Yüklen emekçi barajları yıkalım!

Önce seçim barajını aşmak için el ele verelim. Oyumuzu HDP’ye verelim, HDP listelerindeki işçi ve sosyalist adaylar etrafında kenetlenelim. Seçimlerle sınırlı olmayan bir sınıf mücadelesi odağını yükseltmek için güçlerimizi bağımsız işçi emekçi inisiyatiflerinde birleştirelim! 

Genel seçimlere giderken AKP’nin, 12 yıllık tek başına iktidarı boyunca izlediği politikaların odağında ne var diye bakarsak, işçi düşmanlığını görürüz.

İşçi düşmanlığı ile damgalanmış 12 yıl

AKP’liler 2002 yılında seçimi kazandıklarında, sadece ekonomik krizin yerle bir ettiği bir ekonomiyi değil bu krizin tüm faturasını işçiye, emekçiye, yoksula kesen Kemal Derviş politikalarını da devraldı. 2002’de geldiklerinde, 390 bin olan taşeron işçi sayısını bugün 2 milyon 500 binin üstüne taşıdılar. Aynı dönemde sendikalaşma oranı yüzde 13’lerden yüzde 5’lere düştü. Havacılıkta, camda, metalde, lastikte grevleri yasakladılar. Hakkını arayan işçiye, kamu çalışanına gazla, copla saldırdılar. Ekonomi büyüdü diyorlar. Yabancının sıcak parasıyla çarkı döndürdüler, işçiyi sömürerek zenginleştiler. Büyümeden asgari ücretli payını alabilseydi, bugün asgari ücretin 1700 TL olması gerekiyordu. Ama hala asgari ücret 1000 TL’yi geçemedi. Türkiye gelir eşitsizliğinde OECD sıralamasında sondan üçüncü. Emekçinin çocuğu 60-70 kişilik sınıfta öğretmen bulamıyor, eğitim göremiyor. 330 bin öğretmen atanmayı bekliyor. Hastaneye giren soyup soğana çevrilmiş çıkıyor. SEKA, TÜPRAŞ, TEKEL gibi KİT’ler özelleştirildi. Madenlerdeki özelleştirme ve taşeronlaştırma ile Soma’da 301, Ermenek'te 35 madenciyi katlettiler. Kendilerine saraylar yapıp halkı ya rutubetli evlere mahkum ettiler ya da boyunlarına ev kredisi zincirlerini vurdular. Müteahhitleri zengin etmek için Esenyurt’tan Torunlar’a AVM inşaatlarının harcını işçilerin kanıyla kardılar.  AKP iktidarında 12 yılda 16 bin işçi iş cinayetlerine kurban gitti. Hala her gün 20 işçi, neredeyse her saat başı 1 işçi, iş cinayetine kurban gidiyor. Bu listeyi her bir işçi kendi yaşadıklarıyla da sayfalarca uzatabilir…

İşte bu 12 yıllık işçi düşmanı politikaların ardından AKP, bu sefer Başkanlık sistemi diyerek halkın karşısına çıkıyor. Bunu istikrar adı altında savunuyor. Başkanlık sistemi ve Erdoğan’ın başkanlığının işçi sınıfı, emekçiler ve yoksullar için anlamı, işçi düşmanı politikaların istikrarıdır. Davutoğlu, ekonomik programını açıkladı: İç güvenlik paketi ile polis devletini inşa ettikten sonra ilk işleri “Kıdem tazminatını kaldırmak!”

AKP iktidarının 12 yılı ne kadar işçi düşmanlığı ise bir o kadar da yolsuzluktur. Kadınların ezilmesidir. Gençlerin geleceksizleştirilmesi, eğitim ve sağlığın paralılaştırılmasıdır. Alevilere baskı, dinin siyasete alet edilmesi, halkın inançlarının istismarı, emekçi halkın mezhepçilikle bölünmesi birbirine düşmanlaştırılmasıdır. Emperyalizmle işbirliği, Siyonizmle sahnede kavga kuliste kucaklaşmadır. Komşu halklara düşmanlıktır. Mezhepçi, tekfirci çetelere destek, gemiyi ilk terk eden Suriyeli zengin farelere rezidans satıp, iç savaştan kaçmış mazlum Suriyelileri ucuz emek pazarlarında köleleştirecek kadar alçalmaktır.

