Dolar ve borsa mutabakatı çatırdıyor

Son dönemde, AKP ve Erdoğan, başta CHP olmak üzere muhalefet partilerini yanında tutmak için sürekli Yenikapı ruhunu çağırıyor. Herkesi bu ruha göre hareket etmeye davet ediyor. Yenikapı mitingi, darbe girişiminden çıkmış yaralı iktidara uzatılmış bir can simidiydi. Erdoğan ve AKP, kışlaların kapılarına çöp ve hafriyat kamyonlarıyla barikat kurmak, TSK’yı ve muhalefeti yatıştırmak için AKP Genel Merkezi’ne dev Atatürk posteri asmak, Erdoğan’ın stratejik hedefi başkanlık sistemini söylemden çıkarmak zorunda kalacak kadar zayıflamış haldeydi. CHP, MHP gibi burjuva partilerinin AKP’yle kurdukları mutabakatın ve bu mutabakata TSK’nın da en üst düzeyde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar şahsında katılmasının sebebi, sayılanların AKP ve Erdoğan’a sempatiyle yaklaşması değildi. Türkiye’ye yabancı sermaye akışının kesilmemesi, büyük şirketlerin kârlılıklarını sürdürmesi için belirli bir istikrarın sağlanması, onları yan yana getiren esas konuydu.

Sermaye istikrar istiyor. Ancak Erdoğan’ı tek başına bir istikrar unsuru olarak görmüyor. Bu yüzden başkanlık sistemi her gündeme geldiğinde borsa düşüyor, dolar çıkıyor.1 Kasım seçimlerinden sonra da tek parti iktidarına olumlu tepki veren borsa ve dolar, başkanlık sistemi gündeme gelir gelmez kırmızı alarm vermişti. Geçtiğimiz ay Bahçeli’nin tekrar başkanlık sistemini gündeme getirmesi de aynı etkiyi yaptı. Moody’s’in not kırmasıyla fırlayan sonra bir miktar ateşi düşmüş gözüken dolar, yeniden rekordan rekora koşmaya başladı. Tüm bu dalgalanmalarda Erdoğan ve AKP’nin maceracı dış politikasının yarattığı risklerin de etkili olduğunu eklemeliyiz. Sermaye içerde ve dışarıda Türkiye’nin ABD ekseninden çıkmamasını istiyor. Musul’a gidilecekse de dış borcu 300 milyar dolar sınırına dayanmış olan özel sektör için bunun ne demek olduğu gayet açık. Dolar kurundaki 1 kuruşluk artış sermayenin borçluluğunu 3 milyar lira arttırıyor.

Kılıçdaroğlu’nun Yenikapı mutabakatındaki tutumunu değiştirerek, demokrasi kaygısını yükseltmesinin, yargının hükümet kontrolüne girmesini eleştirmesinin, OHAL uygulamalarına karşı çıkmasının ardında işte bu sebepler yani sermayenin çıkarları yatıyor. Kılıçdaroğlu’nun bir demokrasi aşığı olmadığını, onu harekete geçiren esas gücün sermayenin çıkarları ve emperyalizm olduğunu hatırlamalıyız. Bu gerçeğin işçi ve emekçiler için anlamı açıktır. Yenikapı mutabakatı denen sözde “milli” mutabakatın özünde NATO’cu, Amerikancı bir dolar ve borsa mutabakatıdır. Bu mutabakatın temelinde demokrasi ve özgürlükleri bırakın, darbe karşıtlığının bile yeri yoktur. Dolayısıyla da çatırdayan mutabakatın tamamen çökmesi hatta yeni darbeleri tetiklemesi de Erdoğan ve AKP’nin sermayeyi ve emperyalizmi ikna ederek burjuva muhalefetini bir kez daha arkasına dizmesi de mümkündür. Her durumda kaybeden işçi ve emekçiler olur. Mesela sermayeyi teskin etmek için AKP iktidarı, BES ve kiralık işçilikle başlattığı saldırıyı hızlandırabilir, kıdem tazminatı ve 657’lilerin iş güvencesi başta olmak üzere işçi ve emekçilerin kazanımlarına saldırmaya öncelik verebilir.

İşçiler ve emekçiler ise burjuvazinin kendi içindeki kayıkçı kavgasına seyirci olmamalı, kendi çıkarlarını gözeten, kıdem tazminatını savunmak gibi temel konularda birleşen bir bağımsız cephede buluşmalıdır.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2016 tarihli 85. sayısında yayınlanmıştır.