20. yüzyıl sosyalizminin son kalesini savunalım! Ayrıcalıklara karşı savaşarak ve halkla yeniden bütünleşerek savunalım!
Küba’da 11 Temmuz 2021’de cereyan eden olaylar artık herkes tarafından bilinmektedir ve tekrarlanmasına gerek yoktur. Ülke genelinde çok sayıda şehirde daha önce eşi hemen hemen görülmemiş biçimde patlak veren protesto dalgalarının, her biri ayrı düşünülmesi gereken üç dizi talebi vardı: yaşanan korkunç ekonomik kriz ve sağlık sisteminin içinde bulunduğu acil durum ile ilgili talepler; ifade, gösteri ve örgütlenme özgürlükleri ile ilgili talepler; bazı protestocuların “diktatörlük” olarak tanımladığı sistemin alaşağı edilmesine yönelik olanlar. Bu son talebe, Küba devriminin meşhur “ya vatan ya ölüm!” sloganına alternatif olarak tasarlanan, “hem vatan hem yaşam!” sloganları da eşlik etmekteydi.
Bu taleplerin hepsinin koşulsuz biçimde desteklenmesi veya, tersine, topyekûn reddedilmesi ve karşı devrimci olarak lanetlenmesi mümkün değildir.
Halka saldırarak kurtçukları mutlu etmeyin! Halkın dertlerine kulak verin ve onlarla kucaklaşın!
Küba devletinin yaşanan olayların tümüyle “paralı askerlere” ve “ABD’deki Kübalı mafyasına” (devrimci Kübalıların hep kullandığı ifadeyle: Miami’nin kurtçuklarına) bağlanması yersizdir. Küba başkanı Miguel Diaz-Canel’in yaptığı tam olarak budur. Bu tavrın olayların ilk gününde, ciddi bir inceleme fırsatı olmadan benimsenmesi özellikle hatalıdır. Eğer Küba hükümeti bu “paralı askerleri” hemen belirleyebilme yeteneğine sahipse, neden bu suçlu hainlere karşı olaylar başlamadan evvel önleyici bir tedbir almamıştır?
Bunların ötesinde ve daha da önemli olarak, öne sürülen farklı talepler sanki tek bir programın parçası gibi ele alınamaz. Küba’nın 1990’larda Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’daki işçi devletlerinin çöküşünün hemen ardından gelen “Olağanüstü Dönem” sonrasındaki en derin ekonomik krizini yaşadığı gün gibi açıktır. Bu nedenle, halkın bir kesimi ekmek, ilaç ve elektrik talep ettiğinde, hükümet bunlara kulak vermelidir ve bu insanları “paralı askerlerle” karıştırmamalıdır. Bu kafa karışıklığını yaratmak, halkı bu “paralı askerlerin” yanına itmenin en iyi yoludur. Aynı şey “özgürlük” talepleri için de geçerlidir. Halk kendini özgürce ifade edemezse, dertlerinin üstesinden gelemez. Dolayısıyla, Diaz-Canel’in yapmış olduğu gibi, dertlerini ifade edenleri adam akıllı dinlemeden halkın diğer bir kesimini onların üstüne sürmek, en ufak bir itirazda bir iç savaşı tetiklemek anlamına gelir.
Sosyalistlerin işçi devletini savunma görevi gözden kaçırılmamalı!
Başka ülkelerdeki sosyalistlerin kendilerini hemen “halkın” yanında konumlandırmaları ise çok daha yersizdir. İçinde bulunduğumuz yıl, Lenin, Trotskiy ve Bolşeviklerin kurduğu halkların devasa federasyonu, modern tarihte bugüne kadarki en hakiki işçi devrimi olan 1917 Ekim devriminin çocuğu olan Sovyetler Birliği’nin çözülüş ve çöküşünün 30. yıldönümü. Sovyetler Birliği’nin çöküşü dünya-tarihsel bir olaydır. Bu, dünya çapında siyasetin çehresini ve anatomisini tümden değiştirmiş ve sosyalist hareket içinde derin bir krize neden olmuştur. Sosyalistler bu süreçte yaptıkları hataların sonuçlarını değerlendirmez ve tekrarlarlarsa, bu affedilmez bir hata olur.
