Metal fabrikalarından haberler - Ekim 2021

Sendika biziz, sendikamıza sahip çıkalım!

Gazetemizin Ekim 2021 tarihli 145. sayısında metal fabrikalarından ve direnişlerden işçilerin yazdığı mektupları okuyucularımıza sunuyoruz. 

 

Sendika biziz, sendikamıza sahip çıkalım!- Tuzla OPPO fabrikasından bir işçi

Merhaba arkadaşlar, ben OPPO telefon fabrikasında çalışıyorum. Daha önce de fabrikada yaşanan sorunlardan, ihmalkarlıklardan bahsetmiştim. Fabrika açılalı neredeyse bir sene olacak ama durum hala aynı. Mesela fabrikada şu an yaklaşık 1500 kişi çalışıyor. Daha önceden soyunma odaları için ayrı konteynerler vardı ancak hepsi kaldırıldı ve iki katlı prefabrik bir soyunma odası yapıldı. Yeni yapılan soyunma odasında giyinmek için kişi başına düşen yer sadece 8 cm! İçerideki manzaranın adı ise izdiham! Bu durumu sayısız kere hem şeflere hem İSG’ye söyledik ama hepsi üç maymunu oynuyor, kimse çözüm üretmeye çalışmıyor. İnsanlar dip dibe giyinince (giyinmeye çalışınca desek daha doğru olur) sorun etmeyenler, üretim alanında maskenizi bir saniyeliğine bile indirseniz para cezası yazıyor. Pandemi üretim alanında var ama soyunma odasına gelince ne hikmetse yok oluyor.

OPPO’da sorunlar saymakla bitmez. Düşük ücret, sağlıksız çalışma koşulları, tutanak baskısı… Onların herhangi bir sorunu çözmeyeceğini biliyoruz. Bu yüzden geçen mart ayında Türk-Metal Sendikası’na üye olmuştuk ancak yetkiye itiraz edilmişti. Geçen ay ise yetki davası vardı ancak o da kasım ayına ertelendi. Arkadaşlar bizler anayasal hakkımızı kullandık, sendikaya üye olduk. Hak ettiğimiz ücreti alabilmek ve daha insanca şartlarda çalışmak için sendikamıza sahip çıkmalıyız. Sendikayı bir uzman kadrosu olarak görmemeliyiz, sendika demek biz demektir. Sendikamıza sahip çıkalım, birliğimizi güçlendirelim!

 

Sorunlar bir, kavgamız bir! Bize Birleşik İşçi Cephesi gerek!- Tuzla Chen Solar’dan bir işçi

Tuzla Chen Solar’dan bir işçi

Yoldaşlar merhaba, yaklaşık 1 aydır izindeyiz. Fabrikadaki makine kurulumu sebebiyle 2 haftalık yıllık iznin üzerine 1 hafta da ücretli idari izin kullandık. İzin yapmak dinlenmek güzel fakat bizler için izin yapmak tatil yapmak anlamına gelmiyor. Vergi dilimiyle soframızdaki ekmeğin dilim dilim doğrandığı bu aylarda bırakın tatil yapmayı izindeyken normalde fabrikada yediğimiz bir öğünü evde yiyince bile masraflar artıyor, geçinmek zor hale geliyor. Yani işçinin tatili de geçim derdiyle geçiyor. Geçmişte Maden-İş sendikasının yaptığı sözleşmelerde izne çıkan işçilere dönemin asgari ücretinin 2-3 katına varan izin ödenekleri veriliyormuş. Bugün ise izin ödenekleri çoğu yerde 300-400 lirayı geçemiyor. Bu değişimin sebebi o dönemde patronların çok bonkör olması değil. Asıl sebep işçi sınıfının o dönemlerde bütün memleketin gündemine damgasını vurmasında yatıyor. O dönemin bugün hala izlediğimiz filmleri, dinlediğimiz şarkıları bile işçi sınıfının gündemlerini yansıtıyor. Bugün de sınıf mücadelesi memleketin her yerinde devam ediyor. Fakat bu mücadeleler maalesef birbirinden kopuk bir şekilde devam ediyor. İhtiyacımız olan şey bütün bu mücadeleleri sendika ayrımı yapmadan birleştirmek. Bizim Tuzla’daki fabrikamızda verdiğimiz mücadele ile Çerkezköy’deki Adkoturk işçilerinin, Çorlu’daki Bel Karper işçilerinin verdiği mücadelenin birleşmesidir bizi kurtaracak olan. Farklı iş kolunda, farklı sendikalarda örgütlü olsak da kavgamız bir. Bunu biz de Trakya’daki sınıf kardeşlerimiz de ve Türkiye’deki bütün işçiler de biliyorlar. Bu konuda özellikle sendikalarda örgütlü biz işçilerin sendikalarımıza bu yönde baskı yapmamız gerekiyor. Sendika yöneticilerinin başka gündemleri olsa da bizim tek gündemimiz işçilerin birliğini sağlamak olmalı. Vergi adaletsizliği, düşük ücretler, örgütlenmemizin önündeki engeller hepimizin ortak sorunları. Çözüm ise bütün bu ortak sorunlarımızı merkezine alan bir birleşik işçi cephesini inşa etmekten geçiyor.

