Asgari ücrette hırsıza yol göstermek: 126 akademisyen kaş yapayım derken göz çıkarttı
126 iktisatçı akademisyen ekonomi politikasını yönetenleri asgari ücret artışlarında gerçekleşen enflasyon oranını dikkate almaya, gelir dağılımını da gözeten bütüncül bir ekonomi politikası izlemeye davet eden bir bildiri yayınladı. Bu bildiri, İMF Türkiye masası şefi James Walsh’ın asgari ücretin daha önceki yıllardaki gibi arttırılmamasını salık verdiği açıklamasının ve Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın Vaşington’da ABD’li yatırımcılara asgari ücret artışının 2025 enflasyon beklentisiyle uyumlu olarak yüzde 25 seviyelerinde olacağı mesajını vermesinin ardından gündeme geldi. 126 iktisatçının düşük asgari ücret zammına karşı, açlık sınırındaki asgari ücretlerle geçinmeye çalışan geniş kesimlerin çıkarına bir müdahalede bulunduğunu düşünerek hareket ettiğini dolayısıyla da girişimin iyi niyetli olduğunu söyleyebiliriz. Ne var ki cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. Sonda söyleyeceğimizi başta söylemek gerekecek… Bildiri kaş yapayım derken göz çıkartmıştır.
Mehmet Şimşek’in programının amacı enflasyonla mücadele mi yoksa sınıf saldırısı mı?
Her şeyden önce metin “Türkiye ekonomisinde uzun süredir devam eden yüksek enflasyon sorunu, dar gelirli vatandaşlarımız ve asgari ücretle çalışanları ekonomik olarak daha kırılgan hale getirmiş ve yaşam standartlarını ciddi ölçüde düşürmüştür.” dedikten sonra “son dönemde uygulanan para ve maliye politikaları, enflasyonla mücadele hedefi doğrultusunda şekillendirilmektedir” ifadesi ile AKP’nin Mehmet Şimşek eliyle yürüttüğü programın “enflasyonla mücadele” ambalajına sarılmış olmasını peşinen kabul etmektedir. Mehmet Şimşek’in sermayenin sınıf saldırısı niteliği taşıyan adına OVP (Orta Vadeli Program) dedikleri kemer sıkma programının gerçek yüzünü teşhir edeceği yerde tam tersine “enflasyonla mücadele” diyerek izlenen politikayı olumlamaktadır. Metin bir nevi “enflasyonla mücadele hedefi doğrudur, iktidar para ve maliye politikalarını bu doğrultuda şekillendirmektedir ama uygulama yanlıştır” demektedir. Bu bağlamda imzacılar asgari ücretin hedeflenen enflasyon temel alınarak belirlenmesini “bilimsel ve sosyal açıdan kaygı verici” bulmaktadır. Oysa esas akademisyenlerin tutumu bilimsel ve sosyal açıdan kaygı vericidir.
Bilimsel olarak kaygı vericidir. Zira burjuva iktisadı açısından dahi enflasyonla mücadeleyi ana hedef olarak belirlemek ve işsizlik, cari açık, büyüme vb. diğer makroekonomik göstergeler karşısında enflasyon oranını düşürmeye öncelik tanımak bilimsel bir gereklilik değil politik bir tercihtir. Sosyal olarak kaygı vericidir. Zira bu politik tercihin birincil sonucu olarak işçi sınıfı enflasyonla mücadelenin faturasını işsizlikle ve ücretlerin baskılanmasıyla ödeyecektir. İkincil olarak esnaf ve üretici köylülük yüksek faiz altında ağır bir borç yükü altına girerek faturanın ödenmesine katılacaktır. Sermaye sınıfı içinde de ancak düşük faizle ayakta kalabilen KOBİ’ler (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) bu politikanın faturası dolayısıyla iflas ve konkordato süreçleriyle karşı karşıya kalacaktır. Mehmet Şimşek’in OVP programı, para ve maliye politikası boyutuyla uluslararası emperyalist sermayenin ve yerli tekelci finans-kapital gruplarının çıkarını yansıtan bir programdır.
