Orman yangınları: Millete felaket, birilerine fırsat!
Son üç gün içerisinde 21 ilde 85 orman yangını çıktı. Bu yangınlardan 74’ü kontrol altına alınırken, Antalya, Adana, Osmaniye, Mersin ve Muğla’daki toplam 11 yangın devam ediyor. 4 kişinin hayatını kaybettiği yangınlarda ormanlar ve yabani hayvanların yanı sıra çiftlik hayvanları, tarım arazileri, seralar da zarar gördü. Bu yaşananlarla ilgili “milli felaket” tanımlaması yapılıyor. Gerçekten de yangınlar tüm emekçi halkı derin bir üzüntüye ve kaygıya sevk ediyor, haklı bir öfke uyandırıyor. Ancak iktidar sözcüleri “milli felaket” dediğinde bu konuda hiç de samimi olmadıkları görülüyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki ormanlar sadece uluslara değil tüm insanlığa da aittir. Nitekim dünyanın uydudan çekilen görüntülerinde sınırlar gözükmüyor. Yıldan yıla dünyanın yeşil rengi soluyor ve çevre krizi tüm insanlığı etkiliyor. Ancak bu, iktidarın ormanlarla ilgili ortaya koyduğu “milli” söyleminin samimiyetini ve gerçekliğini sorgulamayacağımız anlamına gelmez.
İktidarın orman talanındaki kabarık sicili
Zira bu iktidarın “Orman vasfını yitirmiş arazi” (2B arazileri olarak da biliniyor) adı altına orman arazilerini ranta açmak konusunda kabarık bir sicili var. Orman vasfını yitiren arazilerin önemli bir kısmının yangın geçiren bölgeler olması, bu arazilerde daha sonrasında pek çok otel ve turistik tesis inşaatı yapılması, halkın her orman yangınında bir müteahhit parmağı aramasına neden oluyor. Sadece bu da değil Erdoğan, bu yılın başında yayınladığı bir kararname ile 28 Nisan 2018 itibarıyla üzerinde yerleşim yeri olan orman alanlarını, orman sınırları dışına çıkardı. Yani iktidar ormanı koruyup, orman arazilerindeki yapılaşmayı önleyeceği yerde tam tersini yapıp, son dönemin popüler tabiriyle “ormana çöken” müteahhitlerin ve mülk sahiplerinin çıkarlarını korudu.
Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli, yangınlarla mücadelede 3 uçak ve 38 helikopterin kullanıldığını söyledi. Ancak bu açıklamayla Türk Hava Kurumu bünyesinde olan ve kullanım dışı bırakılan yangınla mücadele uçakları, uçak eksiği dolayısıyla Rusya ve Azerbaycan’dan uçak getirtilmesi başka bir tartışmayı da tetikledi. Erdoğan, THK’da yangınla mücadelede kullanılabilecek nitelikte uçak yok diyor. Ancak THK’nın envanterinde bulunan 6’sı uçuşa hazır 9 CL-215 tipi yangın söndürme uçağının neden kullanılmadığı konusuna net bir yanıt verilmiş değil. Bu konuda yanıt vermesi gereken kişi olan, Türk Hava Kurumu’na kayyım olarak atanmış Cenap Aşçı ise ülke yanarken düğüne gitmiş! “Özel bir durum” söz konusuymuş!
Erdoğan ve AKP’nin ormanlarla ilgili sicilinde, müteahhitlerin, mülk sahiplerinin, orman arazilerinin taliplisi yerli ve yabancı para babalarının “özel durumlarını”, milli menfaatlerin önünde tutmak var. İstanbul’un Kuzey Ormanları’ndan Cerattepe’ye; Kaz dağlarından Rize İkizdere’ye kadar bunun sayısız örneği söz konusu.
Ormanları kimler yakıyor?
İktidarın pratiği ortada olduğu için hamasete sarılmaktan başka çare kalmıyor. Bu noktada da “Ormanları PKK yaktı” söylemi öne çıkıyor. PKK ile ilişkili Ateşin Çocukları diye bir grubun pek çok orman yangınını üstlendiği biliniyor. Henüz bu yangınları üstlenen olmadı, yakalanmış bir şüpheli de yok (Manisa Valiliği Turgutla’da PKK ile bağlantılı oldukları iddiasıyla yakalanan iki kişinin orman yangınıyla ilgisi olmadığını açıkladı) ama aynı yapının bu yıl içinde de bazı orman yangını ve kundaklama eylemlerini sosyal medya üzerinden üstlendiği belirtiliyor. Özellikle aynı anda çok sayıda yangın çıkması sabotaj kuşkusunu arttırırken, halkta bu yönde de ciddi bir tepki ve öfke oluşuyor.
Öte yandan aynı günlerde dünyanın pek çok bölgesinde de eş zamanlı yangınların çıktığı ve bu yangınlarda aşırı sıcaklık ve kuraklığın etkili olduğu da biliniyor. NASA’nın uydu üzerinden tespit edip yayınladığı günlük verilerde ABD'nin Oregon'dan Kaliforniya'ya bütün Batı kıyısı boyunca, İtalya’nın Güneyi (özellikle Sicilya adası), Ukrayna’nın güneyi, Rusya’nın Kuzeydoğusu Sibirya ile Afrika’nın güneyinde yoğunlaşan eş zamanlı çok sayıda orman yangını olduğu görülmekte. Orman yangınlarının nedenleri arasında doğal sebepler dışında, ihmaller kadar sabotajlar ve kundaklamalar da vardır.