AKP’nin sonu yaklaşıyor

Bu işçi ve halk düşmanı yoz iktidarın sonu yaklaşmaktadır. Kendilerine yaptıkları saraylar ihtişamlarının değil sefaletlerinin abideleridir. Yaptıkları baskılar cüretlerinin değil korkularının delaletidir. Sapır sapır dökülüyorlar. Giderken tüm halkı da kendileriyle birlikte bataklığa çekmek istiyorlar.

AKP artık mehter yürüyüşüyle bile ilerlemiyor. Politikaları yazboz tahtasına döndü: bir adım ileri, bir adım geri! Hakan Fidan’dan boşalan MİT Müsteşarlığına Hakan Fidan’ı getirdiler!

Erdoğan, Davutoğlu’nu başbakanlığa altı ay önce Ağustos sonunda atamıştı. Altı ay geçti geçmedi, aralarındaki çatlak arşı âlâyı sardı.

Abdullah Gül ise bambaşka bir telden çalıyor. “Türk tipi Başkanlık” sistemine karşı çıkıyor, iç güvenlik paketine karşı çıkıyor, ama öyle anlaşılıyor ki kendi milletvekilliğine de karşı çıkıyor!

Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Babacan ile paradan sorumlu Merkez Bankası başkanı Erdem Başçı, Erdoğan’ın huzurunda onun ekonomi danışmanlarıyla dalaşıyorlar, dışarı çıktıklarında Türkiye ekonomisi ne kadar düzelmiştir bilinmez, ama onların suratları nasıl da bozuk!

AKP parça parça! Görev, Tayyip Erdoğan’ın iktidar zeminini ayağının altından çekip almak, onu Kaç-Ak Saray’ında yapayalnız bırakmak, sonra bütün cinayetlerin, yolsuzlukların ve yalanların hesabını çatır çatır sormak. Yaklaşan 7 Haziran seçimlerinde AKP’ye yüklenerek onun ipliğini pazara çıkarmak. Başta işçi sınıfı olmak üzere halka bu iktidarın nasıl Türkiye’yi dışarıda savaşa, içeride zorbalığa, ekonomide ise derin bir krize doğru sürüklemekte olduğunu anlatmak.

AKP, 12 yıldır sermayenin işçi sınıfına ve ezilenlere karşı savaşımını veriyor. Onun sonunu da yıllardır ezdiği işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların mücadelesi getirecek.

Aman dikkat! Yağmurdan kaçarken doluya tutulma!

AKP’nin zayıflamasından yararlanacak olanın MHP olmaması gerekiyor. Erdoğan’dan kaçarken faşizme tutulmak denir buna. Büyük sermaye, işçi sınıfı karşısında ne zaman sıkışsa MHP’ye sığınır. Sabancıların, Koçların 70’li yıllarda faşist çeteleri nasıl beslediğini unutmadık.  1999 seçimlerinden sonra iktidar ortağı oldukları dönemde Marmara depreminin enkazları kalkmadan fırsatçılıkla o dönemde nasıl mezarda emeklilik yasasını geçirdiklerini, ekonomiyi İMF'ye teslim edip işçiye kemer sıktırdıklarını biliyoruz. Faşistler hala satırlarıyla üniversitelerde emekçi çocuklarının karşısında...

Türkiye’nin AKP ile birlikte en önemli sermaye partisi olan CHP’nin güçlendirilmesi de çözüm olamaz. Yaklaşan ekonomik kriz karşısında CHP, Kemal Derviş’in silik bir kopyası olan İMF çıkışlı bir profesörü öne sürüyor. Türkiye’yi Yunanistan’a çevirecekler! Ekmeleddin’lerden, Mansur Yavaş’lardan sonra şimdi de Mehmet Bekâroğlu gibileri piyasaya sürüyor CHP. Erdoğan kalmadı, Fethullah verelim!

