Yeniden bedelli ve profesyonel ordu üzerine

2011 yılında bedelli askerlik yasası gündeme geldiğinde, bu girişimi ordunun profesyonelleşmesinin bir parçası olarak görmüş, “ya paranı ya canını yasası” olarak tanımlamış ve karşı çıkmıştık. Ben de o dönemde bu yasadan yararlanmayı reddettim ve 2014 yılında askere alındım. Terhis olur olmaz yeni bir bedelli yasası daha çıktı. Eskisinden farklı olarak bedelli ücreti 18 bin liraya düşürülmüştü.

Askerliğin fiyatının patates gibi mevsimsel olarak inip çıkması bedelli bekleyenleri sevindirse de silah altına alınmış halk çocuklarının son derece rencide olduğunu söyleyebilirim. Aslında bu konu Türkiye toplumunun derin bir çelişkisi olarak karşımıza çıkıyor. Sürekli yapılan asker övgüsünün ve Mehmetçik edebiyatının içinin ne kadar boş olduğu ve bunun ne kadar ikiyüzlüce olduğu askere alınan gençler tarafından iliklerine kadar hissediliyor. Asker birliğe katılmak üzere gittiği şehirde esnaf tarafından kazıklanır kazıklanmaz ve kapıdan girer girmez başlayan aşağılanma seanslarıyla memleketimizdeki asker sevgisinin gerçek yüzüyle tanışıyor. Bu “sevgiyi” yaşama ayrıcalığını sadece yoksul emekçi çocuklarına bahşeden bedelli uygulamasının askerleri ve ailelerini rencide etmemesi düşünülebilir mi? Hele ki canlar kaybedildiğinde bu acının haklı bir öfkeye dönüşmesine kim itiraz edebilir?

Peki buna rağmen neden tüm partiler (MHP dahil!) bedelliyi destekledi? (Devrimci İşçi Partisi olarak bu konuda da yalnız kaldık!) Milletvekillerine kıyak emekliliği neden savunuyorlarsa aynı sebepten. Çünkü bu partiler yoksul halktan oy alıyorlar ama seçilenler hep toprak ağaları ve patronlar. Kendilerinin ve çocuklarının çıkarlarını kollayacaklar tabii… Ama dahası var. Sadece çocuğu, yeğeni, eşi dostu yararlansın diye çıkarmadılar bu bedelliyi. Bir de siyasi yönü var işin. Bedelli profesyonel orduya doğru bir adım. Burjuva partilerinin hepsi ordunun profesyonelleştirilmesinden yana. Bunun iç politikadaki gerekçesi şu: Başta hükümet partisi AKP olmak üzere burjuvazi ekonomik kriz beklentisi içinde ezilen sınıflara karşı bir iç savaş hazırlığı olarak ordunun profesyonelleşmesini yani bir anlamda polisleşmesini istiyorlar. En son Eğitim-İş’li kamu çalışanlarının eyleminde çevik kuvvet polisine elindeki AK 47 ile diklenen muhafız erinin görüntüleri bu gerçeğe çarpıcı biçimde işaret ediyor. O silah zorunlu askere alınmış erin değil paralı askerin elinde olsun istiyorlar, bu kadar açık. Bunu sadece AKP değil hepsi istiyor. Unutmayın Erdoğan, CHP’li Derviş’in ekonomik programını devraldı, hasbelkader CHP ve MHP iktidara gelse AKP’nin pek çok politikasını değiştirirler belki ama mutlaka işçi düşmanlığını devam ettirirler. Sınıfları bir hepsinin ne de olsa…

İkinci boyut dış politika ile ilgili. “Yurtta sulh, cihanda sulh” politikası çoktan mazide kaldı. Sadece AKP için değil CHP ve MHP de dahil buna. Çünkü burjuvazi kâr istiyor, petrol istiyor, pazar istiyor… Emperyalist abileri ile rekabet edemiyorlar belki ama arkasına askeri alıp Ortadoğu’da sofradaki kırıntıların peşinden koşmaya çok meraklılar. İddia ediyorum. TSK’nın profesyonelleşmesi tamamlanmış olsaydı büyük ihtimalle şu anda ordu alenen Suriye’ye girmişti. Oysa mevcut ordu yapısıyla böyle bir macera göze alınamaz ve alınamadı da. Çünkü uluslararası savaş başka şeye benzemez. 30 yılda sadece 8-9 bin asker kayıp verildikten sonra kamuoyunda oluşan baskıyı düşünün ve daha fazla kaybın bir yılda belki de aylar içinde verildiğini düşünün… Hayır! Böyle bir maceraya silah altına alınmış emekçilerle değil paralı askerlerle atılabilirsiniz ancak! İşte bu yüzden haksız yere insanlar ölmesin diye askere gitmek gerek dedik. Savaş bir bilgisayar oyunu değildir. Bugün Clausewitz’in tanımlaması evrensel bir geçerliliğe sahip: Savaş siyasetin şiddet araçlarıyla devamıdır!

HDP’li kardeşlerimiz başta olmak üzere, sosyalist hareketin tamamı bu konuda pasifist/barışçı bir aymazlık içinde. Askerliği ve savaşı kendilerinin dışında yalıtık bir olgu olarak değerlendiriyorlar. Kafasını kuma gömen devekuşları gibi kendileri askere gitmezse sorunun da ortadan kaybolacağını zannediyorlar. Yanılıyorlar ve böylece son derece gerici bir proje olan ordunun profesyonelleştirilmesine yedekleniyorlar. Belki de daha büyük ve kanlı savaşların yolunu iyi niyet taşlarıyla döşüyorlar. Pek çok yerde bu yedeklenmenin gerekçesinin vicdani ret savunusu olması çok acı. Çünkü yüz binlerce askerin ve ailelerinin vicdanlarını yok sayıyorlar.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2015 tarihli 63. sayısında yayınlanmıştır.