DİP’in 25 Eylül referandumuna ilişkin tutumu

Kürt halkının eşitliğine ve özgürlüğüne evet!

Emperyalist, Siyonist, sömürgeci himayeye ve Barzanistan’a hayır!

Türkiye Ortadoğu’da ABD ve NATO’nun en büyük mevzisi iken, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, İncirlik üssünün kapatılmasını savunmadan, Kürtlere anti-emperyalizm dersi vermek ikiyüzlülüktür! Mavi Marmara katliamından sonra bile İsrail’le ticaret hacmi katlanmışken, AKP iktidarı iki devletli çözüm adı altında Arap dünyası ve Müslüman halklar nezdinde korsan Siyonist oluşum İsrail’e meşruiyet sağlamak için çırpınırken, Türkiye ve İsrail arasındaki ittifakın sona ermesini, kesilmesini savunmadan Barzani taraftarlarının İsrail’e sempatisini ve İsrail’in Barzanistan’a verdiği desteği gündeme getirmek ikiyüzlülüktür!

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin 25 Eylül’de gerçekleştirdiği referandum öncesinde bir bildiri yayınlayarak işçi sınıfının ve ezilen halkların açısından nasıl bir tutum izlenmesi gerektiğini ortaya koydu. Kamuoyu Barzanici ve milliyetçi-şovenist kamplara bölünmüşken DİP işçi sınıfının bağımsız siyasetini öne çıkardı.

Neden Kürt halkının eşitliğini ve özgürlüğünü savunuyoruz?

Çünkü Türk, Arap ve Fars halkları gibi Kürt halkının da hakları vardır. Bu haklar diğer halkların haklarından ne eksik ne de fazladır. Kürtlerin mevcut durumda kendilerine ait bir devletleri olmaması, yaşadıkları toprakların yeraltı ve yerüstü zenginlikleri üzerinde özgürce tasarrufta bulunamamaları açık bir eşitsizlik yaratmaktadır. Açıkça Kürt halkı Türk, Fars ve Arap halkları kadar özgür değildir. Kürt halkının eşit ve özgür olmasının Türk, Arap ve Fars emekçilerine zararı yoktur. Tam tersi Kürt halkı üzerinde kurulan boyunduruk Türkiye, Suriye ve Irak’ta emekçi sınıfların sömürgeci burjuvazi ile yaşadığı sınıfsal çelişkileri örtmekte, emekçi sınıfları birlik halinde burjuvaziye karşı mücadele etmekten alıkoymaktadır. Yani Kürtlerin esareti Türk, Arap ve Fars emekçi halklarının da esareti anlamına gelmektedir.

Neden Barzanistan’a karşıyız?  

Barzani önderliği Kürt halkının eşitliği ve özgürlüğü için değil, kendisinin ve aşiretinin ayrıcalıklarını koruyup geliştirmek için çabalamaktadır. Barzani, başkanı olduğu Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde serbest seçimleri engellemekte, Kürt muhalefetini bastırmakta ve gayri meşru biçimde yönetimi gasp etmektedir. Barzani ve aşiretleri elde ettiği ayrıcalıklara ABD emperyalizmi, İsrail Siyonizmi ve Türkiye’nin sömürgeci sermayesi ile işbirliği içinde ulaşmıştır. Bu uğurda sayısız kereler kendi halkına ihanet etmiş, emperyalizmin diğer halklara karşı işlediği suçlara da ortak olmuştur. Dolayısıyla Barzani bağımsız bir Kürdistan’ın peşinde değildir. Ayrıcalıklarını emperyalizmin, Siyonizmin ve Türkiye sömürgeci sermayesinin himayesinde korumak istemektedir. Barzani’nin yolu Kürt halkına hürriyet değil bağımlılık vaat etmektedir.

Ayrıca Barzanistan’a himaye eden güçler Türk, Arap ve Fars halklarına da düşmandır. Barzanistan Kürt halkının değil, bu güçlerin mevzisi olacaktır. Kürt halkının hürriyeti tüm Ortadoğu’da devrime ve halkların özgürlüğüne katkı sağlayacakken himaye edilmiş bir Barzanistan karşı-devrimci bir merkez işlevi görecektir.

Anti-emperyalizm ve enternasyonalizmin bölünmez bütünlüğü!

Kürt halkının yıllarca verdiği mücadele Kürtlerin var olduğunu ve hakları olduğunu tüm dünyaya duyurdu. Bu yüzden Kürt halkına baskı yapmak isteyen şovenistler ve sömürgeciler Kürtlerin hakları yoktur demiyor, diyemiyor. Onun yerine Kürt burjuva ve toprak sahibi sınıfların emperyalizm ve Siyonizmle olan ilişkilerini gerekçe gösteriyorlar. Bu ikiyüzlülüktür!

Türkiye Ortadoğu’da ABD ve NATO’nun en büyük mevzisi iken, Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, İncirlik üssünün kapatılmasını savunmadan, Kürtlere anti-emperyalizm dersi vermek ikiyüzlülüktür! Mavi Marmara katliamından sonra bile İsrail’le ticaret hacmi katlanmışken, AKP iktidarı iki devletli çözüm adı altında Arap dünyası ve Müslüman halklar nezdinde korsan Siyonist oluşum İsrail’e meşruiyet sağlamak için çırpınırken, Türkiye ve İsrail arasındaki ittifakın sona ermesini savunmadan Barzani taraftarlarının İsrail’e sempatisini ve İsrail’in Barzanistan’a verdiği desteği gündeme getirmek ikiyüzlülüktür!

