OHAL'de hapishaneler: “nasıl yani, darbe olmadı mı?” dedirten işkence ve hak ihlâlleri

Burjuva düzeninin ve onun değişen baskı biçimlerinin en sembolik ve en berrak görüldüğü alan tarihin her döneminde ve dünyanın her yerinde karakollar ve hapishaneler olmuştur. 15 Temmuz sonrası yaşanan süreç, siyasi otoritenin özellikle siyasi tutsaklar üzerinde, hatta sadece onlar da değil, aileleri ve artık daha da açık bir biçimde avukatları üzerinde de işkence, kötü muamele, baskı, sindirme, kimliksizleştirme, yalıtma politikalarının ve uygulamalarının doruğa çıktığı bir dönem olarak “alçaklığın evrensel tarihi”nde hak ettiği yeri şimdiden almıştır.

OHAL’in hemen ardından gerek hukuki düzeyde kanun hükmünde kararnameler ve genelgeler ile gerekse fiili düzeyde uygulamalar, sözlü talimat ve emirler ile artık burjuva hukukunun terimleri ve kavramları ile dahi değerlendirilemeyecek düzeyde korkunç, insanlık dışı, akıl ve mantık ötesi temel hak ve özgürlük ihlâlleri söz konusudur. Avukat görüşüne haftada 1 gün 1 saat kısıtlaması, bazı görüşmelerin kamera kaydı altında, görevliler eşliğinde yapılması savunma hakkının açıkça yok edilmesidir.Bundan da öte bazı hapishanelerde avukatlara görüş yaptırılmadığı gibi, fiziki işkence ve askeri araca zorla bindirilip boş araziye atılma gibi mafyavari yöntemlerle alıkoyma fiilleri uygulanmıştır.

Siyasi tutsaklar “yer açma” adı altında sürgün ediliyor

Tutsaklar, ailelerine en uzak olan bölgelere (örneğin aileleri Kürt bölgelerinde ya da Çukurova’da yaşayan tutsaklar Tekirdağ, Erzurum, Trabzon’a) nakledilmeye başlanmış, aile görüşleri 15 günde bire çekilmiş, aileler ile iletişimin yegâne kaynağı mektup ve telefona sistematik olarak keyfi kısıtlamalar getirilmiştir. Çoğu hapishanede tutsaklar 3-5 kişilik koğuşlarda 15-20 kişi kalmakta, sıcak su, sağlıklı yemek ve hatta sudan mahrum bırakılmaktadır. Spor salonları, atölyeler koğuşa çevrildiği için hapishanelerdeki hemen her türlü sosyal, sportif etkinlik durdurulmuş durumdadır. “Yer açma” adı altında toplu sürgünler başlatılmış, sürgün edilen tutsaklara çıplak arama yapılmış ve tutsaklar darp edilmiştir. Aileler sürgünden sonra, tamamı kanunsuz bir şekilde; bir süre çocuklarıyla iletişime geçememekte, sürgün edilen tutsakların kıyafetlerine el konulmakta, tutuklu ve hükümlülere birinci dereceden yakınları dışında kimsenin para yatırmasına, kıyafet ve eşya iletmesine ise izin verilmemektedir. “Yer açma” döneminde nedense(!) hapishanelerdeki çete üyelerinin, uyuşturucu tacirlerinin, tecavüzcülerin yerleri hiç değişmediği gibi, ailelerinin durumuna göre her zaman daha yakın yerlere sevkleri hiç zaman geçirilmeden yapılmaktadır.

OHAL’le birlikte hapishanelerdeki dayatma ve hukuksuz yasaklar had safhaya ulaştı

Tutsakların dış dünyayla bağını kuran iki temel şeyden biri olan gazete yasaklanmış, tutsaklara sadece hapishane yönetiminin izin verdiği TV kanallarını izlemeleri dayatılmıştır. T.C. hapishanelerinin kanayan yarası olan hasta tutsaklar her zamankinden daha da fazla mağdur edilmekte, Adli Tıp Kurumu’nun ölümcül kanser, MS ve benzeri hastalıklar için dahi verdiği artık olağan hâle gelen, alenen gerçeğe aykırı “hapishanede kalabilir” raporları ile insanlar ölüme terk edilmektedir. Bugün, derhal salıverilmesi, ya da sürekli olarak yatar vaziyette hastanede tedavi edilmesi gereken ölümcül durumda 400’ün üzerinde tutsak bulunmaktadır.  

Kadın tutsaklara yönelik özellikletaciz ve hatta tecavüz girişimleri artık birçok kadınhapishanesinde“sıradan” hâle gelmiştir.Bu saldırılara tepki koyan, tavır alan tutsaklara görüş yasağı, telefon yasağı, kitap, eşya yasağı gibi hukuksuz yasaklar getirilmektedir.

Eylül ayı itibariyle Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre hapishanelerdeki toplam hükümlü sayısının 150 bin 135, tutuklu sayısının ise 176 bin 116 olduğu düşünüldüğünde tablonun ne kadar vahim olduğu daha iyi anlaşılabilir. Sağlık hakkından savunma hakkına, iletişim hakkından adil ve eşit infaz hakkına kadar bütün temel hak ve özgürlükler ancak "gerçekleşmiş" bir darbede bu kadar çok, bu kadar yaygın ve bu kadar sistematik olarak ihlal edilebilirdi.

OHAL fırsatçılığına karşı; dışarıdakilere göre, her zaman en zor ve en korumasız durumda bulunan tutsakların yaşadığı baskı ve işkenceleri, saldırıları, hak ihlallerini daha da fazla gündeme getirmek, gündemde tutmak, insanlık onurunu savunmakboynumuzun borcudur.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2016 tarihli 84. sayısında yayınlanmıştır.