Yarı askeri rejimin değişmeyen iki gündemi: Erken seçim ve kabine revizyonu

Yarı askeri rejimin değişmeyen iki gündemi: Erken seçim ve kabine revizyonu

Türkiye’deki rejimi bir “tek adam” rejimi olarak adlandırmak çok yaygın bir tutum. Muhalefet bunu kötü bir şey olarak söylüyor. Oysa Erdoğan “tek adam” görüntüsünden ve iddialarından çok memnun ve bu imajı güçlendirmek için elinden geleni yapıyor. İçinden ise “keşke öyle olsa, keşke tek adam olabilsem” diyor. Çünkü Erdoğan, 2014 yılında ordu içinde bir kesimle cemaate karşı ittifak arayışına girdikten bu yana, özellikle de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra daha da artan biçimde “tek adam” olmaktan uzaklaşıyor. Önce Kürt sorunu, ardından giderek tüm dış politika iktidarın asker ortaklarının tekeline geçmiş durumda. Erdoğan’ın ordu ve polis üzerindeki etkisi ise bu süreçte neredeyse sıfırlandı.

Bahçeli neden hükümete katılmıyor?

Erdoğan’ı iktidarda ekonomiyle baş başa bırakıp devletin silahlı çekirdeğini tekeline alan yarı askeri rejimin askeri kanadı orduyu, istihbaratı ve polisi/jandarmayı sırasıyla Hulusi Akar, Hakan Fidan ve Süleyman Soylu (Mehmet Ağar’a vekaleten) ile kontrol ediyor. Devlet Bahçeli ve MHP ise bu kanadın siyasi sözcüsü. Bahçeli’nin baştan itibaren Erdoğan’a sunduğu onca desteğe rağmen, fiili bir koalisyon ortağı gibi davranırken neden hükümete MHP olarak girmediği hep bir muammadır. Bunun sebebi Bahçeli için hükümet dışında olmanın, hükümete katılmaktan daha etkili bir yöntem olmasıdır. Dikkat edilirse Erdoğan’ı başkan yapan Bahçeli’dir. Böylece siyasi iktidarın tüm sorumluluğunu “tek adam”a yıkmaktadır. “Tek adam” zayıftır. Parlamenter sistemde hükümet kurmak için Bahçeli’ye muhtaç olmasa da başkan seçilmek için Bahçeli’nin desteğine muhtaç hale gelmiştir. Bu yüzden de Türkiye’de erken seçim gündemi hiç bitmez. Bitmeyecektir de… Erken seçim gündemden düşmemelidir ki Erdoğan Bahçeli’ye mahkûm kalsın.

Erdoğan neden toptan kabine revizyonu yapamıyor?

Erken seçim gündemi sürdükçe gündemin bir diğer demirbaşı haline gelen kabine revizyonu tartışmaları da bitmeyecektir. Çünkü Erdoğan’ın gerçekten “tek adam” olabilmek için, ya da tek bırakılmış adam durumundan kurtulmak için İçişlerini, Milli Savunma’yı, MİT’i görünürde “Reisçi olan”, gerçekte ise Erdoğan’la rekabet eden isimlerden alması gerekir. Bunlardan ikisinin (Fidan ve Akar) 15 Temmuz sicili hâlâ aydınlığa çıkmamıştır. Diğerinin ise (Soylu) Erdoğan karşısında siyasi bir figür olarak yükselişi sürmektedir. Erdoğan, Soylu’nun istifasını kabul edememiş, üstüne damadı Albayrak’ı kurban vermek zorunda kalmıştır. Artık Erdoğan’ın ekonomik çöküntünün sorumluluğunda ona kalkan olacak bir Berat’ı yoktur. Bahçeli halkın aç olduğunu ima eden “askıda ekmek” kampanyaları düzenlerken, Erdoğan’ın örneğin Bahçeli’nin yerine Akşener’le yürüme hayalini gerçekleştirmesi bin kat zorlaşmaktadır. Aynı şey “dere geçilirken at değiştirilmez” dediği Fidan ve Akar için de geçerlidir.

Yarı askeri rejimin dehşet dengesi

Yani yarı-askeri rejim bir tek adam rejimi değildir. Erdoğan, “tek adam” görüntüsüyle iktidarda tutulmakta, iktidar Erdoğan’ın siyasi gücüne yaslanarak denetimsiz kılınmakta, bu denetimsizlik ve hesap sorulamazlık hali içinde halkın seçmediği bazı askeri, istihbari, polisiye ve son olarak da mafyatik unsurlar iktidara ortak olmaktadır. Yarı-askeri rejim içindeki bu dehşet dengesi, toplumun sürekli olarak terör ve milletin bekası söylemiyle zehirlenmesi ve hareketsiz bırakılması, iktidardan hesap sormak yerine sürekli bir kardeş kavgasına sürüklenmesi sayesinde yaşayabilmektedir.

Düzenin tamiri değil değişmesi için zincirsiz Kurucu Meclis! Birleşik İşçi Cephesi! Bağımsız Sosyalist Odak!

Erken seçim ve kabine revizyonu, yarı askeri rejimin iki kanadının birbirine karşı kullandığı kozlardır. Düzen muhalefeti kâh kabine revizyonu isteyerek bir tarafa kâh erken seçim isteyerek diğer tarafa göz kırpmaktadır. Emin olabileceğimiz şey şudur ki iktidar ekonomik çöküntü ve dış siyasetteki açmazlar sonucu ayakta duramaz ve yıkılmaya başlarsa düzen muhalefeti, yarı askeri rejimin bir kanadıyla, bu sömürü ve baskı düzeninin sürmesi için omuz omuza verecektir. İşte bu yüzden erken seçim de kabine revizyonu da emekçi halkın ekmek ve hürriyet talebine karşılık veremez. Her iki seçeneğin de sonu mevcut düzenin tamir edilmesidir. Bu düzeni tamir etmeyi değil bu düzenin kökten değişmesini gündeme getirecek yol ise barajsız, yasaksız, zincirsiz bir Kurucu Meclis için mücadeledir! Emekçi halkın bu yolun açılması için ne dışarıdan emperyalist dünyadan ne de içerideki düzen siyasetinden bir beklentisi olabilir. Emekçi halk kendi yolunu kendi açacaktır. Ayrı gayrı demeden Birleşik İşçi Cephesi’nde birleşirse, işçi sınıfı ihtiyaç duyulan bağımsız gücü sağlayacaktır. Bu uğurda mücadele edebilecek olanlar ise sosyalistlerdir. Sosyalistler, CHP’den İyi Parti’ye Millet İttifakı’nın karşısında, bu düzen ittifakıyla ve emperyalizmle ortaklığı parlamenter alana da taşıma arayışı içinde siyaset izleyen HDP’den ayrı bağımsız bir sosyalist odak inşa etmek için birlikte mücadele etmelidir. 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.