Erdoğan Avrupa kapısında ne arıyor? Avrupa Erdoğan’dan nasıl bir Türkiye istiyor?

Erdoğan AB

Erdoğan son yıllarda sıkça işittiğimiz Avrupa Birliği’ni (AB) eleştiren söylemlerinden bir anda çark etti ve “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz” dedi. Erdoğan’ın bu tür dönüşleri artık kimseyi şaşırtmıyor. Ancak Erdoğan’ın her dönüşünün de bir sebebi var.

Döviz bitti, ekonomi paydos

Başlıca sebep ekonomi. İktidar bir kez daha Türkiye’yi döviz bulmak üzere emperyalist merkezlerin kapısında dilenir duruma düşürdü. Bu kapılardan biri de Avrupa Birliği. Türkiye’nin ihracatının yarısı AB ülkelerine yapılıyor. Yine AB kaynaklı yabancı sermaye yatırımları da ülkeye giren yabancı sermayenin büyük kısmını oluşturuyor. Bir de buna Gümrük Birliği dolayısıyla Türkiye’nin dış ticaretinin Avrupa’ya zincirlenmiş olduğunu eklersek, Erdoğan’ın neden AB kapısında diz çöktüğü kolayca anlaşılır.

Emperyalistler kapısına gelene Tanrı misafiri değil köle muamelesi yapar

Üstelik bu sefer AB’den Türkiye’ye para gelmesi bir yana yaptırım tehditleri söz konusu. Özellikle Doğu Akdeniz ve Ege’de izlenen siyaset, Kuzey Kıbrıs’ta Kapalı Maraş’ın ziyarete açılması, AB ile Türkiye arasındaki gerilimi tırmandırmış durumda. Hâl böyle olunca Erdoğan, Avrupalı emperyalist merkezlerin hiddetini çekmemek için söylemlerini yumuşatıyor. Erdoğan sadece ekonomik açıdan değil, yarı askeri rejimde iktidarını paylaşmak zorunda kaldığı askeri kanada karşı siyasi bir dayanak noktası da yapmak isteyecektir. Ancak Avrupalılar, başta AB’nin reisi konumundaki Alman emperyalizmi, tüm bunlar için söylemdeki yumuşamanın yeterli olmadığını, Libya açıklarında Türkiye bayraklı bir gemiye askeri müdahalede bulunarak göstermiş bulunuyor. AB parlamentosu 11 Aralık’ta yapılacak olan ve Türkiye’nin tartışılacağı liderler zirvesinde, yaptırım uygulanmasını talep etti. Bu yaptırımların bedelinin öncelikle halk tarafından ödeneceği açık. Yani ya Erdoğan daha önce defalarca yaptığı gibi teslim olup halkın boynunu bükecek ya da halka milliyetçi nutuklar atıp, siyasi menfaatinin ekonomik bedelini halka ödetecek.

Avrupa’dan demokrasi, hukuk, insan hakları beklemek boşuna

Türkiye’de bazı muhalefet çevreleri AB’den gelen baskıların Erdoğan’ı ve istibdad rejimini yumuşamaya sevk edeceğini zannediyor. Erdoğan’ın hukuk reformu söylemlerini de buna bağlı olarak yorumlayanlar var. AB bastırıyor, Erdoğan’ı sıkıştırıyor ama demokrasi, hukuk ve insan hakları için değil. Onların tek derdi Avrupalı emperyalist tekellerin kârının garanti edilmesi. Mesela pek demokrat diye anlatılan İsveç’in Systemair HSK şirketi, işçilerin sendikal taleplerinin Türkiye mahkemelerinde karara bağlanmasını istiyor ve sendikanın görüşme taleplerini geri çeviriyor. Hani Avrupalılar Türk yargısına güvenmiyordu? Avrupa’ya hukuk, demokrasi, insan hakları için güvenenler daha çok hayal kırıklığı yaşayacaklar.

Halkın hayalindeki Avrupa ile Avrupa’nın hayalindeki Türkiye farklı

Avrupa emperyalizmi, bu ülkenin halkına uygarlık diye pazarlandı ama bu boş bir hayaldir. Avrupa’nın tasavvur ettiği Türkiye, 200 Avro’ya işçi sömürebildiği, devletin kendi vatandaşı işçiye karşı Avrupalı patronu koruduğu, Suriyeli mülteciler için devasa bir toplama kampı olan, Avrupa sermayesinin 1 Avro koyup 10 Avro kazandığı bir ülkedir. Erdoğan da paralar suyu çekince Avrupa kapısına bunları vermek için gitmek zorunda kalmıştır!    

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.