Kadıköy Belediyesi'nde 3 günlük grev: Belediye işçisinin CHP’ye karşı sınıf kavgası
DİSK’e bağlı Genel-İş sendikasının örgütlü olduğu Kadıköy Belediyesi'nde 7 aydır süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamayınca işçiler 16 Şubat saat 00:01’de greve çıkmıştı. Sendika genel merkez yöneticileri grevin 3. gününde gece yarısı Anadolu Yakası 1 Nolu Şubeyi devreden çıkararak, işçiye danışmadan, işçinin iradesini yok sayarak toplu iş sözleşmesini imzaladı. Şube yönetimi ve işçiler, işçinin iradesini yok sayan bu imzayı tanımadıklarını açıklayıp, mücadeleye devam kararı alsalar da birkaç saat sonra grevi sonlandırmak zorunda kaldılar.
Belediye işçisi hak ettiği zammı ve yıllarca taşeron ve KHK sistemiyle yaşadığı kayıpların telafisini istedi
Grevin başlamasıyla birlikte Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı sosyal medya hesabından %38 zam önerdikleri ancak bunun kabul edilmediği gibi bir yalan söyleyerek işçilerin haklı grevine gelecek desteğin önüne geçmeye çalışmıştır. Şube yöneticilerinin açıklamasına göre belediyeden gelen teklifin, net 3.200 lira taban ücret üzerine ilk yıl için %7, ikinci yıl için %8 oranında bir zam olduğu yönünde. Üstelik işçiler ve sendikanın şube yöneticileri şuan aldıkları ücretlerin üzerine %38 zam veriyorsa kabul edeceklerini açıklamışlardı.
Kadıköy Belediyesi şirketi olan KASDAŞ’ta çalışan işçilerin büyük bir çoğunluğunu, daha önce yıllarca taşeron şirketler üzerinden çalıştırılıp her türlü hakkı gasp edilmiş işçiler oluşturuyor. Bu işçiler geçtiğimiz 3 yıl boyunca kadro aldatmacası ile yılın ilk altı ayı için %4 ikinci altı ayı için %4 zam oranına mahkûm edilerek, toplu sözleşme hakları olmadan çalıştırıldılar. Belediyenin masada yaptığı bu teklif bırakın geçmiş dönemin kaybını karşılamayı, bugün bile insanca yaşanabilecek, geçinebilecek bir düzeyde değildir.
Sosyal medya trollerine, grev kırıcı İBB’ye, sendika bürokrasisine rağmen grev!
Tam tersine işçilere karşı açıkça taşeron ve KHK düzenini sürdürme politikası yürütülmektedir. CHP bu politikayı sürdürmek, ücretleri düşük tutmak için kendi patron sendikası Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası’nı (SODEMSEN) kurarak işçilerin karşısına çıkmıştır. CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise grev kırıcılığına soyunmuştur.
Belediye başkanının paylaşımından sonra grevdeki işçiler özellikle sosyal medyada “ücretlerini beğenmiyorlar” türünde bir karalama kampanyasıyla karşılaştılar. Salgın döneminde her türlü risk altında gece gündüz demeden çalışan belediye işçileri de herkes kadar iyi bir ücreti hak ediyor. Hele ki yoksulluk sınırının 8 bin 600 liranın üstüne çıktığı hayat şartlarında insanca yaşayacak bir ücret ve daha iyi çalışma koşulları için mücadele eden işçiler şımarıklıkla itham edilemez. Kadıköy işçisi olsa olsa işçi sınıfının kalanına hangi yoldan gitmesi gerektiğini giriştiği mücadele ile göstermiştir.
İşçilerin 3 gün süren grevlerinin konusu sadece Kadıköy Belediyesi işçisinin toplu iş sözleşmesi olmaktan çıkmıştı. Belediye işçilerinin karşısında taşeron düzenini, KHK dönemini sürdürmek isteyen CHP’li belediyelerin örgütlendiği işveren sendikası SODEMSEN vardı. Bu grevin sonucu diğer belediyeler açısından da belirleyici olacaktı. İşte bu noktada işçi, direnme iradesini göstermişken bu grevin etrafında kenetlenmek, direnişi büyütmek herkesin göreviydi çünkü sırada diğer ilçe belediyeleri vardı. Görüşmeleri aynı şekilde tıkanan Maltepe Belediyesi'nde 23 Şubat’ta ve Mart’ın ilk haftası Ataşehir Belediyesi’nde greve çıkılacaktı. Yapılması gereken bu grevleri birleştirmek ve büyütmek için harekete geçmekti.
Sendikanın görevi işçiyi kötünün iyisine razı etmek değildir!
