Faşizm tehlikesine dikkat!
Türkiye solu Stalinist geleneğin teorisyeni Dimitrov’dan devraldığı faşizm teorisi ile her türlü baskıcı, milliyetçi burjuva partisine faşist demeyi adet haline getirmiştir. Devrimci Marksizm ise faşizmi, küçük burjuvaziye dayanan, paramiliter örgütleri ve çeteleriyle uyguladığı terörle işçi sınıfını tamamen dağıtmayı ve kendi iktidar tekelini kurmayı hedefleyen bir siyasi hareket olarak tanımlamıştır. İkinci tanım her tür gerici burjuva hareketine faşizm demeyi olanaksız kıldığı gibi faşizme karşı mücadeleye de özel bir önem atfetmektedir.
Sağ partileri ayrımsız biçimde faşist olarak nitelemenin yarattığı en büyük sorun faşist olmayan burjuva partileriyle (Türkiye’de bu en çok CHP, SHP gibi partiler olmuştur) ittifak arayışı olmuştur. Zaten Dimitrov’un faşizm teorisi de İspanya’da, Fransa’da, Latin Amerika’da Komünist Partisi ile burjuva partilerinin ittifakına dayanan ve devrimi boğan halk cephelerinin kurulmasının zemini olmuştur. Faşizmi sıradan burjuva gericiliği ile özdeşleştirmenin yarattığı diğer büyük sorun ise faşizme karşı mücadelenin özel gereklerinin göz ardı edilmesidir.
2010 referandumunda AKP’nin elde ettiği çoğunluk karşısında bizim de yüzde 42’imiz var diyenler büyük bir hataya düşmüşlerdi. Çünkü o yüzde 42 içinde faşist MHP de vardı. Elbette ki MHP ya da BBP gibi faşist partilere oy veren, bu partilerin etkisi altında olan büyük bir işçi kitlesi var. Bu işçiler fabrikalarda, işyerlerinde sınıf mücadelesinin de önünde yer alabiliyorlar. Ama sınıf mücadelesi her zaman faşist partileri işçi tabanından ayrıştırır. Çünkü her zaman bu partiler ya etkisi altındaki işçiyi yatıştırmaya çalışır ya da apaçık patronla birlikte işçilere saldırır. Ancak referandumda MHP’nin yönlendirmesi ile hayır oyu verenler (BBP o oylamada evet demişti) için benzer bir dinamikten söz edilemez.
Referandumdaki yanlış 2014 yerel seçimlerinde tam bir felakete dönüştü. “Faşist AKP”ye karşı faşist olmayan CHP’nin desteklenmesi, HDP dışındaki solda büyük bir kabul gördü. (HDP de pazarlık yaptı CHP ile, reddeden CHP oldu.) ÖDP ve Halkevleri açıkça CHP’yi destekledi. Ankara’da faşist kökenli Mansur Yavaş’ın CHP’den aday olmasına karşı ortak bağımsız aday olarak Kaya Güvenç gösterilmişse de bu CHP’ye verilen fiili desteğin maskelenmesine yaradı sadece. Sosyalistlerimiz faşistin mitinglerinde boy göstermekten geri durmadıkları gibi seçim sonrası Mansur Yavaş’ın oylarının sayılmasında da en önde olmakta bir beis görmediler. Elbette ki seçim hilelerine karşı sokağa çıkılması doğruydu. Ama Mansur Yavaş’ın oylarının sayılması faaliyeti sandığı gayri meşru ilan etmiyor tam tersine sandığın meşruiyetine sahip çıkıyordu. Bu ikisi arasında büyük fark vardır. İlki faşizmi derhal ayrıştırır Gezi’de olduğu gibi marjinal konuma iterdi. İkincisinde ise solu CHP’lilerle birlikte faşizmin hegemonyası altına soktu.
CHP ve MHP’nin ittifakı Doğu Perinçek’in ve İşçi Partisi’nin savunduğu çizgiydi. Oysa cemaatin işin içine girmesiyle Perinçek dümeni kırdı. Bu programı hayata geçirmenin her fırsatta Perinçek’i de faşist olarak niteleyen sosyalistlere düşmesi de tarihi bir ironi olarak karşımızda duruyor.
Bu tablo vahimdir. Türkiye solunun belki de en kuvvetli yanlarından biri olan anti-faşist refleksleri parlamentarizm afyonunun etkisi altında adeta felç olmuştur. Oysa 2014 yerel seçimleri pek çok şeyin yanında faşizmin yükselişine de işaret etmektedir. MHP 2011 genel seçimlerinde yüzde 13 seviyesindeki oyunu bugün yüzde 17,63 düzeylerine çıkarmıştır. BBP ise yüzde 0,74’ten yüzde 1,58’e çıkmıştır. MHP’de 2 milyon 400 bin, BBP’de 400 binlik bir oy artışı! Burada gerçekçi olan hesap il genel meclisleri ile ilçe belediye meclislerinin toplamıdır. Büyükşehirlerde ilçe belediye meclisleri yerine Büyükşehir Belediye Başkanlıkları üzerinden hesap yapıldığında ki bu Anadolu Ajansı’nın hesabıydı MHP’nin düşük profilli adaylar göstermiş ve fiilen CHP’ye çalışmış olması dolayısıyla CHP’nin oylarını olduğundan daha kabarık gösteriyor. Dolayısıyla seçmenin parti tercihini yansıtan hesaba göre faşizm büyük bir atılım içine girmiştir.
Önümüz ekonomik kriz, AKP’yi de Erdoğan’ı da götürecek olan süreç bu ekonomik kriz tarafından belirlenecek. Ekonomik krizin her durumda işçi hareketini ve solu güçlendireceğini düşünen yanılır. Doğru bir siyasi önderlik olmadığı halde keskinleşen çelişkiler faşizmin kanallarına da akabilir. Siyasi önderliğe aday olan sosyalistlerin hali ortada. Faşizme karşı mücadelede zaaf göstermek bir yana faşizmle AKP’ye karşı ittifak bile mazur görülmeye başlanmış durumda. Derhal uyanmak gereklidir. Bu hatırlatmaları yapmak zorunda kalmak bile utanç verici ama faşizmin iktidar tekelinin nasıl bir şeye benzeyeceğini görmek isteyen Gazi Üniversitesi’ne, koalisyon ortağı olduğu duruma örnek isteyen ise Marmara’ya baksın.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2014 tarihli 54. sayısında yayınlanmıştır.