Kıbrıs’ta “Manisa vakası”
Son dönemin sloganı belli: Türkiye’de olan her şey Kıbrıs’ta da olacak!
Türkiye kış saatine geçmedi diye işgal topraklarında da geçilmedi. “Kış saati”nde zifiri karanlıkta taş ocakları burjuvazisinin viran ettiği yollarda bir okul servisi kaza yaptı. Çocuklarımız öldü.
Türkiye koca bir şantiyeye dönmüş, KKTC denilen ucubenin de aşağı kalır tarafı yok. Dağlar oyum oyum oyuluyor. “Rum’a bir çakıl taşı vermeyeceğiz” diyen sömürgeci zihniyet Kıbrıs’ın bütün dağlarını çakıla dönüştürüyor.
Türkiye’nin inşaatçıları ne ise Kıbrıs’ın taş ocağı burjuvazisi de o! Kıbrıs’ta yine bir işçi inşaattan düştü, hayat mücadelesi veriyor. Türkiye’de ne oluyorsa Kıbrıs’ta da o olacak!
Bir süre önce Manisa’da yüzlerce asker tavuktan zehirlenmişti. Şimdi de Kıbrıs’ta zehirlendi.
Daha önce yazdığımız yazılarda Manisa’daki vakayı hem doğrudan hem dolaylı olarak ele aldık.
Bir yazımızda şöyle demişiz:
“Biz generalleri sevmeyiz...
Zart zurt darbe yapan generalleri hiç sevmeyiz...
Onlar da bizi sevmez zaten...
Misal 1917’de Rusya’da Şubat Devrimi’nde Çar devrilince subaylar sokağa çıkmaya korkuyordu...
Çünkü halk yakaladığının apoletlerini söküyordu...
Ne varsa erlerde ve düşük rütbeli subaylarda var. Toplumu sardı mı bir sınıf mücadelesi kasırgası erler kızıl bayrağı çekerler...
Severiz biz erleri...
Onlar bozuk tavuktan zehirlenir, generaller zehirlenmez...
Erler son kullanım tarihi geçmiş konserve yer, general yemez...
Erlerin nöbet tuttuğu kulübeye yıldırım düşer, generaller de “oğlunuz şehit oldu” diye aile ziyaretine gider...
Erler dayak yer, generaller dayak atar...”
Türkiye’de ne oluyorsa Kıbrıs’ta da aynısı oluyor! Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın yaptığı açıklamaya ve Lefkoşa Burhan Nalbantoğlu Hastanesi’nin başhekimi dr. Bülent Dizdarlı’nın verdiği bilgiye göre 164 asker zehirlenme şüphesi ile ayakta tedavi gördükten sonra taburcu oldu.
Manisa’da ve Türkiye’deki diğer zehirlenme vakalarında yaşanan şey, “Türkiye sevdası”, Türkiye’yi “bir anonim şirket gibi yönetmek” olanların Türk ulusunu içine düşürdükleri durumun bir karikatürüydü. Türkiye bir anonim şirket gibi yönetilirse, askeri de emperyalizmin taşeronu olur, ordu mutfağına da taşeron şirket girer.
Kıbrıs’ta yaşanan ise Türk ulusunun yaşadığı krizin Kıbrıs’a taşmasıdır.
Kızıl Ordu başkomutanı Lev Davidoviç Trotskiy’nin kelimeleriyle söylersek, “hiç bir derin ulusal kriz de belli bir dereceye vardığında orduya sirayet etmemezlik edemez.” Eklemek gerekiyor: Hiç bir derin ulusal kriz de belli bir dereceye vardığında sömürgelere sirayet etmemezlik edemez!
Bir süredir “FETÖ” operasyonu adı altında Kıbrıs’a derinlemesine sirayet eden Türk burjuvazisinin iç savaşına ordu içindeki “ulusal kriz” de ekleniyor.
1876 darbesinden bugüne Türkiye’de gerçekleşen bütün darbeler Kıbrıs tarihine doğrudan yön vermiştir. Yalnızca darbeler ve her türden gericilik değil, yükselen mücadeleler de Kıbrıs’ta karşılık bulmuştur.
Düne kadar hamasi nutuklarda “et ve tırnak gibiyiz” diyordu Türk sömürgeciliği ve onun yerli işbirlikçileri. Bundan sonra “midemiz de bir”, diyebilirler. “Manisa ile birlikte zehirlenmişiz...”
Bu yazı Kıbrıs’ın Afrika gazetesinde 14 Eylül 2017 tarihinde yayınlanmıştır.