Asgari ücret gerçekleri
Asgari ücret 2019 yılı Ocak ayından itibaren geçerli olmak üzere asgari geçim indirimi (AGİ) dahil net 2.020 lira oldu. En düşüğü (evli ve eşi çalışanlar için) 191 lira 85 kuruş olarak hesaplanan AGİ hariç tutulduğunda asgari ücret 1.828 lira olduğu görülüyor. Geçtiğimiz yıl belirlenen AGİ dâhil 1603 lira net asgari ücrete göre hesaplandığında ise yüzde 26 artış söz konusu. Türk lirasının değer kaybı açısından bakıldığında geçtiğimiz yıl başında 420 dolar olan (1603 lira) asgari ücret yeni zamma rağmen 381 dolara geriledi. Belirlenen rakam işçi sendikalarından Türk-İş'in 2.285, DİSK'in 2800 net ücret taleplerinin ve TÜİK'in önerdiği 2.213 liranın altında kaldı.
Patronlar yapılan zammı nasıl geri alacaklarını biliyor: Enflasyon!
Asgari ücret tespit komisyonunun işçi ve patron temsilcilerinin söz konusu rakamın altına beraberce imza attıkları görülüyor. Patronlar daha düşük bir asgari ücret için bastırıyorlardı. Ancak bundan sonra asgari ücret artışlarını fiyatlara yansıtarak kârlarında bir eksilmeye izin vermeyecekler. İşçi açısından ise bunun anlamı alım gücünün bugünden itibaren tekrar düşmeye başlaması demek. Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı Kasım ayı için 1.942 lira olarak açıklanmıştı. Aralık için bu rakamın daha da artacağını biliyoruz. Ocak ve Şubat aylarıyla birlikte yeni asgari ücret tekrar açlık sınırının altına düşecektir. Nitekim patron sendikası TİSK Genel Sekreteri yeni asgari ücretten memnun olduklarını söylemektedir.
Neye göre kime göre güzel?
Bu gerçekler ortadayken Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın yeni asgari ücreti “mükemmel değil ama güzel bir ücret” olarak nitelemesini anlamak mümkün değildir. Asgari ücretin adeta açlık sınırına endekslenmesinde güzel bir yan yoktur. Geçtiğimiz yıl Erdoğan, asgari ücret 1603 lira olduğunda elinize dilinize dursun diyerek bu rakamı eleştiren işçilere çıkışmıştı. Oysa biz yapılan zammın işçilerin elinden avucundan aylar hatta haftalar içinde kayıp gittiğini gördük. Yıl sonuna gelindiğinde ise asgari ücret açlık sınırının çok altında kalmıştı. Ergün Atalay’ın “güzel bir ücret” tanımlaması bir kez daha iktidarın ve patronların utanmazca “işçilere daha ne istiyorsunuz” demesine zemin yaratıyor. Oysa işçiler asgari ücretin açlık sınırına endekslenmesine alışmamalı bu dayatmayı kabullenmemelidir.
Türkiye asgari ücretliler ülkesi oldu
Yapılan zam asgari ücretlinin geçtiğimiz yılki kayıplarını dahi karşılamadığı gibi bir anda asgari ücretli sayısını 7 milyondan 10 milyonun üstüne çıkarmıştır. Zira asgari ücret zammından önce asgari ücretliler ile asgari ücretin yüzde 20’si kadar daha fazla ücret alanların sayısı 10 milyon 431 bin kişiydi. Yani toplam ücretli çalışanların yüzde 64’ü! Türkiye bir asgari ücretliler ülkesine dönüşmektedir. Bir başka ifadeyle Türkiye’de çalışanların yüzde 64’ünün ücretleri açlık sınırına çekilmiş durumdadır. Bu durumun en büyük sebebi sendikalaşma ve toplu sözleşme oranlarının son derece düşük olmasıdır. Sendikalaşmanın patronların ve iktidarın baskılarıyla engellenmesidir. Hal böyle olunca da işçi sınıfının geçim koşulları her geçen yıl açlık sınırına ve altına doğru gerilemektedir.
Ne yapmalı?
Mücadele yeni başlıyor. Tüm baskılara rağmen örgütlenmek, sendikalaşmak son derece önemli. Sendikalı işyerlerinde ise üretimden gelen gücün kullanılması ve ücretlerin açlık sınırından yoksulluk sınırına doğru çekilmesi şart. Aksi takdirde sendikalı olmakla olmamak arasında bir farkın kalmadığı bir ortamla karşı karşıya kalırız. En önemlisi ise tüm işçi sınıfının, sendika ayrımı olmadan, sendikalı sendikasız, çalışan işsiz demeden bir Birleşik İşçi Cephesi’nde birleşmeleridir. Fiyatlar üzerinde denetim sağlanması için ve işçi ücretlerine her ay enflasyon oranında otomatik zam (Eşel Mobil-Oyna Merdiven sistemi) için seferber olmalıyız. Asgari ücret tespit komisyonunda bir tiyatro oynandı ve perde kapandı. Şimdi sınıf mücadelesi zamanı!