Avrasyacılar Amerikancı, İslamcılar İsrailci, S400'cüler Patriotçu oldu: Tüm cephelerde ABD’ye dönüş
Erdoğan 27 Mayıs günü Yassıada’da yaptığı konuşmada şöyle dedi:"Bize ne diyorlar? 'Suriye'de, İdlib'de, Libya'da ne işimiz var?' Buralarda ne işimiz olduğunu çok kısa zamanda çok çok iyi anlayacaksınız.” Türkiye’nin Suriye ve Libya’da ne yaptığını anlamak için beklemeye gerek yok. Aslında biz uzunca bir süredir iktidarın hem Suriye’de hem de Libya’da “büyük oyunu bozuyoruz” propagandası altında nasıl emperyalizmin oyununu oynadığını yazıyoruz.
Oyunu bozuyoruz dediler, emperyalizmin oyununu oynadılar
Yakında görülecek tek şey bizim en başından beri söylediklerimizin çok daha açık bir sergilenmesi olacaktır. Türkiye’nin güya ABD’nin terör koridorunu engellemek için Suriye’ye girdiği her askeri operasyonda aslında bir NATO koridorunun inşa edildiğini söyledik. Bu operasyonlarda Rusya ile girilen iş birliğinin taktik olduğunu, ABD emperyalizminin stratejik çıkarları aleyhinde (NATO üyeliği, İncirlik üssü, Amerikan sermayesinin Türkiye’deki ekonomik çıkarları, ekonominin dolar bağımlılığı vb.) tek bir adım atılmadığını anlattık. İzlenen politikanın hem Suriye Kürtlerini daha fazla ABD’nin yanına ittiğini hem de ABD’nin Türkiye’yi ancak kendi yardımıyla çıkabileceği bir bataklığa çekme amacına hizmet ettiğini söyledik.
Amerikan savaşından sonra Amerikan açılımı mı?
Her şey gözümüzün önünde yaşandı. Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarının son perdesi olan Barış Pınarı ile ilgili ABD Başkanı Trump, “Türklerle Kürtleri önce savaştırdık sonra barıştırdık” dedi. Şimdi Kuzey Suriye’de bir bölgede daha NATO ordusu hüküm sürüyor. O bölgeden çıkan PYD/YPG güçleri ise ABD adına petrol bölgelerini korumakla görevlendirildi. ABD’nin PYD’yi PKK ile karşı karşıya getirme stratejisi de devam ediyor. Son olarak PYD ile Barzanici ENKS’yi birleştirme çabaları yoğunlaştı. Fransa bu çabalarda ABD’ye yoğun bir destek veriyor. Türkiye devleti ise tam bu sırada, 21 yıl sonra ilk defa Öcalan’a, kardeşiyle 20 dakikalık bir telefon görüşmesi yaptırıyordu. 23 Haziran seçimleri öncesinde de yine uzun bir dönem sonra Öcalan’ın mektubu dışarıya çıkmış, AKP ve MHP Öcalan’ın “seçimlerde tarafsız kalın” çağrısını seçim propagandasında kullanmıştı. Şimdi Öcalan’ın 21 yıl sonra izin verilen telefon görüşmesinde Kürt hareketine Barzani ile barışma çağrısı yapmasını Türkiye devletinin tutumundan bağımsız okuyabilir miyiz? Savaşını da açılımını da hep emperyalizmin gölgesinde yapanların bugün de aynı yolda olmaları şaşırtıcı değil.
ABD Türkiye’yi, Rusya’yı batağa çekmek için kullanıyor
ABD’nin Suriye’deki sabık temsilcisi James Jeffrey de durumdan gayet memnun. Ne de olsa Barış Pınarı’nın ardından Mınbiç ve Kobani gibi bölgelere Rusya’nın girmesiyle Türkiye-ABD arasındaki PYD/YPG sorununu da Rusya’nın kucağına bırakmıştı. Üstüne İdlib’de Türkiye ve Rusya’yı kısa süreli ama kanlı bir çatışmanın içine sokmayı da başardılar. Bizim daha o günlerde söylediğimizi şimdi Jeffrey tüm açık sözlülüğü ile ifade ediyor. Dışişleri Bakanlığına yaptığı brifingte ve ardından Hudson Enstitüsü’ne yaptığı konuşmada üst üste aynı şeyi tekrarlıyor. Özetle şunu söylüyor: “Bizim hiçbir zaman Rusya’yı Suriye’den çıkartmak gibi bir düşüncemiz olmadı. Onlar 30 senedir oradalar. Biz küçük bir askeri güçle stratejik çıkarlarımıza odaklanıyoruz. Orası bizim için ne Afganistan ne Vietnam’dır. Savaş bölgesindeki işimiz bu savaşı Rusya için bir bataklığa dönüştürmektir.”Jeffrey, Suriye’yi Rusya için bataklığa dönüştürme işinde Türkiye’nin oynadığı rolü “sadık müttefikimiz” diyerek öve öve bitiremiyor. Kendisini Türkiye ile bu doğrultuda sürdürülen koordinasyon ve iş birliğinin en büyük destekçisi olarak tanımlıyor.
