Sıra arkadaşlarımızı intihara sürükleyen düzene karşı örgütlenmeye, mücadeleye!

Sıra arkadaşlarımızı intihara sürükleyen düzene karşı örgütlenmeye, mücadeleye!

Devletin tüm kurumları seferber olup var olan ekonomik krizin üstünü kapamak için uğraşırken, ülkenin her tarafından birbiri peşi sıra geçim sıkıntısı kaynaklı intihar haberleri gelmeye devam ediyor. Fatih ilçesinde hayatına son veren kardeşlerden, Antalya’daki aileye gündelik ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak denli borç içinde bırakılmış ailelere bir de geleceksiz bırakılmış gençler eklendi.

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 3. sınıf öğrencisi Sibel Ünli’ye ulaşamayan ailesinin yaptığı kayıp başvurusu üzerine başlayan arama sonucunda, intihar ettiği anlaşılan üniversiteli kadının cansız bedeni 4 Ocak'ta Samatya Sahili’nde bulundu. Ne yazık ki Sibel’in intiharı, ekonomik krizin pençesindeki ülkemizde son dönemde çok sık görülen vakalardan biri. Memlekette ekonomik kriz, hayat pahalılığı ve işsizliğin intihara sürüklediği kişi sayısı her gün artıyor.

Sibel'i aramızdan alan paralı eğitimdir, kapitalizmdir!

Sibel Ünli uğradığı ayrımcılıkların, zorbalıkların yanı sıra İstanbul'da okuyan bir öğrenci olarak ağır ekonomik güçlüklerle karşı karşıyaydı. Sosyal medya paylaşımlarından birinde yeni yıldan dileğinin "iş bulmak" olduğunu yazıyordu.  

Bir diğer paylaşımında yemekhane kartında 1 tl 40 kuruş kaldığını söylüyordu. Sibel geçim sıkıntısıyla boğuşurken bir yandan üniversite okumaya çalışıyordu. Türkiye’nin en büyük üniversitelerinden birinde, İstanbul Üniversitesi’nde okurken yemekhane kartında bir öğün yemek alacak para yoktu.

Yine sosyal medya paylaşımlarında Sibel'in aynı zamanda KYK borcu olduğu yazıyordu. Sibel KYK borcu olan 1,5 milyon öğrenciden biriydi. Ağaoğlu’nun batık kredilerini silen devlet, KYK borcunu ödeyemeyen 250 bin öğrenciye karşı işlem başlatıp hesaplarına haciz koydurdu.

Bütün bunları göz önünde bulundurunca, Sibel’in ağır depresyonla boğuşmasını ve sonucunda kendi canına kıymasını yalnızca bireysel psikolojik sorunlarla açıklamak mümkün mü? O zaman yoksulluğun ve geleceksizliğin depresyona, intihara sürüklediği onlarca insanın ölümünü nasıl açıklayacağız? Sibel'i, Yetişkin kardeşleri ve pek çoklarını aramızdan alan, onları bu derece ağır bir depresyona sürükleyen koşulları görmek zorundayız! Ki onlara karşı mücadele edelim, ki başka Sibeller canına kıymasın!

Çözüm hayırseverlik değil, mücadele!

Bugün milyonlarca öğrenci temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmadığı için kredi almaya mecbur kalıyor. Sonra iş bulamadıkları için bu kredileri ödeyemiyor, büyük bir borcun altında kalıyor. Aynı anda hayat pahalılığıyla boğuşuyor. Öğrenciye verilen burslar azalıyor, ev kiraları, gıda fiyatları artıyor. Parasız eğitimin temel şartı, her öğrencinin temel ihtiyacı olan yemek, ulaşım ve barınmanın devlet tarafından karşılanmasıdır. Bugün Sibel’i ve pek çok öğrenciyi depresyona sürükleyen, paralı eğitimin da kendisidir! Gençleri işsiz bırakan, yoksulluğa mahkûm eden kapitalist düzendir! Bugün bu ikisiyle mücadele etmeden, depresyonla, intiharla mücadele edilemez!

Artan intihar vakalarıyla birlikte gençliğin ve emekçi halkın yaşadığı sorunların vahameti her geçen gün daha da gözle görünür hâle geldi. Bu durumda karşısında emekçi halkın birbiriyle bütünüyle iyi niyetli dayanışma ve yardımlaşma çabasına girmesi ayrı. Ama bir de şirketlerin, onların kapitalizmin pisliği gizlemek için vitrin gibi kurdukları vakıflarının hayırseverlik adı altında düzenledikleri yardım kampanyaları var. Bu kampanyalar bir çözüm yolu sunmaktan uzaktır, dahası sorunun temelini de gizlemektedir. Yaşanan intiharların sorumlusu milyonlarca insanın açlık sınırında yaşamasına göz yumman, yüzbinlerce insanı sefalete terk eden, gençliğe umutlu bir gelecek sunamayan kapitalizmdir, onun toplumun yüzde 99’u yerine bir avuç kapitalistin çıkarlarını koruyan devletidir! Milyonlarca insana açlık ücretlerini, yoksulluğu dayatan bu düzenin “hayırsever”lerinden, yerli yabancı vakıflarından, derneklerindan kimseye hayır gelmez. Çözüm her gün toplumu içten içe çürüten bu sömürü sistemini makyajlamak değil, bu sistemin ortadan kaldırılmasıdır. Bunun tek yolu da örgütlü mücadeleden geçmektedir!