Çıkış yolu, Abdullah Gül’ün, Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Sarıgül’ün, Fethullah Gülen’in ittifakına dayanan bir Amerikan muhalefeti de olamaz.

Tayyip Erdoğan’ın yargılanması için, kurduğu zulüm sistemine son vermek için, sömürüyü sorgulamak için şimdi seçimlerde halkın mücadelesinin birleşik bir zaferi gerekiyor.

Bunu Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) oy kullanarak gerçekleştirebiliriz!

Önümüzdeki genel seçimlerde sarsılan, zayıflayan AKP ve Erdoğan, yüzde 10 barajının arkasına sığınmış durumda. Üstelik HDP yüzde 10 barajının altında kalırsa bu oyların karşılığı olan milletvekillerini gasp ederek anayasayı değiştirecek, Başkanlık sistemini getirecek çoğunluğu yakalamanın peşinde. Başkanlık sistemine açıkça karşı olduğunu ve bunu pazarlık konusu etmeyeceğini açıklamış olan HDP yüzde 10 barajını geçerse bu hayalleri suya düşecek.

Bu yüzden, şimdiden AKP’nin ezdiği, sömürdüğü ve mağdur ettiği milyonlar için HDP bir seçenek haline geliyor. Üstelik ilk defa Türkiye’nin kadim patron partilerinden farklı bir odak olarak HDP öne çıkıyor. Kitleler yüzünü sermayenin birbiriyle çatışan kanatlarından, TÜSİAD ile MÜSİAD’ın kapışmasından ayrı üçüncü bir seçeneğe dönüyor. Görev bu seçeneği işçi ve emekçilerin seçeneği haline getirmektir.

Halkın isyanlarını birleştirelim! İşçi sınıfıyla buluşturalım!

Türkiye hâkim sınıfları bir yıl içinde yaşanan iki isyanın korkusunu yaşıyor. Önce Gezi ile tetiklenen halk isyanı. Bir yıl sonra Kobani’nin harekete geçirdiği serhildan. AKP’nin kararttığı geleceğine sahip çıkmak için sokağa dökülen gençlerin ve kadınların, mezhepçiliğe karşı nefsi müdafaa yapan Alevilerin, kardeşini tekfirci cellatlara karşı korumak için kendini siper eden Kürt halkının, en çok da tüm bunlarla, grev diyen metal işçisinin, kıdem tazminatı genel grev sebebidir diyenlerin birleşmesinden korkuyorlar. 

Erdoğan, bu iki isyanı bölmek için elinden geleni ardına koymuyor. Bu haklı isyanların işçi sınıfıyla bulaşmaması için mezhepçiliği, milliyetçiliği kullanarak emekçileri birbirine düşürmekten çekinmiyor. Ötekiler de Erdoğan’ın yarattığı düdüklü tencere atmosferinin Türkiye’yi nihai patlamaya götürmemesi için buharı boşaltma çözümleri arıyor. Heveslerini kursaklarında bırakmak için güçleri birleştirmek gerekiyor.