Libya’da da ABD ve NATO ile birlikteler
Libya’da da ABD ve Türkiye arasında bahar havası yaşanıyor. Çünkü Türkiye’nin İslamcı Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni (UMH) desteklemek üzere Libya’ya askeri sevkiyâtının ve buraya Suriye’den paralı asker taşımasının ardından, Rusya’nın desteklediği Hafter giderek mevzi kaybetmeye başladı. Hafter’i desteklemek için Libya’nın doğusuna altı Rus savaş uçağının gönderilmesi ile Rusya ve Türkiye bir cephede daha sıcak savaşın eşiğine gelmiş durumda. Uçaklar gelir gelmez Hafter, Türkiye’nin askeri varlığına karşı hava saldırısı tehditlerine başladı. Türkiye de aynıyla karşılık verdi. Haliyle ABD elini ovuşturuyor ve NATO ile birlikte gerine gerine UMH’ye destek açıklamaları yayınlıyor.
İsrail’le bahar havası
Ne ilginçtir ki aynı dönemde İsrail de İran’ı BM’ye Hafter’e askeri destek verdiği için şikâyet ediyor. Oysa herkes İsrail’i, Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Hafter’in safında biliyordu. Bu doğruydu da. Ama İsrail bölgesel çıkarları için Türkiye’nin müttefikliğini başka yerel güçlere tercih etmektedir. Eğer Hafter’in yenilgisinin yükünü Rusya çekecekse ve İsrail İran’a karşı Türkiye’yi daha fazla yanında görecekse Hafter yenilse de kendini kârlı görecektir. Türkiye-İsrail ittifakının çimentosu da her zaman ABD ve NATO’dur. Şimdi Türkiye, herhangi bir kamuflaja gerek olmadan ABD’nin oyununu oynamaya başladığı andan itibaren bahar rüzgârları İsrail yönünde de esmeye başlıyor. Ve o rüzgârlar 13 yıl sonra İsrail’in El Al Havayolları uçağını İstanbul Havalimanı’na indiriyor. İsrail konsolosunun etekleri zil çalıyor: “Şimdi yeni ticaret rekorları kırma zamanı.” A Haber’in canlı yayında Kudüs’ü İsrail’e ait göstermesi tesadüf değil. Çünkü onlar en açık sözlüleriydi. İsrail’e esas büyük desteği verenler, dün İslamcı retorikle mangalda kül bırakmayan, bugün dut yemiş bülbüle dönenler.
S400’cüler Patriotçu oldu
Rüzgar ABD-İsrail istikametinden eser de S400’cüler durur mu? İbrahim Kalın hemen açıklamayı yaptı: “Patriotları verin Erdoğan mutlaka sizi dinleyecektir.” Kanal kanal dolaşıp S400 anlatan eski General İsmail Hakkı Pekin şimdi aynı kanalları “S400’ü aktive edemeyiz”, “S400 alırken hesaplar doğru yapılmadı” demek için dolaşıyor. Özetle, işin esasında hiçbir zaman Amerikan-İsrail hattından çıkmamış olan iktidar, tiyatroya son veriyor ve göstere göstere “sadık müttefik” olduğu ABD’nin, İsrail’in yanına koşuyor.
Aynı tuzağa tekrar düşmemek için…
Anti-emperyalist ve anti-Siyonist mücadele görevi daha da yakıcı halde karşımızda. Ama bu yaşananlardan ders çıkarmak gerekli. Bu ülkede emperyalizme ve Siyonizme hizmet her zaman ya demokrasi ve insan hakları ya da milliyetçilik maskesi altına saklanmıştır. Tekrar tekrar aynı tuzağa düşmemek için anti-emperyalist ve anti-Siyonist mücadeleyi halkların kardeşliği ile birlikte savunmak bir zorunluluktur.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2020 tarihli 129. sayısında yayınlanmıştır.