Cam işçisinin evinde tehlike çanları
İşten atıldıkları için bir süredir Beykoz'daki Kristal-İş Sendikası genel merkezi önünde direnişe devam eden cam işçileri bugün, Şişecam Genel Müdürlüğü önüne bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Aşağıda Gerçek Gazetesi'nin Ocak sayısında Armağan Tulun'un köşe yazısını yayınlıyoruz.
Tam 40 yıl önce, 1966 yılı Ocak ayında cam işçisi bu topraklarda önemli bir mücadele geleneğini başlatan büyük Paşabahçe grevinin kararını almış ve greve çıkmıştı. Grev bir süre sonra Bakanlar Kurulu kararıyla erteleme adı altında yasaklandığında grev hakkını grev yaparak savunmuş ve eşine az rastlanan bir sınıf dayanışmasının da desteği ile mücadeleyi kazanmıştı. Sonraki yıllarda da haklarını elde etmek için hep kendi gücüne güvenmiş, sınıf mücadelesinin bayrağına sarılmıştı. İstanbul'daki Şişecam Topkapı Fabrikası işçileri tamı tamına üç yıl önce 2013 yılına işgal ettikleri fabrikalarında girmişlerdi. 2016 yılını da yine mücadele ederek karşıladılar ama bu kez durum biraz farklı. Çünkü bugüne kadar her zaman yanlarında gördükleri sendikaları Kristal-İş, bu kez Şişecam'ın işten attığı cam işçisinin yanında değil hatta karşısında yer alıyor!
Şişecam yönetimi, son bir kaç yıldır, ekonomik daralma ve kriz gibi bahanelerle Kristal-İş Sendikası ile cam işçisini işten çıkarma pazarlıkları peşinde. İlk işçi çıkarma, 2013 yılında Mersin'deki Paşabahçe Fabrikası'nda bulunan iki fırından birinin kapatılmasının ardından gerçekleşmişti. O dönemde sadece kendi isteği ile işten çıkmak isteyen işçiler haklarını alarak işten ayrılmış, bunun dışında bir işçi çıkarma yaşanmamıştı.
2015 yılının Kasım ayında ise yine Mersin'deki fabrikadan 37 işçi işten atıldı ve ardından bu işçilerden 20'si derhal fabrika önünde direnişe başladı. Hem işe iadeyi talep ediyorlar hem de direnişlerine Kristal-İş Genel Merkezi'nin de sahip çıkmasını bekliyorlardı. Ancak her ikisi de gerçekleşmeyince seslerini daha fazla duyurmak için açlık grevine başladılar ve fabrika yönetimi, Şişecam'ın merkezi düzeyde işten çıkarma kararı aldığını söylediği için direnişi İstanbul'a taşımaya karar verdiler.
İstanbul'da işçilerin kendilerine belirledikleri adres, Beykoz'daki evleri bildikleri Kristal-İş Genel Merkezi idi. Binaya gelir gelmez "Cam işçisi evinde açlık grevinde" yazılı pankartlarını asmışlardı. 11 gün boyunca Kristal-İş Genel Merkezi'nde devam eden eylemin ardından, ne olduysa 28 Aralık'taki Türk-İş Başkanlar Kurulu'ndan sonra sendikanın genel merkez yönetimi "Sizin yeriniz burası değil, gidin fabrikanın önünde eylem yapın" diyerek işçilere kapıyı gösterdi. Yetmedi, işçilerin ısrarı karşısında, çevik kuvveti ve sendika binasında taşeron olarak çalışan özel güvenlikleri, işçileri binadan çıkarmak için kullandı! İşçilerin pankartını bizzat sendika yöneticilerinin kendisi indirmeye çalıştı. Tepkilerle karşılaşınca binayı terk etmek zorunda kaldı, o işi de polise yaptırdı! İşçiler şimdi Eğitim-Sen İstanbul 2 No'lu Şube'nin kendilerine tahsis ettiği minibüsün içinde karla, soğukla mücadele ederek direnişlerini sürdürüyor.
Cam işçisi astığı pankarta yazmış sendika işçinin evidir diye. Sendikaların sahibi sendika yöneticileri, sendika bürokratları değil işçilerdir! Sendika yöneticilerinin savunabilecekleri tek şey temsil ettikleri işçilerin haklarıdır, sendika binası değildir! Patronların sözüne güven olmaz ama sendika genel merkezinde işçilerin maruz kaldığı muameleye bakınca işten çıkarmalara dair Şişecam yönetiminin, Kristal-İş Sendikası ile anlaştığını iddia etmesi pek de uzak bir ihtimal gibi görünmüyor! Bugün hem işten hem de sendika binasından çıkarılan cam işçilerinin mücadelesinin yanında olmak boynumuzun borcu.
Kristal-İş'te yaşananlar sadece Mersin'deki Paşabahçe Fabrikası'ndan atılan işçilerin karşı karşıya kaldığı bir sorun olarak görülemez. Bunun çok daha ötesinde anlamlar barındırıyor. AKP, uzunca bir süredir Türk-İş'i toptan kontrol etme çabası içinde. Bu amaçla sadece Türk-İş yönetiminde hâkim olmakla yetinmeyip, Türk-İş'in içindeki sendikalara yönelik de tek tek operasyonlar gerçekleştiriyor. Kristal-İş, Aralık başında yapılan Türk-İş Genel Kurulu'nda, kürsüden Türk-İş yönetimini eleştiren iki üç sendikadan biriydi. İşçilerin sendika binasından zorla çıkarılmasının Türk-İş Başkanlar Kurulu'ndan sonra gerçekleşmiş olması, Kristal-İş içinde bu anlamda da tehlike çanlarının ciddi şekilde çalması anlamına gelebilir. Direnen cam işçilerinin yanında olmak, sadece işe iadeleri için değil bu nedenle de gereklidir.
Unutmayalım. Cam işçisi 40 yıl önce greve çıktığında Türk-İş yönetimi patronlarla imzaladığı bir protokolün ardından grevden desteğini çekmiş, o dönem işçilerin örgütlü olduğu Cam-İş Sendikası buna rağmen grevi kararlılıkla sürdürmüştü. Kristal-İş'in temelleri de bir nevi bu şekilde atılmıştı. Türk-İş'e üye 12 sendika da Türk-İş'in kararına rağmen greve desteklerinin devam ettiğini açıklamıştı. Hem de Türk-İş'ten geçici ihraç cezası almak pahasına! Bugün geldiğimiz nokta ise ortada. O gün temelleri atılan geleneği yaşatmak, yeniden ayağa kaldırmak lazım. Bu da nostaljik bir şekilde geçmişe takılıp kalmakla değil, aynı mücadeleyi yükseltmekle, aynı kararlılığı göstermekle mümkün. O geleneğe sahip çıkanlar bugün sendikalı olup da sendikalarına rağmen direnen işçiler.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2016 tarihli 75. sayısında yayınlanmıştır.