Barolar, Beştepe’ye gitmeyi reddediyorsunuz, Kurucu Meclis’e gidin!
Geleneksel olarak Yargıtay tarafından düzenlenen, bu yıl 2 Eylül Pazartesi günü toplanması planlanan adli yıl açılış törenine davet edilen barolar, birer birer daveti reddediyor. Bu satırların yazılmakta olduğu anda törene gitmeyi reddeden baro sayısı 51’e ulaşmıştı. Bazı hesaplamalara göre, bu 51 il arasında Türkiye’nin büyük kentlerinin büyük çoğunluğu olduğu için, Türkiye’deki avukatların yüzde 90-95’inin bağlı olduğu barolar törene katılmayı reddediyor demektir! Bu, yargı alanında çok ciddi bir isyan duygusunun kabarmış olduğunu gösteriyor.
Baroların bu isyanının nedeni yaygın olarak biliniyor: Geçen yıl başlayan bir gelenekle adli yıl açılış töreni Yargıtay’ın kendi belirlediği, yargı gücüne ait bir mekânda değil, yaygın olarak “Saray” diye bilinen, Beştepe mevkiindeki Cumhurbaşkanlığı konutunun Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenleniyor. Adli yıl açılış töreni, adalet mekanizmasının iki tarafının, devletin yargı organları olarak yüksek mahkemelerin ve savunma hakkının, yani halkın temsilcisi olarak baroların bir araya gelerek yargı ve adalet alanındaki sorunları tartışacağı bir ortamdır. Barolar, tümüyle yargı alanına ilişkin bu törenin, yürütme gücünün başındaki kişinin, yani Cumhurbaşkanı’nın konutunda toplanmasını yargının bağımsızlığının ve güvencesinin ayaklar altına alınması olarak gördükleri için o törende bulunmayı reddediyorlar. Yargının en önemli yıllık toplantısının yürütmenin başının nezareti altında toplanmasının, o makamın yargı üzerindeki vesayeti anlamına geldiğini saptamış durumdalar.
Güçler ayrılığı veya güçler birliği, siyaset felsefesinde de, devletlerin biçimlenmesinde de çeşitli yönleriyle tartışılmaya değer bir meseledir. Dünya ve Türkiye tarihinde bir yandan demokrasiyi, bir yandan da demokrasiyi ayaklar altına alan diktatörlükleri temsil eden çeşitli rejimlerde her ikisinin de çok farklı uygulamaları olagelmiştir. Ama bunların arasında bir tanesi hiçbir biçimde savunulabilir bir nitelik taşımamaktadır: Yargının, yürütmenin bütünüyle nezaret ve vesayetine teslim edilmesi, hele hele bu yürütme bütünüyle tek bir kişinin emrine amade kılınmışsa demokrasi iddiası olan hiçbir rejimde meşru görülemez. Yargıtay kendi bağımsızlığına müdahale anlamına gelen bu uygulamaya karşı çıkmadığı gibi bir de birimlere katılımı zorunlu tutan emirnameler yolluyor. Barolar Birliği, üyelerinin büyük çoğunluğunu kapsayan haklı tavır alışa sırtını dönüp “diyalog” kisvesi altında istibdadın önüne boynunu uzatıyor. Tüm bu yüz kızartıcı tutumlar karşısında yargının, yürütmenin emrine girmesine karşı çıkmanın bayrağı baroların elindedir. Barolar onurlu biçimde, bugün Türkiye’de uygulanmakta olan istibdad rejiminin yargı üzerindeki sultasına başkaldırmıştır! Bu mücadeleleri haklıdır ve bu karakteri ile istibdad düzenine bir meydan okumadır.
Ankara Barosu yönetimi, açıklamasında, artık hayatta olmayan bir Fransız Marksist sosyolog ve filozofuna atıfla, mekânın toplumsal ilişkilerin yeniden üretildiği alan olduğunu hatırlatıyor. Doğrudur. Ve tam da bu yüzden barolar adli yıl açılış töreninin yapılacağı gün alternatif bir mekânı ziyaret edeceklerse o alternatif mekânın da başka türden toplumsal ilişkilerin yeniden üretildiği bir mekân olacağını unutmamalıdırlar. Ankara Barosu yönetimi açıklamasında kendilerinin o gün Anıtkabir’i ziyaret edeceklerini belirtiyor.
Biz onlara başka bir mekân öneriyoruz: 16 Mart 1920’de ülkenin başkenti İstanbul’un emperyalizmin askeri güçlerince işgali sırasında emperyalistlerin silahlı bir baskın ile kapattığı İstanbul Meclisi Mebusanı yerine 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi’nin tarihi binasını ziyaret etmelidir barolar! Bu meclis modern Türkiye tarihinin ilk Kurucu Meclisi’dir. Neden Kurucu Meclistir? Çünkü saltanatı yıkmış yerine, sınırları ve sınıfları ne olursa olsun bir cumhuriyet kurmuştur.
Bu meclis, modern tarihin en büyük iki devriminden biri olan 1789 Fransız devriminin Konvansiyon meclisinin benimsediği modelle, yürütmeyi bütünüyle yasamaya tabi kılan bir güçler birliği rejimiyle Türkiye tarihinin en demokratik meclislerinden biri olmuştur.
Bu meclis, içinde tek bir siyasi akımın, yani Kemalizmin değil, saltanat karşıtı İslamcısından sosyalist hareketlere kadar çok geniş bir siyasi yelpazeyi kapsayan, her milletten ve memleketten insanın içinde yer aldığı bir ortak mücadeleyi yürütmüştür. Cumhurbaşkanının atadığı, seçilmiş belediye başkanlarının İçişleri Bakanının emriyle görevden alındığı bugünün istibdad Türkiyesi’nden farklı olarak tüm bakanları kendi içinden oylama ile seçen ve meclis hükümeti ile yürütme görevini ifa eden bir meclistir. İçinden Kürt milletvekillerini atmaya çalışan değil, Kürt milletvekillerinin temellerini attığı bir meclistir. Nesnel görevleri bakımından modern Türkiye tarihinin en anti-emperyalist ve en devrimci meclisidir. Ve modern tarihin Fransız devriminin yanı sıra öteki büyük devrimi olan Rusya Ekim devrimiyle el ele, ittifak içinde, onun desteğiyle bu büyük mücadeleyi kazanmıştır.
Barolar! Beştepe’ye gitmiyorsunuz. İsyanınızı saygıyla karşılıyoruz! O gün Kurucu Meclis’i ziyaret edin! 20. ve 21. yüzyıl Türkiyesi’ni yaratan mekânda istibdada karşı bir kez daha mücadele sesini yükseltin!
Bu yeni mücadele de, istibdadın kan kaybından ölüme terk ettiği zincirli meclis sayesinde ve onun içinde değil, yine bir yeni Kurucu Meclis, zincirsiz, özgür ve egemen bir Kurucu Meclis aracılığıyla kazanılacaktır.
Devrimci İşçi Partisi