12 Eylül Terör Örgütü

12 Eylül Terör Örgütü

15 Temmuz darbe girişiminden bu yana ülke siyasetinin mutat gündemi Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tartışmaları. Siyasi polemiklerde özellikle de FETÖ’nün siyasi ayağı konusunda iş dönüp dolaşıp birbirini FETÖ’cü olmakla suçlamaya geliyor. Ancak işin ilginç yanı bu tartışma yine aynı hızla, ortalama 5 dakika içerisinde kapanıp gidiyor. İktidar muhalefeti FETÖ ile iş birliği yapmakla, FETÖ ağzıyla konuşmakla vb. suçluyor, muhalefet iktidara “ne istediniz de vermedik” sözlerini hatırlatıyor, sonra bir tur eski defterler açılıyor ve ardından tartışmanın genellikle iktidar yanlısı olan tarafı Ecevitler Demireller 28 Şubatçı generaller vb. hepsi iş birliği yaptı dedikten sonra “oralara girersek çıkamayız” benzeri bir cümle kuruyor ve muhalefet tartışmacılarının onayı ile defter kapatılıp başka meselelere geçiliyor.

Aslında iki taraf da birbirini suçlarken apaçık bilinen gerçeklerden bahsediyor. Erdoğan’ın kendisi zaten “ne istediniz de vermedik” dedi, üstüne söylenecek bir şey var mı? Merkezinde CHP’nin olduğu düzen muhalefetinin de cemaatle epeyce bir muhabbetli olduğu kimse için sır değil. Ayrıca cemaatin AKP’li yılların öncesinde de düzen siyasetinde epey bir kabul gördüğü ve bu hüsnükabulün Demirellerin, Çillerlerin, Ecevitlerin çok ötesine ve tarih olarak epeyce geriye gittiği de bir gerçek.

Mesela AKP ve MHP’lilerin son dönemde dilinden düşürmediği 50’li yılların CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek ile Fethullah Gülen’in sempati ilişkisi sır değil.

Ahmet Özal, 15 Temmuz’dan sonra “rahmetli babamı FETÖ zehirledi” iddiasıyla ortaya çıktıysa da Turgut Özal ile Fethullah Gülen arasında, 12 Eylül darbesini Gülen’e önceden haber verecek kadar yakın bir ilişki olduğunu Özal’ın sağ kolu Ekrem Pakdemirli’nin tanıklığından biliyoruz. Daha sonra Özallı yıllar Gülen’in atılım yılları olacaktır.

Öte yandan “herkes iş birliği yaptı Erbakan hariç” lafına da doğruluk payı olmakla birlikte ihtiyatlı yaklaşmak gerekiyor. 70’lerde Gülen’in cemaatiyle birlikte Erbakan’ın MSP’sini desteklediği biliniyor. 28 Şubat sürecinde Erbakan, ABD, AB ve İsrail’le ters düştüğünde Fethullah Gülen tabii ki onun karşısında yer aldı. Yanında Bülent Arınç, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan vardı. Milli Görüş’ün ana gücünü kopartıp götürdüler. Şimdilerde ise cemaat Saadet’le Millet İttifakı içinde yine kol mesafesinde!  

Fethullah Gülen’i her devirde ve düzenin her renkten siyasetiyle bu denli iç içe sokan çok güçlü bir referans olmalı…

Gülen’in elinde, çaldığı her kapıyı açan “hamilikart yakinimdir” kartının sahibi ABD ve NATO’dan başkası değildir. Türkiye siyasetinde Amerikancılık ve NATO’culuk adıyla sanıyla siyasette yer almaz. İşini perde arkasından görür. Kod adı Anti-Komünizm’dir. Memleketi Erzurum’da Komünizme Karşı Mücadele Derneği’ni kuran Fethullah Gülen bu ideolojik kod adıyla örneğin “Batı ve Siyonizm karşıtı” havalarda olan Milli Görüş saflarında da kolayca kabul görebilmiştir.