“Halk” siyasi bir aktör değildir. Üstelik heterojen bir toplumsal oluşumdur. “Halkın” bir kısmının eylemlerinin nasıl sonuçlanacağı, halkı kimin yönlendirdiğine bağlıdır. Uzak bir ülkedeki bir sosyal patlamanın ilk gününde, bürokratik olarak deforme ya da yozlaşmış dahi olsa bir işçi devletinde olaylar daha yeni gerçekleşirken, o hareket lehinde tek taraflı ve mutlak bir konum benimsemek olacak iş değildir.
Pazartesi akşamı uluslararası kanallarda “Küba demokrasi hareketinin temsilcileri” canlı yayına çıkarıldı. Bunlar karşı devrimci Küba diasporası tarafının konuşmacılarıydı. Bu propaganda günden güne şiddetlenecektir. Joseph Biden daha şimdiden Küba halkının “temel ve evrensel haklarını” kullanmalarının avukatlığına soyunmuştur. Ondan aynı ifadeyi Kolombiya konusunda duymuyoruz, tam da Kolombiya halkının “temel ve evrensel” haklarını kullanması sürecinde Nisan sonundan beri zalim ESMAD polisi ve paramiliter güçler tarafından yüze yakın insan öldürülmüşken. Eğer Biden Küba halkına yardım etmek istiyorsa, altmış yıldır süregelen ambargoyu kaldırsın. Aksi halde kendisinin, olaylara hemen müdahil olan, Küba halkının doğal hakları olan özgürlük (“#libertad”) için bir araya geldikleri yolunda tvit atan, “Amerika özgür ve demokratik Küba’nın yanındadır” diyen faşist Trump’ın eski yardımcısı Michael Pence’ten farkının olmadığı ortaya çıkacaktır. Biz “özgür ve demokratik” Küba’nın ABD egemen sınıfları için ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Karayipler’de Küba’nın komşusu olan Haiti’ye bir göz atın, siz de göreceksiniz!
Kapitalist restorasyon tehlikesi gözardı edilirse, sosyalist hareket 20. yüzyıl sosyalizminin savunulmaya değer son kalesini koruma yolundaki öncelikli vazifesinde sınıfta kalmış olacaktır.
“Diktatörlüğe” saldıranlarla aynı tarafta olmayın!
“Küba demokrasi hareketinin” temsilcileri “diktatörlüğün” düşüşünü talep etmektedir. Burada kastettikleri siyasi demokrasiye geçilmesi değildir. Düşmesini istedikleri “diktatörlük”, proletaryanın diktatörlüğüdür! Fidel ve Che’nin önderliğinde Küba’nın sermayenin hâkimiyetini ilga eden bir işçi devleti olduğunu reddedenlere diyecek sözümüz yoktur! O günlerin geride kaldığını, kapitalist restorasyonun çoktan kazandığını, yani restorasyon sürecinin tamamlanmış olduğunu söyleyenlerden ise kanıt talep ediyoruz.
İşte tam da tohumları son on yılda atılan ama daha tamamlanmamış bu kapitalist restorasyona karşı savaşmamız gerekiyor. İşçi devletini savunma doğrultusunda her şeyden daha öncelikli olan bir irade göstermezseniz bunu başaramazsınız.
Küba işçi devletini savunalım!
Küba ekonomisini altmış yıldır nefessiz bırakan ABD ambargosuna son verilmesi için mücadeleye!
Küba’da işçi devleti çerçevesinde işçi demokrasisi!
Sorunları ve hakları için gösterilere katılanlar hemen serbest bırakılsın!
Halka kulak verin! Ülkenin her yerinde halkın katılımına açık yerel tartışmalar organize edilsin!
Büyük eşitsizliklere, gıda ve ilaçta kıtlığa neden olan piyasa reformları ve özelleştirmeler geri alınsın!
Bürokratik ayrıcalıklara ve artan piyasa eşitsizliğine karşı mücadeleye!
Küba’da kapitalist restorasyona karşı, işçi demokrasisi uğruna mücadeleye!