 

Taşeron belasına karşı sendikalaşma şart!- Dilovası Systemair’den bir işçi

Systemair HSK

Merhaba yoldaşlar. Yaklaşık 1 yıl önce sendikal mücadelenin başladığı fabrikamızda o günden bu yana çok şey değişti. Verilen mücadelenin patronda yarattığı korku maaşlarımızı ve mesai ücreti oranlarımızı arttırsa da beraberinde mobbing, üretim baskısı ve yoğun taşeronlaşmayı da getirdi. O dönemden bu yana yüzlerce işçi değişti. Neredeyse 1 yıl önce alınan işçilerin hala büyük bir çoğunluğu fabrika kadrosuna geçememiş durumda. İşçiler sözleşmeleri bittikçe bir taşerondan diğerine geçiyor, bugün yarın kadroya alınırsınız vaadiyle çalıştırılmaya devam ediyor. Başlangıçta “deneme süresi 2 ay, sonra kadrodasınız” diye kandıran insan kaynakları zamanla bu süreyi 4 aya, sonra 6 aya, sonra da sınırsız bir süreye çekti. Sendikalaşmanın geri başlayacağı korkusuyla işçilerin kadrolaşmasını engelleyen patron kardeşler bu süreçte iki istihdam bürosu ve fabrikanın kendi taşeronlarını devreye soktu, fabrikada bölük pörçük bir düzen yarattı. Hatta yeni alınan işçiler anlaştığı bölümle alakasız yerlerde çalıştırıldı, bir çoğu taşeron ekiplerin altına verilerek yoğun bir üretim baskısına maruz kaldı. Pek azı anlaştığı bölüme geçme umuduyla dişini sıktı ancak bir çoğu kandırıldığını fark ederek işi bıraktı. Uzun bir süre fabrika adeta işçi pazarına dönüştü. Her Pazartesi dolusuyla işçi fabrikaya getirildi, çoğu ilk haftasını göremeden çeşitli sebeplerden işten ayrıldı veya atıldı. Selam verdiğimizi ertesi gün göremez olduk. Bu kara düzen hala devam ediyor. Sadece bizim fabrikamızda da değil Gebze’nin devasa işsizler ordusu özel istihdam büroları aracılığıyla tabur tabur patronların hizmetine sunuluyor. İş güvencesinden yoksun, geçici sözleşmelerle bir fabrikadan diğerine savruluyor, gelecekleri belirsiz bir şekilde dikiş tutturmaya çalışıyorlar. Bizim gibi fabrika örneklerinde de sendikalaşmanın önüne geçebilmek için özel istihdam büroları özel görevler üstleniyor. Sendikalaşmamız aynı zamanda bu kirli piyasa düzeninin çarklarına da çomak sokacak. Taşeron firmaların insafına bırakılan işçilere kalıcı bir iş düzeni sağlayacak. Bu yüzden sendika bizim için bir lüks değil gereklilik. Bir fabrikadan diğerine savrulmamak için, yıllarca taşeronluğun pençesinde kıvranmamak için bir zorunluluk. Ancak istemek yetmiyor, bu düzende en temel ihtiyaçlar bile mücadele edilmeden kazanılmıyor. Bize verilenle yetinmemeliyiz, geleceğimiz için bıkmadan usanmadan mücadeleyi örmeliyiz.