BHH'ye çağrımızdır: CHP ilerici bir alternatif olamaz

Devrimci İşçi Partisi olarak Birleşik Haziran Hareketi'ne (BHH) çağrı yapmış, HDP ve diğer sosyalistlerle birleşik bir odak oluşturulmasını savunmuştuk. BHH ise seçimlerde AKP karşısındaki ilerici güçlerle dayanışma içinde olmak gibi muğlak bir tutum benimsedi. CHP ve HDP arasında eşit mesafede olmak doğru değildir. Biz çağrımızın arkasındayız. CHP ilerici bir güç değildir. HDP’nin de sosyalist bir karakter taşımadığını, farklı birbiriyle çelişik unsurları içinde barındırdığını biliyoruz. Ancak bugün seçimde yarışan odaklar içinde AKP karşısında ilerici olarak değerlendirilecek tek güç HDP’dir. BHH'yi destekleyen herkesi, Türkiye’yi Abdullah Gül’le, Fethullah Gülen’le, Mustafa Sarıgül’le, kısacası gül kokulu muhalefetle ABD ile el ele vererek yönetmeye hazırlanan CHP’ye destek vermemeye, HDP’yi açıkça desteklemeye çağırıyoruz. Hareketin tabanının, salt Kürtlerden uzak durmak için CHP gericiliğinin eline oynayan unsurlara rağmen sandıkta HDP’ye sel gibi akacağını umuyoruz.

HDP barajı geçtiği ve anlamlı bir sonuç aldığı takdirde sadece AKP’ye okkalı bir parlamenter tokat atılmayacak, halkın isyanları yaratan cesareti de harlanacaktır. HDP barajı, işçi sınıfına yönelerek, onu Kürt halkının baş müttefiki olarak kabul ederek, onun sorunları üzerinde odaklanarak geçtiği takdirde, isyan kampına paha biçilmez bir müttefik kazanma yolunda ilk adımları atmış olacaktır. Devrimci İşçi Partisi olarak esas önemsediğimiz budur. 

Bunun için HDP’ye de çağrılarımız var:

Karşı kampı bölmek için taktiklere evet! Yeminli işçi sınıfı düşmanlarının Batı’da HDP’nin adayı olmasına hayır!

Kürt halkının hakları ve özgürlüğü için müzakerelere evet! Tayyip Erdoğan’la başkanlık sistemi ve Ortadoğu hâkimiyeti konularında pazarlığa hayır!

Barışa evet, demokratik özerkliğe evet, Kürt halkının bütün haklarına evet, Rojava’ya evet! Emperyalizmle işbirliğine hayır!

Kürtlerin özgürlüğüne evet! Bölgesel asgari ücrete hayır!

Bağımsız işçi emekçi inisiyatifleri kuralım barajları aşmak için yüklenelim!

Taşeronun yasaklanması, kağıt üstünde değil gerçek sendikalaşma özgürlüğü, kamu çalışanına iş güvencesi, grevli toplu sözleşme, en az 1800 TL asgari ücret, madenlerin, bankaların özelleştirilmiş KİT’lerin işçi denetiminde kamulaştırılması, temel ihtiyaçlar için oluşan kredi kartı borçlarının silinmesi, mevcut işlerin çalışan nüfusa paylaştırılması için 6 saat iş günü, her kadına iş, her işyerine kreş, eşit işe eşit ücret, parasız eğitim, parasız sağlık ve işçi sınıfının tüm haklı talepleri etrafında birleşelim.

Patron partileri arasında bölünmeyelim. HDP belki bir işçi sınıfı partisi değil ama AKP, CHP ve MHP gibi bir patron partisi de değil. HDP’ye verilen oylar bu talepleri sahiplenen işçi ve sosyalist adayları da meclise sokacak. Üstelik meclise girecek her bir HDP’li milletvekili işçi düşmanı bir AKP’linin meclis dışında kalması demek olacak.

Sandık tek başına hiçbir şeyin çözümü olamaz. İşçi sınıfının ve halkın örgütlülüğüne dayanmayan hiçbir mücadele başarıya ulaşamaz. Seçim barajını yıkma hedefi, işçi sınıfının 12 Eylül mahsulü sendikal barajları alt etme mücadelesinden, köylünün HES'lere karşı savaşımından ayrı düşünülemez.

Önce seçim barajını aşmak için el ele verelim. Oyumuzu HDP’ye verelim, HDP listelerindeki işçi ve sosyalist adaylar etrafında kenetlenelim. Seçimlerle sınırlı olmayan bir sınıf mücadelesi odağını yükseltmek için güçlerimizi bağımsız işçi emekçi inisiyatiflerinde birleştirelim!