İşçi sınıfının jestinize, lütfunuza, sadakanıza ihtiyacı yok! Hak verilmez alınır!
2020 yılı için asgari ücretin belirlenmesine yönelik hükümetin, sermayenin ve işçi sendikalarının her birinin beşer temsilciyle sürdürdüğü tartışmalar yaklaşık 10 milyon işçi ve emekçiyi ilgilendiriyor. Aileleri ile birlikte düşünüldüğünde Türkiye nüfusunun yarısının hayatını ilgilendiren bir mesele bu.
Müzakere yok danışıklı dövüş var!
Ancak müzakere adı altında bir tiyatro sahneleniyor. Çünkü masada 15 sandalye olsa da sadece iki taraf var. Hükümet ve patronlar milyonlarca işçi ve emekçinin karşısında tek bir cephe olarak hareket ediyor. Meclis kürsülerinde, meydanlarda, televizyonlarda halka “ekonomide sıkıntılı dönemi geride bıraktık” diyen iktidar, asgari ücret masasında ekonomik kriz ortamını gerekçe yaparak işçilerden fedakârlık istiyor. Borsaya kâr rekorları açıklayan patronları da masaya oturur oturmaz bir ağlama tutuyor. Bugün 2.020 lira olan asgari ücretin en fazla en fazla 2.262 liraya çıkarılması gerektiğini savunurken 242 liraya denk gelen artışın da ancak devlet desteğinin 100 liradan 200 liraya çıkarılması ile mümkün olacağını söylüyor. Kriz bahanesi ile işçinin emekçinin ekmeğine göz dikenler, faturanın bir bölümünü de devletin sırtına yüklüyor. İstihdamın sürmesi için işçilerden fedakârlık bekliyor. Yani hükümet ve patronlar oturmuş hep birlikte milyonları işsizlikle tehdit ediyor. Hükümet ve patronlar cephesi ne anlaşma ne de ikna etme derdinde. 10’a 5 çoğunluğun kendilerinde olduğunu bilerek milyonlara açlık sınırında çalışmayı fütursuzca, pervasızca dayatıyor.
TÜİK açlık dayatmasının suç ortağı olmuştur
Bu dayatmaya Türkiye İstatistik Kurumu da suç ortağı yapılıyor. Uzun süredir açıkladığı rakamlarla halk nezdinde güvenirliğini yitirmiş olan TÜİK, asgari ücret komisyonuna sunduğu raporda kendi açıkladığı rakamlarla dahi çelişki içinde kaldı. 12 aylık ortalamada resmi enflasyon oranını yüzde 15,87; gıda enflasyonunu ise yüzde 20,76 olarak açıklayan TÜİK, asgari ücret tespit komisyonuna bir işçinin asgari yaşam maliyetinin sadece yüzde 5,3 arttığını rapor etti. TÜİK raporuna göre bir işçinin asgari geçim maliyeti hafif işlerde 1.940, orta statüde 2.086, ağır işlerde ise 2.331 lira imiş! TÜİK raporunu hazırlayanlar bu rakamlarla bir ay geçinebilirse madalyayı hak ederler. Aksi takdirde TÜİK yalancılık yaftasını kendi boynuna kendi asmış durumdadır.
Açlık ücretine hayır!
Gerçek ortadadır. Mevcut asgari ücret net 2.020 liradır, Kasım ayı itibariyle açlık sınırı ise 2.100 lirayı geçmiş durumdadır. Türk-İş’in açıkladığı rakamlara göre bekâr bir işçinin aylık yaşama maliyeti 2.578 liradır. Türk-İş bu rakamın altında bir öneriyi tartışmayacağını açıklamıştır. İşin gerçeği Türk-İş’in açıkladığı rakam da son derece düşüktür. Zira bir işçinin yaşam maliyeti yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ortamında her gün artmaktadır. Bugün Türk-İş’in istediği rakam daha yıl sonu gelmeden yaşam maliyetini karşılayamaz haldedir. Bu yıl gerçekleşen yüzde 20’lik enflasyonun 2020’de de yaşanması halinde bir işçinin yaşam maliyeti 3.000 lirayı bulacaktır. Bu anlamda DİSK’in talep ettiği net 3.200 liralık asgari ücret bu gerçekliği daha fazla yansıtan bir rakamdır.