Gerçekçilik diye diye gerçeklikten kopmak
İktisatçıların hiç değilse emeğin ödeyeceği faturaya karşı bir öneri sunmuş olduğu iddia edilecektir. Ancak imza metninin öne sürdüğü, asgari ücrete gerçekleşen enflasyon oranı gözetilerek zam yapılması önerisi enflasyonla mücadelenin faturasının işçi sınıfına çıkartılmasını kabul etmektir. İktisatçılar krizin faturasını kapitalistler ödesin diyememektedir. Eleştirilerimiz her zaman olduğu gibi “gerçekçilik” argümanı ile geçiştirilecektir ama söz konusu metnin sadece gerçekçilikle değil mevcut gerçeklikle de ilgisi yoktur. Biz mevcut sermaye egemenliği koşullarında palyatif önerileri doğru bulmadığımız gibi kapitalist piyasa anarşisine nizam vermeye çalışan sosyal demokrat, Keynesçi vb. politika önerilerinin kendisinin ütopik (hem de gerici) olduğunu savunuyoruz. Ancak elimizdeki metin bu tür bir tartışmaya girişmeye dahi zemin oluşturamayacak nitelikte.
Bildirinin odak noktasında hedeflenen enflasyon ve gerçekleşen enflasyon ikiliği yer almaktadır ve imzacı iktisatçılar “gerçekleşen enflasyon oranının altında yapılacak ücret artışlarının gelir dağılımını daha da bozacağını” belirtmektedir. Bu ifadenin “gerçekleşen enflasyon” oranında bir asgari ücret zammı artışının gelir dağılımını daha da bozmayacağını varsaydığı açıktır. Yani sene sonu enflasyonun yüzde 45 gerçekleşmesi olasılığı altında imzacılar bu orandaki bir asgari ücret artışının gelir dağılımını bozmayacağını ima etmektedir ki böyle bir şey asla kabul edilemez. Bir kere gelir dağılımı söz konusu olduğunda buradaki tek etken asgari ücret ya da daha genel anlamda ücret değildir. Kâr, rant, emeklilere yapılan ödemeler, transfer harcamaları ve vergiler, kaynakların sınıflar arasında dağılımında belirleyicidir.
Hadi diyelim ki asgari ücret bunlar arasında en önemlisi olsun. Asgari ücret artış oranının gerçekleşen enflasyondan fazla olduğunda da gelir dağılımının bozulmaya devam ettiğini biliyoruz. Son yıllara baktığımızda 2020’den 2023’e kadar asgari ücret zam oranları gerçekleşen yıllık enflasyonun üzerinde yapılmış, bu üç yılda TÜFE (tüketici fiyat endeksi) yüzde 169 oranında artarken asgari ücret 2.324 TL’den 8.506 TL’ye çıkarak yüzde 265 oranında arttırılmıştır. Aynı zaman zarfında gelir eşitsizliğini ölçen verilerden biri olan Gini katsayısının 0,42’den 0,43’e çıktığını yani gelir adaletsizliğinin arttığını görüyoruz. Gayrisafi Yurt İçi Hasıla içinde işgücü ödemelerinin aldığı paya baktığımızda da asgari ücrete gerçekleşen enflasyon üzerinde yapılan zammın benzer şekilde sonuçlandığını görmekteyiz. Örneğin 2021’de asgari ücret artışı gerçekleşen enflasyonun (yüzde 14,6) 7 puan üzerinde yapılmış ancak bu yıl içerisinde işgücü ödemelerinin payı yüzde 28,7’den yüzde 25,7’ye düşmüştür. Takip eden 2022 yılı başında da asgari ücret, gerçekleşen enflasyonun (yüzde 36) 14 puan üzerinde arttırılmış ancak aynı yıl içinde Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’dan işgücü ödemelerinin aldığı pay yüzde 25,6’dan yüzde 24,7’ye düşmüştür. Sonraki yılda (2023) işgücü ödemelerinin payının artmasında asgari ücret zam oranının değil EYT düzenlemesi dolayısıyla emekli maaş ödemelerinin artmasının etkisi belirleyici olmuştur.
Hangi enflasyon?
Demek ki asgari ücrette gerçekleşen enflasyonun dikkate alınması gelir dağılımındaki adaletsizliğe çare değil. Ancak çok daha büyük bir sorun var. Yukarıda aktardığımız rakamlar TÜİK’in resmî verilerine dayanıyor. Oysa TÜİK’in resmî enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığını ve manipüle edildiğini herkes biliyor. TÜİK 2022 Nisan ayında açıklamayı durdurmuş olduğu madde sepeti fiyat verilerini mahkeme kararlarına rağmen hâlâ açıklamıyor. Böylece zımnen manipülasyon yapmakta olduğunu kabul ediyor. Zaten TÜİK’in en son 2022 Nisan ayında açıkladığı madde sepeti fiyatlarına bakarsanız ilan edilen resmî enflasyon rakamlarına göre bugün dana etinin kilosunun 277 lira olması, 1 litre sütü 25 liraya almamız, kiraya da ortalama 3500 lira ödüyor olmamız gerekiyor. Zaten bu yüzden TÜİK’in açıkladığı rakamlarla ENAG’ın ve hatta İstanbul Ticaret Odası’nın rakamları birbirini tutmuyor. Mesela TÜİK’in rakamlarına göre yıl sonu enflasyonu beklentisi olan yüzde 40’lar ENAG’ın sadece ilk altı ayda ölçtüğü enflasyon oranına tekabül ediyor. O zaman 126 iktisatçı hocamıza sorarlar siz hangi gerçekleşen enflasyon oranından bahsediyorsunuz diye! Dahası esas 126 iktisatçının sorması gerekiyor asgari ücret artışında neden TÜİK’in manipüle edilmiş rakamları esas alınıyor diye!
