Hendek Katliamı: Sermaye öldürüyor, devlet işbirliği yapıyor
Temmuz ayında Sakarya Hendek’te bulunan havai fişek fabrikasında gerçekleşen, resmi rakamlara göre 7 işçinin öldüğü, 107 işçinin ise yaralandığı işçi katliamına ilişkin soruşturma mühendislerin, İSİG (İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği) uzmanlarının denetimi yokluğunda gizli saklı yürütülmeye devam ediyor. Patlama öncesi üretimi denetlemeyen devlet, soruşturma sürecinde de üstlendiği rolle sermayeye nasıl kol kanat gerdiğini gösteriyor.
11 yılda 6 patlamanın gerçekleştiği fabrika her seferinde isim değiştirerek üretime devam etmiş
Coşkunlar havai fişek fabrikası patronu Yaşar Coşkun, aynı zamanda MÜSİAD Sakarya şubesinin başkanı ve AKP’li. Sakarya emniyetine yeni atanan müdüre hayırlı olsuna giden, devlet yetkilileriyle iyi ilişkileriyle bilinen Coşkun’un 11 yılda 6 patlamanın gerçekleştiği fabrikada üretime nasıl devam edebildiği, denetimleri nasıl kolayca atlattığı açık. Çalışma Bakanı Selçuk katliamın gerçekleştiği gün fabrikada rutin denetimlerin yapıldığını açıklarken, tutuklanan iş güvenliği uzmanı kendisinin, fabrikada asıl patlamanın yaşandığı yere dahi götürülmediğini anlatıyordu. Önceki patlamalarda ise fabrikanın isim değiştirerek üretime devam ettiği, açılan tüm soruşturmalarda takipsizlik verildiği görülüyor. Tüm bu denetimsizlikte patron işçilere ne uygun iş kıyafeti, ne eğitim vermiş ne de iş yerinde gerekli önlemleri almış, yoluna devam etmiştir. İşçi katliamı geliyorum demiş, devlet de bu durumu seyretmiştir.
Yaşar Coşkun tutuklanarak halk teskin edilirken, devlet diğer eliyle patrona delilleri kaçırmada yardım ediyor
Patlamanın yaşandığı gün iki ustabaşı ve bir İSİG uzmanının tutuklanmasından dört gün sonra patron Yaşar Coşkun da tutuklanarak cezaevine gönderildi. Soma katliamı faili Can Gürkan’ın da halkın baskısıyla tutuklanıp bir süre sonra mahkeme eliyle salıverildiğini görmüştük. Bu tutuklamanın da halkı teskin etme, süreci uzatarak halkın ilgisini azaltmayı hedeflediği açıktır. Patlamanın yaşandığı gün birkaç kez Cumhurbaşkanı’yla telefonda görüşen, katliamın gerçekleştiği yere girmesine dahi izin verilen cinayetin bir numaralı şüphelisi Coşkun, kendisine tanınan dört gün içinde fabrikada delilleri karartma işine girişmiştir. Nitekim fabrikadan bilgisayarların ve dosyaların kaçırılmaya çalışıldığı, hayatını kaybeden işçilerden birinin olay yerinde bulunan kardeşinin çabası ile kaçırılan dosyaların jandarmaya teslim edildiği basına yansımıştı.
Bundan daha da önemli olan, devletin Coşkun’un delil karartma işlemine büyük bir ilgiyle yardım etmesi, patlayıcı maddelerin kalanının alelacele taşınmasını üstlenmesidir. Taşıma işleminin mevzuata tamamen aykırı şekilde gerçekleştirilmesinin yanı sıra doğrudan Soylu’nun gözetimi altında ve görülmemiş şekilde jandarma eliyle gerçekleştirilmesi ilgi çekicidir. Yangından mal kaçırır gibi gerçekleştirilen nakil, ya iddia edildiği gibi kayıtlarda olmayan malların kaçırılma uğraşıdır ya da olay yeri incelemesi beklenmeden, tutanaklar tutulmadan taşınmasıyla bir başka delil karartma eylemidir. Patlayıcı maddelere soğutma işlemi yapılmadan, sertifikalı araçlar temin edilmeden, eğitimli uzmanların denetimi yokluğunda, maddelerin birbiriyle sürtünmesini engellemeye dönük tedbirler alınmadan ilgili yönetmeliğe aykırı şekilde belediyeden tahsis edilen damperli kamyonlarla yapılan nakil işlemi üç askerin hayatına mâl olmuştur. Süleyman Soylu’nun adli inceleme yapıldığını açıklaması yetmez, doğrudan sorumluluğu nedeniyle istifa etmelidir.
İşçilerin hayatını hiçe sayarken patronları koruyan sisteme karşı örgütlenmeye!
Yaşar Coşkun’a katliamın gerçekleştiği günün akşamında verilen moral yemeği, Coşkun’un gözaltına alındığında yaptığı “işçiler hemen tazminat peşine düştüler” açıklamasındaki cüret, patronlara karşı örgütlenmedikçe bu katliamların devam edeceğinin ilanıdır. Soruşturma meslek odaları, barolar, sendikalar ve uzmanların denetiminde yürütülmeli ve fabrika derhâl işçi denetiminde kamulaştırılmalıdır. Bu katliamların son bulması için, işçilerin sağlığını ve hayatını hiçe sayarken patronları koruyan bu düzene karşı örgütlü şekilde mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2020 tarihli 131. sayısında yayınlanmıştır.