 

Ne millet ne cumhur, bize gerekli olan birleşik işçi ittifakıdır- Gebze’den bir metal işçisi

Gebze’den bir metal işçisi

Dostlar herkese merhaba. Ben Gebze’de güneş paneli üreten bir fabrikada çalışmaktayım. Memlekette işçilerin ve genel olarak halkın gündemi fazlasıyla yoğun. Ayrıca bu gündemler öyle ekranlarda gösterildiği gibi erken seçim, ittifak tartışmaları gibi patronların iktidarını belirleyen tartışmalar değil. Aksine patronların düzenini sarsan gündemlerdir. Bir yandan on binlerce işçiyi ilgilendiren MESS toplu sözleşme görüşmelerinin arifesindeyiz, diğer yanda fazlaca boş konut olduğu halde aşırı şekilde yükselen kiralarla karşı karşıya olan biz işçiler. Tabi bir de ailenin etinden tırnağından arttırarak okutmaya çalıştığı ve bu sene üniversiteye giren yine on binlerce öğrencinin barınma sorunu ve bu sorun yokmuş gibi öğrencileri yalancı konumuna iten istibdat hükümeti ile karşı karşıyayız.

Kara kış yaklaşıyor, enflasyon yine biz işçilerin mutfağını yakıp kül ediyor. A-101, Bim gibi marketlere bile maaşlar yetmeyecek hale gelirken asgari ücret zammını da fabrikada yavaş yavaş tartışmaya başladık. Nasıl tartışmayalım? Enflasyonun durumu ortada, okullar açılırken çocuklu aileler eğitim masrafları için kredi kartı bataklığına yine batarken nasıl tartışmayalım? Biz işçiler birçok fabrikada artık tartışmakla kalmıyor sendikamıza üye oluyoruz. Tam her şey düzelir diye umut ederken anayasal hakkımızı kullandığımız için işten atılıyoruz. Bu konuda en yakın zamanda gerçekleşen en büyük örnek ise Çorlu ve Çerkezköy’deki Belkarper ve Adkotürk grevleridir. Patronlar anayasayı çiğneyen saldırılarda bulunduğu için işçiler yine anayasal haklarını kullanarak valilik önünde bir eylem yapmak istedi. Eylem bitmeden bir polis amiri “süpür” diye emir vererek işçilere saldırdı. Patronlar anayasayı deliyor, devlet makamları anayasayı delen patronların yanında yer alıyor ve anayasayı savunmak bizlere yani vergilerle ezilen, enflasyonla ezilen, zamlarla ezilen, işsizlikle ezilen işçilere kalıyor. Fakat ne grevlerimiz ne öğrencilerimizin ücretsiz barınma hakları, ne de bizlerin haklı talepleri milyonların izlediği haberlerde, gazetelerde yer alıyor. Varsa yoksa millet ittifakı, cumhur ittifakı! Fakat biz işçilerin izledikleri farklı yaşadıkları farklı sorunlar. Patronların düzenini sarsan gelişmeler bizim hayatta kalıp kalmayacağımızı belirleyen gelişmeler aynı zamanda. Biz işçilere düşen görev ise patronların iktidarını korumak için yemin etmiş ittifakları savunmak değil geleceğimizi kazanmak için kurmamız gereken bir birleşik işçi ittifakıdır. Bunun yolu işçilerin sendikalara üye olması, sendikalarında işçilerin fabrikalarında başlatmış olduğu mücadeleleri kazanması için seferber olmasıdır. Aynı zamanda da işçi sınıfının siyasetini yükseltmek için siyasi olarak da örgütlenmemiz gerekmektedir.