Temcit pilavı yemek ve hırsıza yol göstermek
Diyelim ki bunların hepsini bir ortak imza metninin her zaman olabilecek zaaflarına, özensiz hazırlanmış olmasına, imzalayan hocaların da çok üstünde durmadan çalışmanın niyetini iyi görerek imzalayıp geçmiş olmasına verelim. İyimserliği iyice ele alıp asgari ücretin hedeflenen enflasyona göre belirlenmesinin tartışıldığı bir ortamda buna karşı çıkmanın yine de anlamlı olduğunu düşünmeye çalışalım. Yine de olmuyor. Çünkü bu memlekette yaşayan herkes artık şunu biliyor ki her yıl asgari ücret tartışmalarında sermaye, beklentileri aşağı çeker, Hazine ve Maliye Bakanlığı da sermayenin beklentileriyle uyumlu açıklamalar yapar, asgari ücret komisyonunda Türk-İş bu rakamlar kabul edilemez diye birkaç çıkış yapar. Sonuçta bunların hepsi aslında birer kamuoyu yoklaması ve manipülasyonu niteliğindedir. Her seferinde de asgari ücret zammı oluşturulan beklentinin bir miktar üzerinde gerçekleşir ve bunun da Erdoğan’ın cömertliği sayesinde olduğuna dair bir hikâye yazılır. Her yıl önümüze sürülen bu temcit pilavını halk artık yemiyor da iktisatçılar nasıl yiyebiliyor?
Bu yıl da “hedeflenen enflasyon” kavramı etrafında başlatılan tartışmanın sonunda en azından gerçekleşen enflasyon seviyesinde bir zamla sonuçlanacağını hatta belki bunun üstüne bile çıkılabileceğini öngörmek marifet olmasa gerek. Ayrıca bu hesap TÜİK’in manipüle edilmiş rakamları üzerinden yapılacağı için fiilen gerçekleşen enflasyonun altında bir zam yapılmış olacak. Diyelim ki asgari ücrete gerçekleşmesi beklenen enflasyon seviyesinde hatta bir miktar da üzerinde zam yapıldı ve asgari ücret 25 bin TL (yüzde 47) oldu. Türk-İş’in daha Ekim ayı itibariyle açlık sınırının 20.500 TL’ye ulaştığını açıkladığı bir ortamda, 2025 yılı için Mehmet Şimşek’in yüzde 17’lik fantastik enflasyon tahmini gerçekleşse bile asgari ücretin açlık sınırın altında kalacağı belli. Kaldı ki mesele asgari ücret değil sadece. Bu dönem işsizliğin de artacağı ve işçi sınıfının önemli bir kesiminin açlık sınırındaki bu ücretten de mahrum bırakılacağı bir dönem. Hâl böyle iken bu apaçık gerçekleri görüp halka göstermesi gereken iktisatçıların körlüğü hayret vericidir. Bu körlüğün mahsulü olan metin AKP’ye ve Mehmet Şimşek’e muhalefet edeceğim derken onların eline koz vermektedir. Sene sonunda iktidar, hedeflenen değil de gerçekleşen enflasyon üzerinden asgari ücrete zam yapıp da yine işçi sınıfını açlığa mahkûm ettiğinde bunu elbette teşhir edeceğiz. Ama Mehmet Şimşek çıkıp televizyona memleketin solcu muhalif iktisatçılarının dediğini yaptık dese, mahalle maçlarındaki gibi “adamınız gol diyor” dese ne cevap vereceğiz? “Kaş yaparken göz çıkartmak” derken bundan bahsediyoruz.
Doğru tutum ve öneri ne olmalı? Rakamlar değil örgütlenme tartışılmalı!
