Artık terlemiyor sakin sakin zırvalıyor

Artık terlemiyor sakin sakin zırvalıyor

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ekonominin son derece kötü bir gidişat içinde olduğu bir dönemde hükümetin Yeni Ekonomi Programı’nı açıkladı. Berat’ın artık alışıldık hale gelen “esprileri”, “şiveli taklitleri” bu sefer yoktu. Terleme nöbetleri, kaş göz oynaması, sarhoşlar gibi aynı kelimeyi defalarca tekrarlama gibi daha önce alay konusu olan davranışları da gözlemlemedik. Bu sefer sakin sakin, tane tane zırvaladı. 

Albayrak’ın sunumunda daha önce altyapısı TÜİK tarafından hazırlanmış, makyajlı rakamların kullanılması zaten bekleniyordu. Türkiye’nin 2020’nin ilk çeyreğinde yani salgın sürecinde tüm dünyadan pozitif ayrıştığına dair çarpıtmayı tekrarladı. Zira Türkiye ekonomisi 2019 yılının ilk çeyreğinde ağır bir daralma yaşamış olduğu için 2020 yılının ilk çeyreğini bir yıl önceki rakamla oranladığınızda yüzde 4,4’lük büyüme buluyorsunuz. Halbuki salgının etkisini bir önceki çeyreğe göre oranlayarak görebilirsiniz. Bunu yaptığınız zaman karşınıza çıkan rakam yüzde 15’lik devasa bir küçülme tablosudur. İkinci çeyrek söz konusu olduğunda artık bu göz yanılsaması da ortadan kalkıyor. Bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 9,9’luk küçülme!

Albayrak’ın ağzında sürekli bir “istihdamı önceleyen politika” lafı var. Demeye getiriyor ki biz istihdama öncelik verdik. Öncelik verdiği haliyle resmi işsiz sayısı 4 milyonu, TÜİK’in işsizden saymadığı ama düpedüz işsiz olan kesimleri de eklediğimizde gerçek işsiz sayısı ise 10 milyonu geçmiş durumda. İstihdama öncelik vermek dediği ücretsiz izne çıkartılan 2 milyon işçiyi resmi rakamlarda görünmez hale getirmekten ibaret. Bir de salgın ve kriz fırsatçılığı ile esnek çalışmayı çok daha geniş bir alanda dayatmayı bir istihdam politikası olarak anlatıyorlar. Genç işçileri sözleşmeli köle olarak sermayeye sunmayı, 50 yaş üstüne ise (tabii ki EYT’ye çözüm falan yok!) yarı zamanlı çalışma getirmeyi planlıyorlar. Önümüzdeki süreçte “istihdamı öncelemeye” devam edeceklermiş! Tercümesi salgının ve krizin faturasını işçiye emekçiye işsizlikle, ücretsiz izinle, kısa çalışmayla ödetmeye devam.   

Peki önümüzdeki süreçte nasıl bir gelişme öngörülüyor? Berat Albayrak eğer salgında ikinci bir dalga olmazsa yüzde 5 büyürüz diyor. Eylül ayının başında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın ikinci piki yaşadığımızı açıkladığını hatırlıyoruz. Sağlık Bakanlığı pik noktasına ulaştık diyerek artık düşüş trendine girdik algısı yarattı. Bu algının epidemiyoloji ile değil ekonomi ile ilgili olduğunu Yeni Ekonomi Programı’nda görmüş olduk. Hâlâ günlük resmi vaka sayıları 1500’ler civarında devam ediyor. Gerçek rakamların ise çok daha fazla olduğunu artık herkes biliyor. Ve Berat Albayrak’ın ne demek istediğini her gün fabrikalarda ve işyerlerinde artan vakalarla karşı karşıya kalan işçi sınıfımız yaşayarak görüyor. Tüm bağımsız araştırmalar da Koronavirüsün giderek daha fazla bir işçi hastalığına dönüşmekte olduğunu gösteriyor.

Berat Albayrak’ın ikinci dalga olmazsa yüzde 5 büyürüz temennisini, turizm etkilenmeseydi, altın ithalatını da saymazsak “aslında biz cari fazla verdik diye düşünebiliriz” tespiti izliyor. YEP’in 2020’yi GSYH’nin yüzde 3,5’u kadar bir cari açıkla kapatacağımıza dair öngörüsü resmi bir belge olarak karşımızda duruyor. 2023’e kadar da cari fazlaya geçiş beklentisi yok. Ama bir bakmışsınız Karadeniz gazı ile enerji ihraç eden bir ülke haline gelmişiz... “Halamın bıyıkları olsaydı amcam olurdu…”

Yüksek cari açık tabii ki döviz kuru üzerinde olumsuz bir etki olması demek. Nitekim Merkez Bankasının döviz rezervlerinin tükenmesi ile, bir ay vadeli SWAP anlaşmalarını çıktığınızda dahi, net rezervlerin eksiye düşmüş olması sebebiyle Türk lirasındaki erime durdurulamıyor. Merkez Bankasının son faiz hamlesi de bir etki yaratmadı. Önümüzde son derece karanlık bir tablo var. Türk lirası eridikçe hayat pahalılığı artıyor ve işçinin emekçinin sofradaki ekmeği küçülüyor. Berat Albayrak daha önce bu konuda dolar ve avro ile maaş almıyorsanız sorun yok diye saçmalamıştı. YEP’te bu konuyla ilgili somut hiçbir politika ortaya konmadığı için haliyle bir gazetecinin çıkışta ne olacak bu dövizin hali sorusuna şimdi devekuşu politikasıyla cevap verdi: “Kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum.”

İşçi ve emekçi milyonların tuzu kuru bakanın yaptığı gibi saklambaç oynama lüksü yok. Bir işçi gözlerini kapatsa mutfaktaki yangının alevini etinde kemiğinde, işsizlik korkusunu adeta her hücresinde hissetmeye devam eder. O yüzden işçi sınıfı ve emekçi halk için gözleri dört açmanın ve korakor bir sınıf mücadelesine hazırlanmanın zamanıdır.