Kaderimizi sınavlar değil, mücadelemiz belirleyecek!

Kaderimizi sınavlar değil, mücadelemiz belirleyecek!

AKP dönemi, komple eğitim sistemi ile birlikte haliyle liseye ve üniversiteye geçiş sınavlarını da yap-boza çevirdi. Neredeyse her sene değişen sınav sistemi, her seferinde karşısında kafası karışmış ve kaygılı bir öğrenci toplamı buldu. Her değişikliğin, “sınav sistemindeki hataların düzeltilmesi amacıyla” yapıldığı söylendi ancak ne hikmetse bu hatalar bir türlü düzeltilemedi. 15-16 Haziran’da gerçekleştirilen Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) yine bu koşullar altında girildi.

Geçen seneki verilere baktığımızda sınava giren 2 milyon kişiden 1 milyon 200 bini tercih yaparken bunlardan sadece 700 bininin üniversitelere yerleştiğini görüyoruz. Bu sene de öğrencileri bundan farklı bir sonuç beklemediği anlaşılıyor. Sınav, Temel Yeterlilik Testi (TYT) ve Alan Yeterlilik Testi (AYT) olmak üzere iki ayaktan oluşuyor. Verilere baktığımızda TYT’de yaklaşık 630 bin kişinin 150 puan barajını geçemeyip tercih hakkını kazanamadığını görüyoruz.

Tercih yapabilecek olan öğrencilerin ise tercih yapmak için kullanacağı puan türü hesaplanırken iki faktör ele alınıyor. Birincisi öğrencinin YKS’den aldığı puan, yani ham puan. İkincisi ise Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) olarak adlandırılan puan. Ham puanın üzerine OBP eklenerek yerleştirme puanı ortaya çıkıyor. OBP ise lisedeki yıl sonu notlarının ortalaması alınarak elde ediliyor. Yani özel okullarda notları şişirilen, sınavların cevaplarını dahi önceden elde eden öğrencilerle, devlet liselerinde okuyan öğrencilerin yıl sonu notlarının ortalaması aynı havuzda değerlendiriliyor. Dolayısıyla devlet liselerinde okuyan öğrenciler sıralamalarda daha geriye düşmüş oluyor. Kaldı ki sınava hazırlık süreci de tamamen öğrencinin maddi durumu tarafından belirleniyor. Parası olan ailelerin çocukları özel okullarda, özel derslerle, kurslarla fiziksel koşulların rahat olduğu bir ortamda hazırlanırken yoksul emekçi ailelerin çocukları tek başına, kendi imkânlarıyla hazırlanıyor. Hatta büyük bir toplam, okul haricinde bir işte çalışmaktan sınava hazırlanmaya fırsat dahi bulamıyor. Kısacası bu düzende üniversiteye ve liseye giriş sınavları büyük oranda öğrencinin yeteneğini veya bilgisini değil, maddi imkânlarını ölçüyor.

Kaderlerinin birkaç saatlik sınavlarla belirlendiğini düşünerek kaygılanan öğrenciler, bir taraftan da bu denli adaletsiz ve çarpıklaşmış sistemin içerisinde “başarısız” olarak üniversiteye yerleşememe kaygısında boğuluyor. Devlet okullarında açıköğretim ve önlisans programları dâhil olmak üzere yalnızca 830 bin kişilik kontenjan bulunmasıysa emekçi ailelerin çocuklarının duyduğu bu kaygıyı daha da büyütüyor. Elbette eğitim sistemini patronların ihtiyaçları doğrultusunda planlayan iktidar ve özel üniversite sahibi patronlar bu tablodan oldukça memnun. Her tercih döneminde olduğu gibi, bu süreçte de ellerini ovuşturarak bekliyorlar.

YKS, patronların ihtiyaçları doğrultusunda emekçi çocuklarını hiçe sayarak düzenlenen eğitim sisteminin geldiği noktayı bir kez daha gösteriyor. Bu sistem patron çocuklarıyla emekçi çocukları arasında zaten var olan ayrımı gittikçe derinleştiriyor. Aldıkları eğitimin niteliğini göz önünde bulundurmadan, hepsini aynı havuzun içerisine koyarak emekçi çocuklarının tüm emeğini burada yok ediyor.

Kaderlerinin birkaç saatlik sınavla belirlendiğini düşünen tüm gençlere çağrımızdır: Bizim kaderimiz bir avuç asalak ve onların iktidarı tarafından değil, kendi mücadelelerimizle belirlenecektir! Tüm öğrenciler için nitelikli ve parasız eğitim haktır. Özel eğitim veren tüm kurumlar kamulaştırılmalıdır. Bu düzen emekçi çocuklarının geleceğini karartıyor. Öyleyse emekçi halkın ihtiyaçlarına göre yeniden kuracağımız bir düzen için mücadeleyi büyütelim!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2019 tarihli 119. sayısında yayınlanmıştır.