Burjuvazi kadar enternasyonalist olamamak
Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmasınıın bir boyutu var ki, Türkiye’nin sosyalistlerine, eğer hayattan öğrenmek istiyorlarsa, çok şey öğretebilir. Erdoğan daha konuşmasının başında, Türkiye’nin 81 ilinde yaşayan halka ve dünyanın her yerindeki Türklere hitap ettikten hemen sonra şöyle diyor:
“Gözlerini Türkiye’ye çevirmiş, Türkiye’den gelecek haberleri büyük bir heyecanla takip eden, Bağdat, Şam, Beyrut, Kahire, Tunus, Saraybosna, Üsküp, Bakü, Lefkoşe ve diğer tüm dost ve kardeş ülke başkentlerini, halklarını buradan muhabbetle selamlıyorum.”
Burada muazzam önemli bir ders var. Bakın listeye, bunların hepsi Müslüman ülkelerin başkenti. Olmayanların da (Lefkoşa, Saraybosna, Üsküp vb.) önemli bir Müslüman nüfusu var. İster yeni Osmanlıcılık deyin, ister başka şey, Erdoğan İslam enternasyonalizmi yapıyor. Türkiye bir seçim yapmış, o bu ülkelerin ve benzerlerinin halklarına müjde veriyor.
“Marksist”lerimiz hâlâ yurtseverlikle oyalansınlar bakalım. Politika çoktan sınırları aşmış durumda. İç politika ile dış politika bütünüyle iç içe girmiş durumda. Türkiye’nin sosyalistleri ise hâlâ “cumhuriyetin kazanımları” ile uğraşıyorlar.
Üstelik, İslam dünyasındaki sarsıntıların ve Erdoğan’ın bu politikasının ardındaki dinamikleri hâlâ yanlış okumakta direnerek. Arap devrimine önce “Amerika’nın dizaynı” dediler. Bu yorum o kadar zorlandı ki, şimdi şöyle diyorlar: Arap dünyasındaki sarsıntıdan yararlanarak ABD kendi “ılımlı İslam” projesini yerleştirmek istiyor. Yani Arap devrimini ABD kışkırtmadı, halk kendi ayaklandı, bunu artık kabul ediyorlar. Ama şimdi de ABD’nin İslamcılara oynadığını ileri sürüyorlar.
Bütünüyle yanlış. ABD, İslamcıların iktidara gelmesinden korkuyor. Bu yüzden onları iktidardan uzak tutmaya, tutamazsa evcilleştirmeye, emperyalist dünya düzeniyle uyumlu hale getirmeye, bir hareketin bütününü kazanamadığında onu bölmeye, kendine yakın kanatların iktidara yükselmesine çaba gösteriyor. Hepsi bu. ABD savunma içinde. Hayatın gerçeği karşısında yapabileceğinin en iyisini yapmaya çalışıyor. Emperyalizm kadir-i mutlak değil. Kendisi bunu biliyor da halka onu kadir-i mutlak göstermekten çekinmeyen “solcu”lar bilmiyor!
Bu söylenenin bir başka önemli boyutu Erdoğan’la ilgili. ABD şimdi bir yandan Erdoğan’ı İsrail’le barıştırmaya çalışırken, bir yandan da AKP’yi Arap devrimlerinin İslamcı kanadına örnek olarak gösteriyor. Erdoğan’ın kendisini de yukarıda sözü edilen evcilleştirme, uysallaştırma operasyonunda bir koz olarak oynuyor. Hele son seçimlerde bir süre daha Erdoğan’la yaşamak zorunda olduğunu görünce, yine hayatın gerçeğinden kendisi için mümkün olan en iyiyi çıkarmaya çalışıyor.
Erdoğan’a gelince, bu İslam enternasyonalizmi ile bütün bölgede lider olmak ve böylece Türkiye burjuvazisi adına emperyalizmle pazarlık ederek daha fazla pay almak istiyor. Manevralar yapıyor. Brezilya ile birlikte İran’a oynuyor, ABD ile birlikte Suriye’ye çengel atıyor, İsrail’e efeleniyor, ama perde arkasında anlaşıyor. Hepsi bölgede söz sahibi olmak, Arap zenginliğinden pay almak için.
En büyük manevrası da Arap devrimine sahip çıkar gibi yapıp Obama ile birlikte “düzenli geçiş” sağlamak, yani devrimleri durdurmak, zararsız sınırlar içine çekmek. Gerçek gazetesi bunu ilk günden beri, kanıtlarıyla birlikte teşhir ediyor.
Devrimci İşçi Partisi, Arap devrimini ilk günden beri Türkiye hareketinin dikkatine sunarak, ABD ve Türkiye devletlerini teşhir ederek, uluslararası dayanışma çağrısı yaparak AKP’nin bölge politikasına tutarlı biçimde karşı çıkan tek sosyalist odak olmuştur. Daha ileri gidelim: DİP, Sovyetler Birliği’nin çöküşünün iktidar boşluğu yarattığı, nüfusunun çoğunluğu ya da bir bölümü Müslüman coğrafya, yani Balkanlar-Ortadoğu-Orta Asya (Kafkasya) üçgeni için politikası olan tek sosyalist partidir. Erdoğan’dan farkımız şudur: Biz sadece Müslümanları değil, bütün halklardan işçileri, emekçileri, ezilenleri birleşmek için çalışıyoruz.
Burjuvaziden daha fazla enternasyonalist olamayan geleceği kucaklayamaz.