 

Örgütlenirsek tüm baskıların üstesinden gelebiliriz- Gebze’den bir metal işçisi kadın

Gebze’den bir metal işçisi kadın

Merhaba yoldaşlar. Ben Gebze’de akıllı telefon üretimi yapan, yabancı menşeili, yeni açılmış bir metal fabrikasında çalışıyorum. Fabrikamızda çalışanların çok büyük çoğunluğunu genç işçiler oluşturuyor. İşçilerin yaş ortalaması 25. Bunların bir kısmının daha önce fabrika deneyimi de olmamış. Bir kısmı üniversiteden mezun olmuş ancak kendi mesleğini yapamayan, iş bulamayan gençler. Bir kısmı daha önce akıllı telefonların teknik servislerinde veya Teknosa gibi mağazalarda çalışmış, daha sonra burada iş bulmuş gençler. Memleketteki devasa işsizlik sorunu ve bunun önemli bir kısmını genç işsizlerin oluşturduğu düşünüldüğünde, bu tablo ne şaşırtıcı ne de münferit bir örnek elbette. Özellikle yabancı sermaye için Türkiye tam bir cennet; düşük ücretlerle çok çalıştırılabilecek genç işçilerle dolu bir cennet. 

Patronlarımız işçilerin gençliğinden, verimlilik anlamında faydalanmayı bildikleri gibi deneyimsiz olmalarını da fırsata çevirmeyi çok iyi biliyorlar. Henüz haklarını bilmeyen, örgütlü olmayan, birlikte hareket etmeyen genç işçileri istedikleri koşullarda çalıştırabileceklerini düşünüyorlar. Primlerimizden kesinti yapmakla tehdit edip, çalışan değerlendirme kartı dedikleri okul karnesine benzeyen kâğıda eksi atıp, bu daha sonra maaşınıza yansıyacak diyerek bizi disipline sokmak istiyorlar. Birbirimizi şikâyet edersek artı alacağımızı, başkasının hatasını yakalarsak maaşımıza yansıyacağını söylüyorlar. Molalar dışında tuvalete gitmemize, su içmemize karışıyorlar ama on dakikalık çay molalarında nefes almaya zor vaktimizin olduğunu hiç düşünmüyorlar. Neredeyse her gün toplantı yapıp, bütün üretimi karşılarına toplayıp bizi azarlıyorlar, aşağılayıcı konuşmalar yapıyorlar.

Farkında olmadıkları bir şey var. O kısacık çay molalarında, üretimde fırsat bulduğumuz bir iki dakikada, banttaki arkadaşımızla, bahçede birlikte sigara içtiğimiz arkadaşımızla konuştuğumuzda, aynı sorunları yaşadığımızın ve aynı durumlardan rahatsızlık duyduğumuzun farkına varıyoruz. Bize her baskı uyguladıklarında, bir arada hareket etmemiz gerektiğini de fark ediyoruz. İlk defa fabrikada çalışan arkadaşlarımız kendi haklarını patronların temsilcilerinden değil, yanlarında çalışan işçilerden dinlemeyi tercih ediyor. Şimdi fabrikamızdaki işçiler yalnızca iş anlamında tecrübe edinmiyor, patronun baskısına karşı bir araya gelmek konusunda da tecrübe ediniyor. Bu yüzden bir gün gerçekten bir araya gelip örgütleneceğimizden ve bütün baskıların üstesinden geleceğimizden hiç şüphem yok. Fabrikalarında örgütlenen, direnen, greve giden, zafer elde etmiş ve elde edecek olan bütün sınıf kardeşlerimi yoldaşça duygularla selamlıyorum!

