Myanmar’da darbeye karşı, halk sokaklardan geri çekilmiyor
Myanmar’da 1 Şubat’ta gerçekleştirilen askeri darbeye karşı çok ciddi bir halk direnişi yaşanıyor. 1948 yılında bağımsızlığını kazanan Myanmar, 1962 yılında ordunun bir darbeyle iktidarı ele geçirmesinden sonra 2011 yılına kadar çeşitli biçimler altında askeri vesayetle yönetildi. 2008 yılında yapılan anayasa değişikliğinden sonra ise 2011 yılından itibaren yine ordunun gölgesi altında kontrollü bir geçiş yaşanıyordu. Ordunun gölgesinde diyoruz çünkü ordu kurdurduğu kukla partiler aracılığıyla başkan yardımcılığı, milli savunma ve içişleri bakanlığı gibi stratejik öneme sahip bakanlıkları ve parlamentodaki milletvekillerinin %25’ini elinde bulunduruyor. 2015 yılında %86 oy oranı ile seçimi kazanan Ulusal Demokrasi Birliği Partisi ve emperyalist Batı’nın Nobel Barış Ödülü ile parlatmış olduğu lideri Aung San Suu Kyi, Kasım 2020’de yapılan seçimi de %82 oyla kazandı. Ordu ise seçimin hileli olduğunu iddia ederek hükümetten parlamentonun açılmasını ertelemesini talep etti. 1 Şubat günü parlamentonun ordunun bu baskısı altında açılması beklenirken, ordu yönetime el koyduğunu ve bir yıl süreyle olağanüstü hâl ilân ettiğini açıkladı.
Ordunun yönetime el koyduğunu açıklamasının ardından da Myanmar kitle gösterileri ile sarsılıyor. Sağlık emekçilerinden başlayan ve 100’den fazla hastaneye yayılan eylemler kısa sürede üniversitelerin, liselerin, çok çeşitli devlet kurumlarının çalışanlarının örgütlediği grevlere dönüştü. Eylemleri bastırmak, farklı kesimlerin birbiriyle iletişim halinde bir araya gelmesini engellemek için darbe yönetimi, ülke genelinde interneti kesti. Sokaklarda gösterilere karşı şiddet uyguladı ama emekçi halk yine de sokaklardan geri çekilmiyor. Sokağa çıkma yasağına ve 5 kişiden fazla insanın yan yana gelmesinin yasaklanmasına rağmen meydanların dolduğu Myanmar’da üç kişinin eylemler sırasında yaşamını yitirmesi halkın öfkesini arttırdı. 22 Şubat’ta darbeye karşı büyük bir grev başladı. Greve, daha önce ülke çapına yayılan, iktidarın ancak binlerce insanı katlederek bastırabildiği, 8.8.1988 tarihinde başladığı için “8888 Ayaklanması” adını alan ayaklanmaya ithafen “2222 Ayaklanması” adı verildi. Halk, askeri yönetimin geri çekilmesini, bugüne kadar tutuklanan 600’den fazla siyasi mahkûmun serbest bırakılmasını ve öldürülen üç kişinin sorumlularının yargılanmasını talep ediyor. Üç haftadır devam eden eylemlere karşı son günlerde darbe yanlılarının bıçak, sopa ve benzeri silahlarla saldırması halkın karşı karşıya kaldığı tehlikeleri arttırıyor.
Dün, Müslüman düşmanlığı ve şovenizm temelinde birleşen, uyuşturucu tekelleri ile kurulan gizli ticarete ortak olan ordu ve hükümet, bugün kendi arasındaki çelişkilerin ve emperyalizmin Çin’i kuşatma hamlelerinin etkisi ile karşı karşıya gelmiş durumda. ABD, ordunun Çin’den uzaklaşması için son dönemde bu kurumla diyaloğunu geliştirmeye çalışıyordu. Ama şimdi darbeyi, diğer emperyalist ülkeler korosu ile birlikte kınıyor. Darbenin anlamını değerlendirirken bunu da göz önüne almak gerekir.
Myanmar işçi sınıfı ve emekçileri açısından ise sorun, bağımsız bir işçi sınıfı önderliğinin yokluğunda düğümleniyor. Darbeye karşı mücadeleye bugün, şovenist ve Müslüman düşmanı bir odak önderlik ediyor. Oysa emperyalist şirketler için bir ucuz işgücü cenneti konumundaki Myanmar çok ciddi bir işçi sınıfı örgütlülüğü potansiyeli taşıyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2021 tarihli 138. sayısında yayınlanmıştır.