Sonuna Doğru

Açıkçası yeni kitabıma Sonuna Doğru adını yakıştırırken Wolfang Streeck’in “How will capitalism end?“ (Kapitalizm nasıl sona erecek?) makalesi aklıma bile gelmemişti (New Left Review, Mayıs-Haziran 2014). Geçtiğimiz Perşembe, Streeck’in Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konuşmasına giderken, birden o makalenin de temel iddiasının bildiğimiz kapitalizmin sonunun yaklaştığı iddiası olduğunu hatırladım.

Sonuna Doğru’nun Giriş’inden aktarıyorum:

İçinden geçtiğimiz dönemin tarihi önemi sadece ekonomilerin çözülmesi, krizlerini aşamamasından değil, aynı zamanda adeta bu alt üst oluşa bire bir tekabül edercesine siyasi kertede beklenmedik isyanları, hatta devrimleri tetiklemesinden de geliyor. Bölgede olan biten ortada. Türkiye ise hem bölgedeki gelişmelerden hem de kendine özgü yılların biriktirdiği ve artık sonuna doğru geldiğimizi gösteren emarelerin arttığı kızışmış bir siyasi dönemden geçiyor.”

Wolfang Streeck, Köln’deki Max Planck Toplum Çalışmaları Enstitüsü’nün eski direktörü; Boğaziçi’ndeki konuşması son kitabı (Buying Time) üzerine idi: Zaman kazanmak. Kapitalizm ile Demokrasi Arasındaki Değişen İlişki. “Zaman kazanan”ın kapitalizmin kendisi olduğunu söylemeye gerek bile yok. Streeck’in cesaretle dillendirdiği argümanlarından biri de sonuna yaklaşan kapitalizmin artık demokrasi ideali ile bağdaşmaktan çıktığı. Yani, kapitalizmi aşmaksızın verilen demokratik kazanımlar mücadelesinin beyhudeliği. Bilmem, anlatabildim mi?

Zaman Kazanmak (Buying Time) Türkçeye çevriliyor. Yukarıda bahsettiğim Kapitalizm nasıl sona erecek? makalesi ile aynı adı taşıyan henüz yayınlanmamış kitabı ise Mart 2016’da çıkıyor. Streeck’in kapitalizm-demokrasi uyumsuzluğu iddiası klasik Marksist argümandan farklı. Daha konjonktürel, bir yanı ile eksik tüketimci bir yanı ile Keynesçi. Zaten konuşma sırasında Streeck Keynesçi olduğunu deklare etti. Konuşma sonrasında ayak üstü konuşurken “kriz çözümlemeniz bildiğimiz eksik tüketim perspektifi, değil mi?” diye sorduğumda da “evet ta kendisi” demekten çekinmedi. Niye çekinsin ki? Kendi içinde tutarlı bir çerçeve. Krizi eksik tüketim doğuruyor, efektif talep azlığı oluşuyor, çözümü de devletin yeniden dağılıma müdahalesinde.

Streeck’i Marksist eksik tüketimcilerden ayıran yan, artık ne Keynesçi çözümün ne de demokratik kazanımların söz konusu olamayacağına inanması. Bence hayli gerçekçi olan bu iddiayı Streeck 1970’ler sonrası gelişmiş kapitalizmlere ilişkin üç temel eğilime dayandırıyor. Ve bu eğilimlere ilişkin ampirik gözlemlerini de siyaset bilimciler/uluslararası ilişkilerciler arasında pek moda olan karşılaştırmalı bir perspektifle (yani ülkeler arası farklılıkları öne çıkaran bir vurgu ile) değil, gelişmiş kapitalist ülkelerin tamamı tarafından paylaşılan özelliklere odaklanarak yapıyor. Bu temel eğilimlerin başında, 20 OECD ülkesinin ortalama yıllık büyüme hızlarının 1970’ler sonrasında sürekli azalma eğilimi göstermesi geliyor (bkz. Şekil 1).

Şekil 1: OECD üyesi 20 ülkenin ortalama yıllık büyüme hızı

 

İkinci eğilim faz farkı ile olsa bile bütün kapitalist ülkelerde gözlemlenen borçlanma artışı. 1970 sonrası dönemin alt dönemlerinde ilkin kamu borçlanmasının, ardından da özel sektör borçlanmasının öne çıkmış olması artan borçların sadece kompozisyonunu etkileyen bir durum. Üçüncü eğilim ise gelir ve servet dağılımının giderek bozulması (bkz. Şekil 2).

Şekil 2: Gini katsayısının artışı, OECD ortalaması

Bu eğilimleri bırakın durduracak ya da geri çevirecek araçları, dizginleyecek herhangi bir politikadan bile mahrum olması da günümüz kapitalizmin bir başka gerçeği. Kaldı ki, yukarıda bahsettiğimiz üç eğilimin adeta birbirini beslediği de apaçık: artan gelir ve servet eşitsizliğinin ekonomik büyüme potansiyelini sınırlamakla kalmayıp, aynı zamanda üretkenlik ve talep artışını da olanaksızlaştırdığı bariz. Öte yandan, azalan büyüme, eşitsizliği arttırmanın yanı sıra yeniden dağılım politikalarının uygulanabilme ihtimalini de ortadan kaldırıyor.  Borçlanmaya dayalı talep artışının geçici etkisi yok olduğunda da bu yolla büyümenin ilanihaye olamayacağı 2008 krizi ile açıkça ortaya çıkıyor.

Ve de en önemlisi, mühimmatı tükenenlerin sonuna doğru ne yapacaklarını bilemez hali.

 

Bu yazı ilk olarak sendika.org sitesinde yayınlanmıştır