 

Tavrımızı koyduk kazandık!- Bursa OYAK Renault'tan bir işçi

Bursa OYAK Renault'tan bir işçi

OYAK Renault’ta parça tedariği sıkıntısı devam ediyor. Parça tedariği sağlanamadığı için üç aydan beri bir ay içinde en az 10 gün izne çıkıyoruz. İzin ücretlerimiz şuan için %100 ödemesi yapılıyor. Tedarik sorununun 2022 yılının sonuna kadar süreceği söyleniyor. 2017 yılında OYAK Renault’ta Pevrul Kavlak tarafından açıklanan 3 yıllık banka promosyonu anlaşmasının 2021 haziran ayında bitmesi gerekirken 1 sene daha uzatılarak 4 yıl yapıldı. Bu durum üzerine baş temsilci Zafer Töl montaj bölümünde açıklama yaparken güvenlik tarafından ağzı kapatılarak açıklama yapması engellendi. Olaydan önce işçi düşmanı İK Şefi Ömer Başaran “açıklama yaparsanız güvenliği üstünüze salarım” diyerek sendikayı tehdit etti. Bu durum üzerine montaj bölümündeki işçiler üretimi durdurup, yemekhaneye geçerek tepki gösterdi. Sendika banka promosyonu sorunu çözülene kadar mesaiye kalmama kararı aldı. Mesai kalınmaması kararı üzerine UET şefleri mesaiye kalmak istemeyenleri odaya çekip baskı yaptı. Sendikanın aldığı karara fabrikanın çoğunluğu uydu. Şeflerin baskısı üzerine mesaiye kalanları, sendika temsilcileri bizzat çalıştıkları yere gelerek dışarı çıkarttı. Bu şekilde bir hafta geçtikten sonra OYAK Renault yönetimi Akbank ile yeniden 3 yıllık anlaşma yaptığını açıkladı. Üç yıl boyunca yıllık 2000 TL banka promosyonu verileceği duyurusunu yaptı. İşçiler olarak mücadele ettiğimizde, tavrımızı net şekilde ortaya koyduğumuzda neleri başarabileceğimizi bir kez daha görmüş olduk. MESS sözleşmesi sürecinde de mücadele ederek hakkımızı alacağız.

 

Göz boyamayı bırakın! İnsanca yaşayabileceğimiz bir ücret istiyoruz!- Bursa Tofaş’tan bir işçi

Bursa Tofaş’tan bir işçi

Ülkenin ekonomisi berbat durumda pazar fiyatları, yiyecek ve içeceklere zam üstüne zam yapılmaya devam ediliyor. İşçi sınıfı temel ihtiyaçlarını zor karşılamaya başladı. Fabrikada yaşadığımız sorunlar devam ediyor. Ücretler, çalışma saatleri, sendika ve yönetici baskıları, yıllık izinler ve ücretsiz izne çıkarma devam ediyor. MESS’e karşı işçi sınıfının gücünü göstermek için metal sendikalarının ortak sözleşme hazırlaması gerekir. Patronlar sözleşmelerde birlik olurken neden işçiler ayrı ayrı taslak hazırlıyorlar. Güçlerimizi bölmemeli birleştirmeliyiz.

Tofaş’ta Türk Metal iki mescit yaptırdı, diye hava atıyorlar. Bizler sadece mescit değil ücretler konusunda iyi bir şeyler yapılmasını istiyoruz. Sözleşme zamanı yaklaşmasına doğru Tofaş yönetimi ve sendika mescit yapıldığını duyuruyor. Peki Tofaş işçisi olarak soruyoruz: “Mescit var ama ibadet için vakit yok! Bu nasıl olacak?” Ya yemekten fedakârlık yapıp, namaz kılacaksın ya da molalarda çalışacak artan zamanı ibadet için kullanacaksın. Tofaş yönetimi ve onlarla birlikte sendika temsilcileri de ücret dışındaki diğer konularda işçilerin gözüne girmek için herşeyi yapıyorlar. Ama esas mesele tabii ki ücretler. Hepimiz bunun farkındayız. Sözleşme döneminde taslaktan geri adım atılmasını istemiyoruz. Çünkü zaten mevcut enflasyon ortamında yüzde 29’luk taslağın tamamı alınsa bile büyük kısmı enflasyona gidecek. O yüzden işçinin gözünü boyamaya çalışmaktan vazgeçsinler. İcraat bekliyoruz.