Peki, iktisatçılar ne demeliydi? Niyetin, emekçi, yoksul sınıflar lehine bir müdahale olduğunu düşündüğümüzde iktisatçıların kendilerine kerteriz noktası olarak “gerçekleşen enflasyon” gibi bir veriyi değil açlık, yoksulluk sınırını, geçim endekslerini almasını beklerdik. Böyle bir yaklaşım iktisatçıları mevcut metinde yer alan “hırsıza yol gösterme” türünden bir fahiş hatadan uzak tutardı. Ancak bizce yine de doğru tutum asgari ücret için bir “makul” tutar belirleyip ilan etmek değildir. Çünkü Türkiye’de mesele sadece asgari ücretin bir “açlık ücreti” niteliğinde olması değil asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmüş olmasıdır. Asgari ücrette beklentilerin üzerinde bir zam yapıldığında bunun kısa vadedeki ilk etkisi işçi sınıfının daha büyük bir kesiminin asgari ücretli hale gelmesi, orta vadedeki etkisi de hayat pahalılığının etkisiyle yeni asgari ücret zammına kadar işçi sınıfının daha büyük bir kesiminin açlık ücretine mahkûm olmasıdır.
Örneğin CHP bir burjuva muhalefet partisi olarak Mehmet Şimşek’in programına eleştirel destek sunmaktadır ve Özgür Özel asgari ücret için 30 bin TL gibi bir öneride bulunuyor. Bu rakam iktidarın oluşturmaya çalıştığı beklentilere göre yüksek gibi gözükse de aslında Özgür Özel de tiyatroda kendine düşen rolü oynamaktan başka bir şey yapmıyor. Muhalefet partisi olarak asgari ücret talebinin tavanını belirliyor. Ekim ayı itibariyle Türk-İş açlık sınırını 20 bin TL, bekâr bir çalışanın yaşam maliyetini ise 25 bin TL olarak açıkladı. Dolayısıyla 30 bin TL’lik asgari ücret Mehmet Şimşek’in 2025 yılı için yüzde 17,5’luk enflasyon hedefi gerçekleşse dahi açlık sınırının 1-2 bin TL üstünde kalacak ve bekâr bir işçinin asgari yaşam maliyetini de karşılayamaz durumda olacaktır. Mehmet Şimşek’in enflasyon hedefinin tutmayacağını herkes biliyor. Dolayısıyla Özgür Özel’in belirlediği 30 bin TL’lik tavan, AKP iktidarı ve CHP muhalefetinin işçi sınıfına açlık ücreti dayatmakta işbirliği içinde olduğunu göstermektedir.
Bugün asgari ücret tartışmasına doğru müdahale, rakam tartışması yaparak değil sendikal örgütlenme sorununu gündeme getirerek olur. Zira geçmiş deneyimler de göstermiştir ki asgari ücretin beklentilerin altında kalması, örgütsüz olan işçilerde açlığa endeksli asgari ücrete karşı sendikal örgütlenme eğilimini arttırmaktadır. Bu yola girip başarılı olanlar toplu sözleşme yaparak ücretlerini açlık sınırından uzaklaştırmakta, güçleri nispetinde yoksulluk sınırına doğru yükseltmektedir. Ayrıca ücretler haricinde çalışma koşullarını düzeltmekte ve sosyal haklar elde etmektedir. Geçmiş dönemlerde özellikle de genel ve yerel seçim gündemleri içinde yapılan nispeten yüksek oranlı asgari ücret zamları ise işçi sınıfının asgari ücretli olma oranını arttırmış, örgütlü işçi sınıfı içinde asgari ücrete yaklaşan ücretlerin tekrar yukarı çekilmesi için ek/ara zam talebiyle fiilî grev ve direnişler gündeme gelmiştir. Her durumda sendikal örgütlülüğe ulaşan ve bu örgütlü gücü sınıf mücadelesi doğrultusunda harekete geçirebilenler açlık dayatmasını kırabilenler olmuştur.
Dolayısıyla asgari ücret tartışmasına en doğru ve anlamlı müdahale sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması talebini yükseltmek olmalıdır. Bu talebi yükseltirken akademisyenler fiilen bu mücadele içinde olan işçilerle dayanışma içinde olmalı ve toplumu da bu dayanışmayı büyütmeye çağırmalıdır. Böyle bir tutum hem bilimsel hem de sosyal açıdan doğru bir tutum olurdu. En önemlisi de bu tutum gerçekçi olurdu. Çünkü açlık dayatmasına karşı işçi sınıfının örgütlü mücadelesi kısa vadedeki tek gerçekçi çözümü, sadece bir olasılık olarak değil gerçekleşen ve gerçekleşmekte olan örneklerle bize sunuyor. Geç kalmış değiliz. İktisatçılar akademinin fil dişi kulelerinden inip işçi sınıfının saflarına katıldıklarında sağlıklı ve doğru bilimsel öngörülerle ve sosyal açıdan gerçekçi ve etkili öneriler yapacaklardır.