Öte yandan asgari ücret için belirli rakamlar öne sürmenin önemli handikapları bulunmaktadır. Asgari ücret tespit komisyonunun bir tiyatro sahnesi olduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla kim ne önerirse önersin oy çokluğu ile karar veren bu komisyonda patronların ve onların hükümetinin istediği olacaktır. Bu koşullarda söz gelimi Türk-İş ve Hak-İş’in 2.578 rakamında ortaklaştığını açıklaması bu tiyatro oyunundaki bir replikten ibarettir. Sendikaların hiçbir yaptırım güçlerinin olmadığı pazarlık masasında anlaşması hiçbir şey ifade etmez. Sendikalar eylemde anlaşmalıdır. Türk-İş, DİSK ve Hak-İş milyonlarca işçi ve emekçinin açlığa mahkûm edilmesine karşı ortak eylemde anlaşmış olsa, bir genel grev, genel direniş çağrısı yapmış olsa işte o zaman dişe dokunur bir iş yapmış olurlar ve hükümet-patron cephesine geri adım attıracak gücü açığa çıkarırlardı.
Sendikalar! Rakamda değil eylemde birleşin!
Bugün ihtiyaç olan budur. İşçi ve emekçilerin birleşeceği en acil talepler bellidir. Asgari ücretin açlık sınırından yoksulluk sınırına çekilmesi ve vergiden muaf tutulması, ücret hesaplarının AGİ (asgari geçim indirimi) hariç yapılması, vergi dilimi adaletsizliğine son verilmesi bu taleplerin başında gelmektedir. Ancak daha önemli olanı işçi sınıfı bu talepleri bir lütuf ya da sadaka olarak beklememekte, hakkını talep etmektedir. Bu anlamda Erdoğan’ın “jestimizi yapacağız” söylemi ne bir jesttir ne de iyi niyetlidir. Alınteriyle ekmeğinin peşinde giden milyonlarca işçi ve emekçiyi aşağılayan bir yaklaşımdır. Erdoğan, samimi ise jest yapacağına sendikalaşmanın önündeki engelleri kaldırmalıdır. Sendikalaştığı için işten çıkartılan, ücretleri ve tazminatları ödenmeyen işçilerin hak arayışının karşısına polisleriyle, tomalarıyla dikilmekten vazgeçmelidir. Sendikalaşan, örgütlenen işçiler kimsenin jestini, lütfunu beklemeden hakkını arayacak, ücretlerini, sosyal haklarını ve çalışma koşullarını iyileştirmesini bilecektir. Elbette ki sermaye iktidarının samimiyeti sadece patronlara karşıdır, işçiye ve emekçiye yalanlardan başka verecekleri bir şey yoktur.
Hak verilmez alınır!
Tarih boyunca hep olduğu gibi, hak verilmez alınır! Asgari ücret bugünkü gibi pazarlık adı altındaki danışıklı dövüşle değil toplu sözleşmeyle belirlenmelidir! Türkiye işçi sınıfı da hakkını, örgütlenerek, mücadele ederek, üretimden gelen gücünü kullanarak alacaktır!
Asgari ücret tespit komisyonu lağvedilsin! Asgari ücret toplu sözleşme ile belirlensin!
İnsanca yaşayacak ücret ve çalışma koşulları için işçiler birleşin! Ayrı gayrı yok birleşik işçi cephesi var!
Açlık dayatmasına, vergi adaletsizliğine ve işten çıkartmalara karşı sendikalar göreve genel greve!
Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi