Yetti artık, hayır!

Vaktiyle bir torba yasa çıkaran hükümet, bu yasaya esnek çalışmaya ilişkin düzenlemeleri de eklemişti ve emekçilerin gösterdiği büyük tepki nedeniyle bu düzenlemeler torba yasadan çıkarılmıştı. Lakin birkaç gazetede yer alan son haberlere göre hükümet, esnek çalışmaya ilişkin yeni bir taslak hazırladı ve bu taslakla çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, uzaktan çalışma, iş paylaşımı ve esnek zamanlı çalışma gibi uygulamalar çalışma yaşamına getirilecek. Aslına bakılırsa bu yeni bir şey değil ve 90’lı yıllardan sonra özellikle büyük firmalar tarafından fiili olarak yavaş yavaş uygulamaya sokulmuştu zaten. Hatta 2003 yılında İş Kanunu’nda birtakım değişiklikler yapılarak esnek istihdam modeli yaygınlaştırılmaya başlanmıştı. ‘Egemen sınıfların sesi’ olması dolayısıyla hükümetin ‘doğal olarak’ yaptığı şey de, uluslararası ve ulusal sermayenin esnek çalışma düzenine olan ihtiyacının yasal zeminini oluşturmaktan başka bir şey değil elbette.

Uzun uzun esnek çalışmanın ne olduğunu anlatmaya gerek yok. Zira kimi sermaye sözcülerinin yok “işçiler de bunu istiyor”, yok “trafiği de azaltıyor” türünden, beyinden değil de omurilik soğanından çıktığı apaçık belli olan sabuklamalarına kanmayanlar için bunun anlamı bellidir. Sistemin sermaye sahipleri açısından düzgün işlemesi için sermaye birikimi sürecinin de sağlıklı işlemesi gerekir ve bu, çoğu durumda işçi ve emekçilerin kimi haklarının ellerinden alınmasını gerektirir. Sonuç çok açıktır: Esnek çalışma modeli; daha düşük ücretler, örgütlü emeğin çökertilmesi ve tasfiyesi, kısmi sosyal hakların kısıtlanması, sosyal güvencesizlik, taşeronlaşma gibi işçi ve emekçilerin aleyhine ve elbette ki sermaye sahiplerinin selameti için olan bir uygulamadır.

Burada karşımıza çıkan şey şudur: İş, yani çalışma, burjuva toplumunda emekçiler açısından var olmanın temel karşılığıdır. Bu nedenle örneğin Tekel işçilerinin iş talepleri haklı ve yerindeydi. Esnek çalışma koşullarının yaygınlaşması ve üretimde tek kural haline gelmesi, çoğu emekçinin düzenli çalışma ve gelir elde etme hakkını da ortadan kaldırmak demektir. Yani burjuvazi, var olma hakkını da emekçilerin ellerinden bütünüyle almaya hazırlanmaktadır. Anlaşılacağı üzere gerek egemen sınıflar gerekse işçi ve emekçiler açısından mesele gayet basittir.

Tam da burada vurgulamak istediğim önemli başka bir nokta daha var ki o da, şimdilerde pek bir “demokrasi” sevdalısı kesilmiş ve “demokratik anayasa” peşinde koşturan liberal ve sol-liberal zevatın bu konuda nasıl bir tavır takınacağıdır. Liberallerin tavrı zaten pek açık ve nettir, bir taraftan demokrasi diye tuttururken diğer taraftan işçi ve emekçilerin haklarını gasp etmek zaten onların kitabında yazanlarla çelişmeyen bir şeydir. Onlar açısından burada bir çelişki yoktur, nihayetinde bahsettiğimiz “burjuva demokrasisidir”. Benim sözüm aslında kendisine sosyalist diyenleredir. Hayek bile “Ekonomik çıkarlar zarara uğrayacaksa demokrasi bir tarafa bırakılabilir.” diyebilecek kadar samimiyken, sosyalistler işçi ve emekçilerin çıkarları konusunda nasıl bu kadar sessiz kalıp kendilerini bir burjuva demokrasisinin peşine takabiliyorlar merak ediyorum. Bir taraftan demokrasi naraları atılırken diğer taraftan esnek çalışma koşullarının emekçilere dayatılmasını burjuva demokrasisi içinde açıklamak mümkün ama, bir sosyalist bunu kendisine nasıl açıklayabilir acaba?

Ne dersiniz? “Yetmez ama evet” saçmalığından “Yetti artık hayır” gerçekliğine geçmek için daha başımıza nelerin gelmesi gerekiyor? Yoksa esnek çalışmaya ilişkin uygulamaları sosyalistler de tıpkı liberaller gibi bir tür trafik düzenlemesi filan mı zannediyor acaba?

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2012 tarihli 28. sayısında yayınlanmıştır.