Fethullah Gülen cemaatinin geniş anti-komünist cephenin siyasal İslamcı kanadındaki bir fraksiyondan devlet bürokrasisi, yargı, polis ve ordu içinde adım adım bir iktidar odağına dönüşmesi üzerinde özellikle durmak gerekiyor. Her ne kadar Fethullah Gülen cemaati AKP ve Erdoğan’la birlikte tam anlamıyla iktidar ortağı olmuşsa da söz konusu niteliksel dönüşümün miladına baktığımızda karşımıza çıkan tarih 12 Eylül 1980’dir.

Çıkarttığı derginin adı bile “Sızıntı” olan Gülen cemaati orduya nasıl bu kadar kolay sızdı, örgütlendi? Gerçekten sürekli ve bıktırırcasına dinlediğimiz hikayelerdeki gibi Gülen cemaatinin örgütsel becerilerine, takıyye yapıp her kılığa girebilmelerine mi bağlamak lazım bunu? Bu örtük cemaat propagandasına inanmalı mıyız?

Yoksa Gülen’in referanslarından biri de bizzat 12 Eylül’ün kendisi ve onun Amerikancı NATO’cu generalleri miydi? Fethullah Gülen, Evren için, sadece zorunlu din derslerini getirmesi bile cennetlik olmasına yeter, diyordu. Kenan Evren, ilkokul, ortaokul ve liselere zorunlu din dersleri getirileceğini 23 Temmuz 1981’de Gülen’in de memleketi olan Erzurum’da yaptığı, cemaat üyelerinin coşkuyla iştirak ettiğine şüphe olmayan mitingde ilân etmişti. Cemaatin okulları, dershaneleri 12 Eylül sonrasında her yerde pıtrak gibi biterken en büyük desteği 12 Eylül’ün Milli Güvenlik Konseyi’nin Genel Sekreter Yardımcısı, sonrasında Cunta’nın Milli Eğitim Bakanı Tuğgeneral Hasan Sağlam’dan gördü. General Hasan Sağlam emekli olduktan sonra 1986’dan itibaren 16 yıl boyunca kökü Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri’ne dayanan İlim Yayma Cemiyeti başkanı olarak “hizmetlerine” devam etti.

Şimdilerde 15 Temmuz’la ilgili cemaatçi subaylar nasıl fark edilmedi, neden tasfiye edilemedi falan diye çok konuşuluyor ya… 15 Temmuz 2016’dan 30 sene önceye 1986’ya gelin! 1986 yılı askeri lise sınavlarında 250 öğrenci tam puan alıyor. Sonra soruların cemaat tarafından çalındığı ortaya çıkıyor! 50-60 öğrenci atılıyor. Geri kalanlara ne mi oluyor? “Kazanırız bunları” demişler, eğitmiş yetiştirmiş subay yapmışlar! Dönemin Kuleli Askeri Lisesi Komutanı kim? Geleceğin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt! Bu referanslarla orduda da örgütlenirsiniz, 28 Şubat’ı da pas geçersiniz, ordu içinde tasfiye de yaparsınız, darbe de tezgahlarsınız. Kendini gizleme, her kılığa girme gibi efsanelerin tam tersine açıkça cemaatçi kimliğinizle, yani arkanıza ABD’yi ve 12 Eylül’ü alarak adım adım yükselir sonunda da iktidar ortağı olursunuz. Siz daha laikliği 'Atatürkçü ordu' diye göklere çıkardığınız güç eliyle koruyun bakalım!

40 yıldır bu memleketin zenginini semirten, yoksulunu ezen, ülkeyi emperyalizmin zincirine vuran, her türlü karanlık suikaste, darbe girişimine, entrikaya imza atan, laikliğin çökertilmesine ivme veren bir örgüt var ise, bu örgütün tarihsel lideri Kenan Evren’dir, bugün ne kadar düzen partisi varsa onun kanatları altından çıkmıştır ve Fethullah Gülen cemaati de bu örgütün sadece bir fraksiyonudur. O yüzden düzenin adamlarının televizyonlarda birbiriyle tartışırken söylediği gibi oralara girerlerse hiçbiri işin içinden çıkamaz!

Levent Dölek 12 Eylül Terör Örgütü Podcast

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2020 tarihli 132. sayısında yayınlanmıştır.