Dudak uçuklatan maaşları sosyal medyada konu olan Genel İş’in bürokratları ise bunun yerine apar topar sözleşmeyi imzaladılar. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra yapılan açıklamalarda, anlaşma maddelerine, zam, sosyal hak ve ikramiyelerdeki iyileştirmelerin miktarlarına vurgu yapıldı. En düşük çıplak ücretin 268 lira net zam ile 3.456 liraya yükseldiğini, sosyal yardımlara 436 lira zam yapıldığını, ikramiyelerin 10 günden 30 güne çıkarıldığını, ikramiye ve sosyal yardımlarla her şeyin dahil edildiği en düşük ücretin 5.554 liraya yükseldiğini duyurdular. Bu rakamlar asgari ücretin 2.825 lira olduğu ve asgari ücret civarında 12 milyon işçinin çalıştığı bir ortamda kötüyü göstererek işçilerin razı edildiği rakamlardır. Oysa işçi sınıfı için tek kriter açlık sınırına endekslenmiş asgari ücret olamaz. DİSK’in asgari ücret önerisi 3.800 liraydı. Yoksulluk sınırı 8.638 liradır ve her gün artmaktadır. Ancak ücret seviyesinden çok daha önemli olan şey işçi sınıfının örgütlülük, bilinç ve mücadele düzeyidir. Bunlar zayıflatılır ve baltalanırsa bugün elde edilenlerin yarın uçup gitmesi kaçınılmazdır. Geçmiş bunun sayısız örnekleriyle doludur. Kadıköy sözleşmesinin Genel-İş Kadıköy şubesinin ve işçilerin iradesinin üzerine basılarak apar topar imzalanmasını bu açıdan değerlendirmek gerekir.
Önemli olan rakamlar değil, işçinin örgütlülük ve bilincinin geliştirilmesidir
Bu anlaşma ile esas olarak Ataşehir ve Maltepe’de de işçilerin mücadelesinin önünü kesmeyi hedeflediler. İşveren konumundaki CHP’li belediye başkanlarının ve dolayısıyla CHP’nin çıkarını işçinin çıkarının önüne koydular. Sendikaların patron partilerinden bağımsızlaşmasının ne kadar önemli olduğu bir örnekte daha ortaya çıkmış oldu. Rakamlarla, sosyal medya oyunlarıyla, belediye yönetiminin iddialarıyla işçinin ve kamuoyunun aklını bulandırmaya lüzum yok. İşçinin alacağı ücret de, çalışma koşulları da en kötü örneğe göre ayarlanamaz. Sendikaların işi işçiyi kötünün iyisine razı etmek, türlü siyasi kaygılarla patronların itibarını kurtarmak değildir. Sendikaların vazifesi işçinin güçlü bir şekilde ortaya koyduğu iradenin temsilcisi olmak, grevin kırılmasını engellemek, insanca yaşaması ve çalışması için bilinç oluşturmak, mücadeleyi örgütlemektir. Bunu yapmayan DİSK Genel-İş merkezi hem işçiye hem de dillerden düşmeyen DİSK’in şanlı tarihine ihanet etmiştir.
İstifa çözüm değil! Sendika düşmanlığına hayır! Sendikaya üye ol, sahip çık, denetle!
Ancak buradan asla bir sendika düşmanlığı düşüncesi ve duygusu çıkarmamamız lazım. Bu vesileyle bir kez daha gördük ki, işçi sınıfının patronlara karşı sendikalarda sadece örgütlenmesi yetmiyor, sendikalara çöreklenmiş bürokratlara karşı da sürekli bir mücadele vermek gerekiyor. Bunun için de “Sendikaya üye ol! Sahip çık! Denetle!” diyoruz.
Sürece, mücadele bitti, işçiler kaybetti gözüyle de bakmamak gerekir. Grev tarihi yaklaşan Ataşehir ve Maltepe’de işçiler gerektiğinde sendika bürokratlarını da karşılarına alacak şekilde çok çetin bir mücadeleye hazırlıklı olmalıdırlar. Kadıköy işçisi de bu mücadeleye katılmaya hazırlanmalı ve ek protokol yoluyla eksik kalan haklarını tamamlama hedefiyle birliğini yeniden sağlamaya çalışmalıdır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, greve çıkan işçileri boşa düşürecek faaliyetleri karşısında işçiler sınıf kardeşlerine çağrı yapmalı, onları Genel-İş’in örgütlü olduğu tüm CHP’li belediyelerde dayanışma grevleri örgütlemeye çağırmalıdır.
Sendikaların görevi belediyelerin itibarını değil, işçinin alın terini, ekmeğini, hakkını hukukunu korumaktır
CHP’li belediye başkanlarının ve onların eteğindeki sendika bürokratlarının aksine tüm işçilerin ve emekten yana olan herkesin yapması gereken bu mücadeleyi ileriki evrelerinde bütün gücüyle sahiplenmektir. İşçi sınıfı haklarını almak için örgütlenmeli, üye olduğu sendikalara sahip çıkarak işverenle iş birliği yapan bürokratlardan temizlemek için denetimi eline almalıdır. İşçilerden kesilen aidatlar bu tarz mücadelelerin kazanımla sonuçlanması için kullanılmalıdır.