AKP’nin yarattığı borç batağı Türkiye’nin boynuna geçirilen emperyalist zincirdir

dış borç reddedilsin

Türkiye ekonomisinin dış borç stoku 435 milyar dolarla milli gelirin yüzde 60’ı seviyesine ulaşmış durumda. Bu borcun bir yıl içinde çevrilmesi gereken kısmı ise 184 milyar dolar. Bu borcun çevrilmesi kolay olmayacak. 33 milyar dolar cari açık bu tabloyu daha da vahim hale getiriyor. Devlet bütçesi 30 milyar dolar açık verirken, uzun bir süredir SWAP hariç net rezervi eksiye düşen Merkez Bankasının açığı da 49,5 milyar dolara ulaşmış durumda. Yani Türkiye kapitalizmi açıkları kapatmak için daha fazla borçlanmak zorunda kalacak. Üstelik bu borçlanma giderek artan maliyetlerde gerçekleşiyor. Kimse Türkiye’ye borç vermiyor, verirse de tefeci faizi istiyor.

işçinin ekonomisi tablo

Erdoğan ekonomiyi “faiz lobisi”ne teslim etti

Tayyip Erdoğan istediği kadar yüksek faize karşı olduğunu söylesin, Hazine ve Maliye Bakanlığını Berat Albayrak’tan alıp Lütfi Elvan’a vererek, görevden aldığı Merkez Bankası başkanının yerine de Naci Ağbal’ı atayarak, ekonomiyi kendi deyimiyle “faiz lobisi”ne teslim etmiş durumdadır. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’ye sıcak para girişinin artıyor olması ile övünüyordu. Sıcak para, ABD’de elde edeceği faiz getirisinin 33 katını Türkiye’de elde edebildiği için geliyor. Tabii ki Türkiye’de yatırım yapmak riskli. Ama adı üstünde “sıcak para” bu! Bu risk arttığında geldiği hızla geri dönebilir ve dönecektir de. Hem de arkasında tam bir enkaz bırakarak.

AKP, borcu emekçi halkın sırtına yüklüyor

Ülkeyi bir borç batağına sokan AKP iktidarı, ne bu borçların mali yükünü temsil ettiği sermaye sınıfına ödetiyor ne de bu batağın siyasi sorumluluğunu üstleniyor. Devletin ve şirketlerin borcu arttıkça, yeni vergi ve zamlarla emekçi halka ödetiliyor. Sermaye ise yandık bittik diye ağlayarak vergilerini sildirip, istediği teşvik ve desteği hükümetten alıyor.  Ekonomideki kötü gidişatın sorumlusunu “dış mihraklar” olarak gösteren, kendisi de Türkiye’nin bekasını savunduğunu iddia eden bu iktidar, aslında Türkiye’nin boynuna emperyalizmin mali zincirini halka halka geçiriyor. Kamuya ait ne kadar varlık varsa Türkiye Varlık Fonu bünyesinde toplayan, Varlık Fonu’nu da doğrudan kendi uhdesine alan ve denetimden azade kılan Erdoğan şimdi tüm bu varlıkları teminat göstererek emperyalist merkezlerden borç dilenmeye başladı.

Borç batağı hem sefalet hem esaret demek

Dedik ya, kimse borç vermiyor, verse de tefeci faizi istiyor diye… İşte bu yüzden Varlık Fonu’nu devreye sokup, Türkiye borçlarını ödeyemezse fonda toplanan ticari kurum ve kuruluşların gelirlerini emperyalist para babalarına teminat olarak sunuyor. Bu, Osmanlı Devleti’ni Fransız ve İngiliz emperyalizminin yarı sömürgesi haline getiren Düyun-u Umumiye’nin modern uygulamasından başka bir şey değildir. Erdoğan, emperyalist sermayenin istediği borç ve faiz ekonomisini sürdürdükten, Varlık Fonu’nu emperyalistlerin önüne teminat olarak sunduktan sonra İMF’ye de gerek kalmayacaktır. İMF’ye teslimiyet başka bir etiketle emekçi halka dayatılmış olacaktır. Emekçi halka yoksulluk ve sefalet getiren bu tefeci borçlarının hiçbir meşruiyeti yoktur. Bu tefeci borçlarının halka ödetilmesi sefaletin yanında esaret de getirmektedir. Bu dayatmaya karşı işçi sınıfı ve emekçi halk sadece ekmeği için değil hürriyeti için de dış borcun reddedilmesini savunmalıdır.       

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.