize getirir. Çünkü HSK direnişçisi bir arkadaşımızın da dediği gibi: “Sendikalı olduğu için 8 aydır ücretsiz izinde bekletilen bir babayı çocuğunun kumbarasını kırmak zorunda bırakan bu düzen elbette bu ah ile ayakta kalmaz.

 

Elbet bu adaletsizliklerin hesabını soracağız!- Tuzla Chen Solar’dan bir işçi

Tuzla Chen Solar’dan bir işçi

Merhaba Yoldaşlar, bildiğiniz gibi uzun bir süredir hafta sonu ve akşamları sokağa çıkma kısıtlamaları vardı. Bu süreçte iş yükümüzde de bir değişiklik olmadı. Hatta madem dışarı çıkamıyoruz mesai yapalım para kazanalım dedik, normal zamandan da daha fazla çalıştık. Önümüz yaz, yıllık iznimizde dinlenir kendimize geliriz diye düşünüyorduk. Fakat patron bizleri ancak Ekim ayında toplu izne çıkaracağını söyledi. Bu kadar zaman kesintisiz bir şekilde çalıştıktan sonra bunu kabul edemezdik. Bizim sözleşmemizde patronun toplu izin kullandırabileceği aralık Mayıs-Eylül arası. Toplu izin tarihimizi Eylül’e çektirdik. 15 Temmuz tatilini de bayram tatiliyle birleştirdik. Bu süreçte yönetime çeşitli önerilerle biz gittik. Onların bizim için yapmayacaklarını bildiğimiz şeyi biz kendimiz yaptık. Yazı iki güzel tatil yapacağımız şekilde planladık.

Bu aydan itibaren kümülatif vergi dilimine giriyoruz. Yüzde 15 olan gelir vergisi bizim için bu aydan sonra yüzde 20 olacak. Aynı dilime asgari ücret de Eylül ayında girecek. Koca koca şirketlerin milyonlarca borcunu silen devlet 3 kuruşumuza gözünü dikmiş durumda. Gazetemizin geçen ayki sayısında şirketlerin silinen vergi borçlarının tablosu paylaşıldı. Sadece 2017 Ekim’inden bu yana ülkenin en büyük şirketlerinin toplam silinen vergi borçları 3 küsur milyar. Cengiz Holding’in borcunun %100’ü yani 425 milyon borcu silinmiş. Patronlar zaten kanımızı emmeye ant içmiş, peki iktidara, düzen siyasetçilerine ne demeli? Onlardan medet ummanın anlamı yok. Dahası bu böyle gelmiş böyle gitmeyecek. Elbet bu adaletsizliklerin hesabını soracağız, yeter ki gücümüzün farkına varıp örgütlülüğümüzü arttıralım.

 

Termokar işçileri yol gösterdi: Hak verilmez, alınır!- Manisa Termokar işçileri

Manisa Termokar işçileri

Pandemi koşullarında, işçi sınıfına yönelik saldırılar yoğunlaştı. Kod 29, işten çıkarılma, işsizlik, salgın, geleceksizlik ve ağır çalışma koşulları işçi sınıfı üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Ücretsiz izin uygulamalarıyla işçiler açlığa ve sefalete mahkum edildi. Ücretsiz izin aslında fiilen işsizlik anlamına geldi. Sınırlı ve koşullara bağlı olan bu düzenleme, işverenler tarafından suistimal edildi. Bir anlamda açıkca suç işlendi. Termokar işvereni de ücretsiz izin uygulamalarıyla işçileri bölmeye, etkisizleştirme çalıştı. Ve onları açlığa mahkum etmek istedi. Çalışma ve sendikalaşma anayasal bir haktır. Bizler anayasal hakkımızı kullanarak sendikaya üye olduk. Modern bir çalışma ortamının vazgeçilmez özelliği olan sendikanın varlığı Termokar işverenince kabul edilmedi. Üye çoğunluğuna karşın süreci uzatmak amacıyla itiraz edildi. Amaçları işçileri yormak, bıkkınlık ortamı yaratmak ve moral bozmaktı. Bununla birlikte ücretsiz izin uygulamalarıyla işçiler sefalete ve açlığa mahkum edildi. Bizler sendikal örgütlenme ısrarını kararlılıkla sürdürüyoruz. Ayrıca ücretsiz izin uygulamasının insanlık dışı bir uygulama olduğunu göstermek için 21 Haziran’da direnişe geçtik. Açlığa ve işsizliğe karşı tek yumruk olarak işyerinin önünde mücadeleye başladık. Tüm emek güçlerinin ve çalışan arkadaşlarımızın desteğiyle mücadelemizi kararlılıkla sürdürdük. Ve sonunda başardık. Bu başarı hepimizin, işçi sınıfının başarısıdır.

Dikkatle süreci izliyoruz!

Bugün taleplerimizden biri olan işe geri dönme talebimiz yerine getirildi. Bizlerde işe başlayıp, direnişimize ara veriyoruz. Ve gelişmeleri dikkatle izliyoruz. İkinci talebimiz sendikal örgütlenmenin tanınmasıdır. Bu iki talebin; çalışma hakkı ve sendikal örgütlenme hakkının anayasal bir hak olduğunu tekrar hatırlatırız. Direnişimize destek olan herkese yürekten teşekkür ediyoruz. Bu arada sendikanın direniş sürecinde takındığı tutarsız tavrı şiddetle eleştiriyoruz.

Tek yumruk tek yürek olma zamanı!

Direniş mücadelemizin bir aşamasıydı. Şimdi mücadelemizin yeni bir aşamasına geçtik. Başarımız tüm işçi sınıfının ve emek dostlarının başarısıdır. Termokar işçileri şimdi daha fazla kenetlenmeli, tek vücut ve tek yumruk olmalıdır. Ekmeğimiz, işimiz ve haysiyetimiz herşeyin önünde gelir. Hiç kimse bu değerlerimizle oynayamaz ve oynatmayız.

Yaşasın Termokar işçilerinin kardeşliği!

Yaşasın iş, ekmek ve haysiyet mücadelesi!

 

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Temmuz 2021 tarihli 142. sayısında yayınlanmıştır.