Son yangınlarda ormanın farklı yerlerinde alevlerin yükselmeye başladığını gösteren video görüntüleri de sosyal medyada sabotaj kanıtı olarak gösteriliyor. Oysa çam ormanlarında, yanan kozalakların alev topu halinde patlayarak 200 metreye kadar yayılabildiği biliniyor. Bu gerçekler elbette ki sabotaj olmadığının da delili değildir. (Orman yangınlarının nedenleri arasında doğal sebepler dışında, ihmaller kadar sabotajlar ve kundaklamalar da vardır. Bunları belirtirken devletlerin en büyük orman katilleri olduğunu da unutmamak gerekir. Vietnam’da ormanlarda saklanan gerillalara karşı Napalm isimli kimyasal yangın bombalarıyla katliam yapan ABD emperyalizmi pek çok devlete esin kaynağı olmuştur. Türkiye’de de gerek sınır içinde, gerekse de Kuzey Irak’ta sınır ötesinde gerçekleştirilen askeri operasyonlarda hektarlarca ormanın yanıp kül olduğu bilinmektedir.)
İktidar milliyetçi propagandayla milli olmayan duruşunu örtemez
Delil gerektirmeyecek kadar açık olan şey siyasal iktidarın bir kez daha sorumluluk üstlenmekten kaçmak için bir propaganda faaliyeti içine girmiş olmasıdır. İktidar bir kez daha “milli” olmayan duruşunu milliyetçi/şoven propaganda ve çarpıtmalarla örtmeye çalışmaktadır. Sabotaj var ise de bu, iktidarın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Üstelik geçmişte bu tür sabotajları üstlenen bir örgüt de söz konusu. Demek ki Türkiye’de yangına davetiye çıkaran sıcaklık ve iklim koşullarına ek bir risk unsuru daha söz konusudur. Ve bu durumda THK’nın atıl tutulan uçakları da dahil olmak üzere hükümetin yanlışlarının tartışılması doğaldır.
Kuzey Kıbrıs’a son ziyaretinde Erdoğan ve Bahçeli’nin iki ayrı uçak, heyetler için ayrı uçak, korumalar için ayrı uçak, makam araçları için ayrı nakliye uçakları derken toplam sekiz uçak kullanılmış olması ve bunun bir gösteriş vesilesi edilmesi ama yangınla mücadelede yetersiz kalınması elbette sorgulanacaktır. “Helikopterler uçaktan daha etkili” diye bir cevap olamaz. Çünkü sonuçta ve toplamda apaçık bir yetersizlik söz konusudur. Tek bir uçağın dahi atıl tutulmaması gerektiği, eğer etkinlik ve eksiklikler söz konusu ise bunların giderilmesi gerektiği açıktır. Sadece uçaklar da değil.
Halkın yangınla mücadelede seferber olması çok önemli bir dayanışma ve duyarlılık örneğidir. Ancak ormancılıkta, itfaiye teşkilatında sürekli eksik istihdamla ve sözleşmeli personelle çalışmanın acı sonuçları da görülmelidir. Tüm bunlar için ekonomik sıkıntılar asla bir gerekçe olamaz. “İtibardan tasarruf edilmez” sloganı ile külliyeleri, makam araçlarını ve her türlü şatafatı özendiren iktidar belli ki yangınla mücadeleden tasarruf etmiştir.
Yangına önlem al! Vurguna geçit verme!
Ve en önemlisi de bundan sonra ne olacağıdır. Yanan orman arazilerinin tamamı ve daha da fazlası tekrar ağaçlandırılmalıdır. Ancak bunun yöntemi bir kez daha IBAN numaraları yayınlayarak, fidan dikme kampanyası adı altında insanlardan para toplamak değildir. Devletin bilimsel temelde bir planlamayla bu konuyu ele alması gerekmektedir. Ormancılık uzmanları pek çok bölgede yangından sonra arazinin kendi haline bırakılmasının, bölgeye uygun olmayan rastgele fidan dikimlerinden daha etkili bir yöntem olduğunda birleşiyor. Örneğin kızıl çam ağaçları “küllerinden yeniden doğan ağaçlar” olarak tanımlanıyor. Bu tür bir planlama ve ilgili odaların, meslek örgütlerinin, sendikaların denetimi olmaz ise, “fidan diktik tutmadı bu arazi orman vasfından çıktı” diye yeni 2B vurgunları gündeme gelebilir. Asla ama asla Türkiye’nin en önemli turistik merkezlerinde bulunan ve pek çok rantiyenin ağzını sulandıran arazilerin tek bir metrekaresinin dahi imara açılmasına müsaade edilmemelidir. Ciğerimiz yandı ve yanmaya devam ediyor ama millet felaket yaşarken ciğerimizi sökmeye niyetlenenlere karşı da teyakkuzda olmaya devam etmek zorundayız.