DİP Bildirisi: Grev yasağı ulusun boynuna vurulmuş zincirdir! İşçi sınıfı grev hakkını grevle savunarak bu zinciri kırmalıdır!
2017 yılında önce Birleşik Metal sendikasının Asil Çelik grevi ve EMİS işveren sendikasına karşı ilan ettiği grevler, sonra Banksis sendikasının Akbank grevi şimdi de Kristal-İş'in Şişecam grevi yasaklandı. Şişecam grevi daha önce 2014 yılında da yasaklanmıştı. Kristal-İş'in daha önce Paşabahçe'de yaptığı grev de 2003 ve 2004 yıllarında iki defa yasaklandı. 2003 yılında Petrol-İş'in örgütlü olduğu Petlas fabrikasındaki grev yasaklanmıştı. 2004'te Lastik-İş sendikasının 20 işyerinde 5 binin üzerinden işçinin grevi, 2005'te Türkiye Maden-İş sendikasının Erdemir Madencilik grevi, 2014'te de Çölollar ve Çayırhan kömür işletmelerindeki grevi yasaklandı. En kapsamlı grev yasaklarından biri de 2015 yılında 22 fabrikada metal işverenleri sendikası MESS'e karşı Birleşik Metal sendikasının grevlerine yönelik gerçekleşti. Bu yıllar içinde yasaklanmayan az sayıdaki grevden THY grevi polis ablukası eşliğinde grev kırıcılarıyla kırıldı. Çaykur grevi de hükümetin doğrudan müdahil olması sonucunda kırıldı.
Grev haktır yasaklanamaz!
Gelinen aşamada AKP iktidarının, yerli yabancı, TÜSİAD'cı, MÜSİAD'cı tüm patronların da desteğiyle grev hakkını fiilen yürürlükten kaldırdığı görülmektedir. Bu yasaklamalarla bir fiili durum oluşturulmuştur. Grev hakkının bu şekilde ortadan kaldırılması ne hukukidir ne de meşru. Anayasanın 54. maddesi işçilerin grev hakkını tanımaktadır. İşçi düşmanı 12 Eylül'ün ürünü Anayasa bile grevlerin yasaklanmasına kapı açan maddeler içerdiği halde bunları istisna olarak tanımlamıştır. Oysa bugün grev hakkı istisna, grev yasağı kural haline getirilmiştir. Yani grev yasakları mevcut Anayasa'ya bile aykırılık içermektedir. Ayrıca Türkiye'nin taraf olduğu Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri ile de grev hakkı güvence altına alınmıştır.
Grevlerin yasaklanması sendikalı sendikasız tüm emekçileri vuruyor
Diğer yandan grev hakkının kullanılamaması doğrudan tüm işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarını kötüleştirmektedir. Grev hakkı, mülk sahibi patronların dayatmalarına karşı işçilerin üretimden gelen güçlerini kullanabilecekleri en etkili yöntemdir. İşçinin grev hakkı yoksa pazarlık hakkı da yok demektir. Toplu sözleşme, patronlar lehine tek yanlı sözleşme haline gelmektedir. Bu yüzden sendikalı işçiler hak ettikleri zammı, sosyal hakları elde edememektedir. Mevcut haklar da yıllar içinde eriyip gitmektedir. Ayrıca bu sorun da dalga dalga tüm işçi sınıfına yayılmaktadır. Örgütsüz ve sendikasız işçiler de bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Grev hakkı olmayan sendikalar zayıfladıkça patronlar sendikasız işyerlerinde de daha az baskı hissetmekte, kölelik koşullarını daha fazla dayatmakta, sendikalı işyerlerinde ücretler düştükçe sendikasız işyerlerindeki ücretler tamamen asgari ücret düzeyine çekilmektedir.
Grev hakkı yoksa toplu sözleşme tiyatroya dönüşür
Kamu çalışanlarının grev hakkının tanınmaması sonucunda toplu sözleşmenin nasıl bir tiyatroya dönüştüğü açıktır. Hükümet kendi önerdiğinin bile altında zam talep eden yandaş sendikasıyla oturduğu toplu sözleşme masasından kamu çalışanlarını sefalete mahkûm ederek kalkmakta, çalışanlardan esirgenen kaynaklar ise vergi indirimleri, teşvikler ve ihale kıyaklarıyla sermayeye peşkeş çekilmektedir. Grev hakkının gaspı kamu çalışanlarının maruz kaldığı muameleyi tüm işçi sınıfına yayacaktır.
Zincirleri kıralım grev hakkımızı grevlerle savunalım!
Mevcut iktidar patronlar yararına olacak şekilde Anayasayı askıya almıştır. İşçi sınıfının mücadeleyle tarihin çöplüğüne gönderdiği kölelik koşullarını, angaryayı tekrar gün yüzüne çıkartmıştır. Hükümetin siyasi gücü ile patronların ekonomik gücünü birleştirerek işçi sınıfını ve emekçileri zincire vurmuştur.
Bu zincirler kırılmalıdır. Grev hakkı nasıl kazanıldıysa bugün de aynı şekilde korunmalıdır. Tarihimizde grev hakkını yasalara yazdıran Kavel işçilerinin fiili meşru grevidir. Kavellerden bugüne grevle kazanılan grev hakkı yine grevlerle korunmalıdır. 2015 yılında sarı sendikaya karşı isyanla başlayan ve fabrikaları MESS'e zindan eden Renault, Tofaş, Ford, Arçelik, Türk Traktör gibi Türkiye'nin dev fabrikalarında on binlerce işçinin yaptığı fiili grevler bunun mümkün olduğunun kanıtıdır. EMİS grevi yasaklandığında fabrikaların içinde sürdürülen eylemler, bugün Şişecam fabrikalarında işçilerin grev yasağına karşı haklı tepkileri bu yolda önemli basamaklardır.
Grev yasaklarına karşı tüm işçiler, kamu çalışanları ve emekçiler birlikte mücadele edelim. Şişecam işçisi başta olmak üzere haklarının gasp edilmesine karşı mücadele eden işçilerin yanında olalım. İş güvencesi ve grev hakkı isteyen kamu çalışanlarının mücadelesini destekleyelim. Zincirlerimizi hep birlikte kıralım. Unutmayalım ki işçi sınıfının zincirlerini kırması, emperyalizmin ve yerli sermayenin tüm ülkeye vurduğu zincirleri kıracak büyük bir gücü açığa çıkaracaktır.
Zincirsiz bir kurucu meclis için ileri!
Cumhurpatronluğu rejiminin yerleşmesi, sermayenin istibdadı ve emperyalizmin boyunduruğu altında tüm ulusun bir çöküşe sürüklenmesi de bu şekilde durdurulacaktır. Türkiye'nin geleceği patronların çıkarlarına feda edilemez, emperyalistlerin insafına terk edilemez, Cumhurpatronluğu rejiminin keyfiliğine bırakılamaz! Zincirsiz bir Türkiye ancak zincirsiz bir kurucu meclisle kurulabilir. Ne bugün ne 2019'da sermayenin ve emperyalizmin farklı temsilcilerinin seçenek olarak dayatılmasını kabul etmemeliyiz. Cumhurpatronluğu rejimi kırk katırla kırt satır arasında tercih yapmak, her durumda sömürülüp sefalete mahkum olmak demektir. Bugün grev hakkını grev yaparak kazanmak, zincirsiz bir kurucu meclisle tüm ulusun kendi kaderini kendi eline alması için bir başlangıçtır.