Memleketimden emperyalizm manzaraları
Son dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bazı kararlar çokça tartışılıyor. Söz konusu kararlar HDP’li Demirtaş, CHP’li Berberoğlu, Sorosçu Kavala ile ilgili olduğunda ve Batı’dan eleştiriler yükseldiğinde Erdoğan hemen emperyalizmin baskılarına direniyormuş pozlarına girip düpedüz yargı üstünde baskı kuruyor ve bağlayıcı olan bu kararların uygulanmasını engelliyor. Pek çoklarının da bu pozlara kanıp Erdoğan’ı ve iktidarını emperyalizme karşıymış zannettiğini görüyoruz. Bazıları da bu konularda Erdoğan’ın çelişkilerine işaret etmek için eski defterleri açıyor. PKK ile yürütülen Kürt açılımı, Erdoğan’ın BOP Eşbaşkanlığı ile övündüğü konuşmaları, George Soros’la Erdoğan’ın aynı masada yaptığı görüşmenin fotoğrafları ortaya saçılıyor.
Bunlar doğru, eksiği var fazlası yok. Ama Erdoğan’ın sivil ve asker ortaklarıyla yürüttüğü istibdad rejiminin emperyalizm yandaşlığı geçmişe ait bir olgu değildir. Günceldir, canlıdır, bugünün meselesidir. Demirtaş ve Berberoğlu ile birlikte bir dizi milletvekilini hapse yollayan dokunulmazlıkların kaldırılmasının tekrar tartışıldığı bugünlerde, konuya başka bir açıdan yaklaşıp Erdoğan’ın iktidarlarının esas dokunulmazlarının neler olduğuna bakalım. Milli değerler falan değil! Öyle olsa “milletin …” diyen Cengiz kıymetlisi olmazdı herhalde. Onu geçelim. Manevi değerler deseniz, “Bakara Makara” meselesinden oraların da Erdoğan’ın dokunulmazı olmadığını biliyoruz. Kendi “şahsı” bile değil. Öyle olsa kendisine küfür kıyamet şiirler yazan İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ı hediyelere boğmaz, kendisine “aptal olma” diye mektup yazan Trump ile dost olmaktan övünmezdi herhalde. Emperyalizmin suç merkezleri İncirlik Üssü ve Kürecik Radar Üssü, NATO üyeliği, AB ile Gümrük Birliği ve dolar konvertibilitesi… İşte Erdoğan’ın ve istibdad rejiminin dokunulmazları!
Lafa değil icraata bakmak şartıyla aksini söyleyebilen beri gelsin. Devam edelim. İstibdad rejimi kendi işine gelmeyen AYM kararlarını uygulatmamak için daha üst bir ahlaki kamuflaj örtüsüne ihtiyaç duyuyor. “Değil mi ki Batı Demirtaş ve Kavala için bastırıyor biz de milli egemenliğimizi savunuyoruz. Bu ülkenin mahkemeleri ne diyorsa o!” Anlatılan hikâye bu. Peki bu hikâyeyi anlatanlar şu günlerde “hukuk reformu” adı altında ne pişiriyor biliyor musunuz? Yabancı sermaye için ticari uyuşmazlıklarda uluslararası tahkim sürecini kısaltacak, kolaylaştıracak ve ucuzlatacak uluslararası arabuluculuk geliyor! Yabancı sermayeye, Singapur Sözleşmesi ülkenin mahkemelerinin üstünde olacak garantisi veriliyor! İşte “yerli ve milli” iktidarın milli egemenlik anlayışı.
Uygulanmayan AYM kararları ile ilgili bazı konularda mevcut iktidar Batı ile ihtilafa düşüyor olabilir. Ancak bir de tersi durumlar söz konusu. Mesela AYM’nin grev yasağının sendika hakkı ihlali olduğuna dair kararı var. AKP’nin Amerikan, Alman, Fransız, Japon tekellerinin çıkarları için bu memleketin işçisinin hak aramasını yasakladığı grevlerle ilgili alındı bu karar. Erdoğan ve AKP, AYM kararını tanımıyor, grev yasaklarına devam ediyor. Batılı emperyalistler sadece AYM kararlarının değil İLO (Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmelerinin de Türkiye’de fiilen uygulanmamasından son derece memnunlar.
Son bir AYM kararı daha var. 17 Şubat’ta Resmî Gazete’de yayınlandı; sendika yetki itirazı davalarının uzamasının da yine hak ihlali olduğunu hükme bağlıyor. Şu anda hâlihazırda bu kararın muhatabı bir fabrika var. Kocaeli Dilovası’nda İsveç sermayeli Systemair HSK fabrikası sendikal yetkiye itiraz etti. Süreç uzasın diye elinden geleni yapıyor. Bu sürede de Erdoğan’ın sunduğu ücretsiz izin imkânını sendikalı işçileri kapı dışarı etmek için kullanıyor. Fabrikayı yine mevcut “milli” iş kanununa aykırı şekilde paravan taşeron şirketlerle doldurmuş durumda. İsveçli patronlar bu ülkenin işçisine karşı. Erdoğan ve iktidarı nerede? En son hakkını aramak için yürümek isteyen işçileri polise dövdürüp, gözaltına aldırmıştı. Yani memleketin işçisine karşı emperyalist şirketin yanında! Cargill’de olduğu gibi; Döhler’de olduğu gibi, Renault’da, Ford’da, Bosch’ta olduğu gibi… Memleketin çiftçisi kan ağlarken Kanadalı gıda tekelinin adamını tarım bakanı yaptığındaki gibi. Toprakları zehirlenen köylüye karşı emperyalist maden şirketlerini müdafaa ettiği gibi!
Bu gerçekleri halkımızın görmesini istiyoruz. Ama görmek de yetmez. Bugün emperyalist boyunduruğa karşı S-400 masallarıyla uyutulmayı reddedip, kanlı canlı sınıf mücadelelerine destek olmak gerek. Amerikan Cargill’e, İsveçli Systemair’e, İspanyol Baldur’a, Alman Döhler’e karşı memleketin direnen işçisine omuz vermek, sesine ses olmak gerek. İşçiler ekmekleri için direnişte. Ve bu direnişlerin ucu tüm memleketi boyunduruk altında tutan istibdadın dokunulmazı emperyalizme dokunuyor. Ekmek mücadelesi hürriyet mücadelesi ile birleşiyor. Yol belli… Değil mi ki Anayasa’da yazan grev hakkı 1963’te Kavel’in fiili greviyle yasalara yazdırıldı. İstibdadın emperyalist sermayeye kalkan olup uygulatmadığı AYM kararları da işgalle, grevle, direnişle uygulatılacak!
Bu yazının kısaltılmış bir versiyonu Gerçek gazetesinin Mart 2021 tarihli 138. sayısında yayınlanmıştır.