 

İşyerinin şartları kötünün de kötüsü- Çorlu’dan bir metal işçisi

Çorlu’dan bir metal işçisi

Merhaba dostlar, Çorlu'da bir metal fabrikasında çalışıyorum. 60 kişilik bir fabrikayız. Çalışanların çoğu ya göçmen ya emekli. Bu patronların çalışma koşullarına itaat edilmesi için kullandıkları taktiklerinde son moda olmaya başladı. İşyerinin şartları kötünün de kötüsü. Çalışma ortamımız sağlıksız. Tuvaletlerimiz, yemekhanemiz insanlık dışı vaziyette. Ücret ödemesi olarak zaten sadece asgari ücret veriyor, bunun dışında mesaileri bile elden veriyor. O da keyfi ne zaman isterse. Belki bir ay, belki iki ay sonra. Göçmen arkadaşlarımızın sigortası olmadığı için onların da maaşlarını aynı şekilde ne zaman isterse o zaman veriyor. Servis masrafı yapmamak için, tek servis çıkarıp 60 işçiyi 20 dakikalık yol için koca Çorlu'yu gezdirerek 1,5 saatte çıkarıyor.

Anlayacağınız patronun bize reva gördüğü şartlar insanlık dışı. Normalde zaten sadece hayatta kalacak şekilde şartları zor sunarlarken patronlar, bizim işyerimiz onu da zorluyor. Durumdan şikâyet ettiğimiz zamanlarda ise borcu olduğundan, parası olmadığından bahsediyor. Ama nedense kendi çocuğuna yüzbinlerce lira harcayarak düğün yapmaya, arabasının modelini yükseltmeye gelince parası oluyor.

Patrondan tek başına insaf beklemek yanlış tabii ki, sendikalı olmamamız için ise kendisi önlemlerini almış kendince. Fakat bizler üretimden gelen gücümüzü kullanarak, gerekirse şalter indirecek örgütlülüğü sağlayarak taleplerimizi dile getirebiliriz. Zira bizler çalışmazsak ne çocuğuna görkemli düğünler yapabilir ne arabasını yenileyebilir.

 

Daha iyi ücret için yeni fabrika değil eskisinde sendikalaşmalıyız!- Çorlu’dan bir alüminyum işçisi

Çorlu’dan bir alüminyum işçisi

Fabrikada aldığımız ücret gelen zamlar karşısında gün geçtikçe daha fazla erimeye başladı. Hem maaşlarımızın düşük olması hem de ay sonunu getirebilmek için uzun saatler çalışmamızın sonucunda artık fabrikadaki işçiler yeni iş aramaya başladı. Ama görüştükleri fabrikaların da durumu bizim çalıştığımız fabrikadan farklı değil, yüksek ücret veren şu an aldığımız ücretin 100 lira fazlasını teklif ediyor. Buradan çıkıp başka bir fabrikaya da gitsek ne çalışma saatlerimizde ne maaşımızda bir fark olmuyor. Ay sonuna ancak uyumak dışındaki saatlerimizi fabrikada geçirdiğimiz takdirde evimizi geçindirecek parayı kazanabiliyoruz.

Bu kadar kötü koşullar karşında fabrika yönetimiyle konuştuğumuzda ise durum her zamanki gibi oluyor. Lafta maaşlarımız ve saatlerimiz iyileşiyor. Gerçekte ise tam tersi oluyor. Sadece göstermelik ikramiye veriyorlar, göstermelik dediysem gerçekten göstermelik yarım maaşın dörtte biri ikramiye ve biz fabrikada asgari ücrete çalışıyoruz. Onu da vermemek için ellerinde geleni yapıyorlar.

Peki bu kadar olumsuzluğun karşında biz işçiler ne yapmalıyız? Daha iyi ücret alabilmek daha az saatler çalışmak için her gün yeni yeni fabrikalar bakmamalıyız. Çalıştığımız fabrikada mücadele etmeliyiz. Patronun ayak oyunlarına karşı hep beraber sendikalaşmalıyız.

 

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Ekim 2021 tarihli 145. sayısında yayınlanmıştır.