Devrimci İşçi Partisi, anti-emperyalizmi konu Kürtlere geldiğinde hatırlayanlardan değildir. Türkiye’nin en tutarlı, kararlı ve uzlaşmaz anti-emperyalist ve anti-Siyonist partisidir. Elbette ki DİP, Barzani’nin emperyalist ve Siyonist yanlısı politikasına da tamamen karşıdır. Ancak emperyalizmle ittifaklarına ortak istemeyen ikiyüzlü şovenistlere karşıt olarak DİP, Kürt halkını anti-emperyalist mücadeleye katmak için çabalamaktadır. Ancak özgür halkların birliği, emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadeleyi güçlendirebilir.

Gelişmeler DİP’in tutumunu doğrulamıştır

DİP, en başından yayınladığı bildiride “Türkiye’nin ve diğer bölge devletlerinin askeri müdahalede bulunmasına ve Kürt halkına yönelik ambargoya hayır!” demiştir ve bu tutumunu sürdürecektir.  Barzani’nin niyeti ne olursa olsun Kürt halkı 25 Eylül’de bağımsızlık yönünde tercihini ortaya koymuştur. Irak, İran ve Türkiye’nin ortak bir tutumla ambargo ve askeri tehdit politikalarını gündeme sokması halklar arasına düşmanlık tohumları ekmektedir. Bu durum öncelikle ABD emperyalizminin lehine olmuştur. Çünkü ABD, Barzani’nin bağımsızlık ilan etmesine cevaz vermeyerek Türkiye, İran ve Irak’ı, bu ülkelerin Barzani’ye askeri bir müdahalede bulunmasına karşı çıkarak da Kürtleri memnun edebilecek bir konuma kavuşmuştur.

Türkiye açısından ikili bir durum vardır. Kısa vadede Kürt politikasının havale edilmiş olduğu TSK’nın çizgisi hâkim gibi gözükmektedir. Sınırda yapılan ve Irak askerleriyle zaman zaman ortak düzenlenen göstermelik askeri manevralar bu doğrultudadır. Habur’a alternatif bir sınır kapısı hazırlıkları, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yapılan uçuşların durdurulması, Erdoğan’ın “ekmek bile bulamazlar” sözüyle ekonomik ambargonun, “bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek askeri müdahalenin lehine siyasi tutum alması, meclisten geçirilen Irak ve Suriye’ye asker gönderme tezkeresi sert bir politik tutuma işaret etmektedir. Ancak bu sert tutumun yavaş yavaş Barzani’yi yeniden Türkiye’nin emperyalist ve Siyonist destekli himayesine doğru çekmeyi hedeflediği görülecektir. Zira AKP’nin bölgedeki mezhepçi politikası, İran etkisini dengeleme çabası, Türk büyük sermayesinin Kürt bölgesindeki yatırımları ve petrol beklentisi emperyalizmle uyumludur ve ana doğrultu bu yöndedir.

Yine de TSK’nın güvenlik hassasiyetleri tatmin edilemezse, Erdoğan ve AKP’nin iç politikadaki sıkışmışlığı milliyetçilik kartının askeri bir gösteri ile birlikte oynanmasını gerektirirse savaş olasılığı da ortadadır. Bu noktada yapılacak bir askeri müdahalenin ilerici hiçbir yanı yoktur. Sömürgeci amaçlarla yapılacaktır. Sonunda emperyalizm ve Siyonizmin pozisyonunu güçlendirmesiyle sonuçlanacaktır. DİP’in tutumu Barzani önderliğine herhangi bir siyasi destek vermeksizin bu tür girişimlerin karşısında olmaya devam edecektir.

Lenin ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı

Sosyal demokratlar, ulusal kaderi tayin etmeyi, dışarıdan, şiddete başvurarak ya da haksız biçimde dönük her türlü çabaya karşı savaşacaklardır. Ne var ki, kendi kaderini tayin özgürlüğü için savaşım vermeyi, hiç duraksamaksızın tanımamız, ulusal kaderi tayin etmeyi amaçlayan her isteği kesinlikle destekleme yüklenimi altına girdiğimiz anlamına gelmez. (V.I. Lenin Programımızda Ulusal Sorun, 1903)

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı (UKKTH) Kürdistan referandumu dolayısıyla yoğun tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmada DİP, Lenin’in pozisyonuna sahip çıkmaktadır. Ancak bugün Lenin’e referans verilerek pek çok çarpıtma ve yalana başvurulmaktadır. Doğruların bir kez daha altının çizilmesi zaruridir.

Barzanistan savunucusu liberaller kendilerine Lenin’i tanık olarak göstermeye yelteniyorlar. Lenin’in UKKTH’yi koşulsuz olarak savunmasını gerekçe gösteriyorlar. Ancak bilinçli olarak Lenin’in “boşanma hakkı”nı koşulsuz olarak savunduğunu söylerken yine Lenin’in bunun her boşanmaya taraftar olacağımız anlamına gelmediğini vurguladığını gizliyorlar. Yani Lenin bugün DİP’in söylediği gibi ne olursa olsun bir ulusun kendi kaderini tayin etme hakkının zor yoluyla engellenmesine karşıdır. Yine Lenin, her durumun somutluğu içinde ele alınmasını, uluslararası proletaryanın çıkarları açısından konuya yaklaşılmasını savunmuştur. DİP de bugün bunu yapmaktadır.

İlginç şekilde Barzanistan savunucusu liberaller ile ulusalcı şovenistlerin buluştuğu bir nokta ise UKKTH’nin ABD Başkanı Wilson’un 1918’te ortaya attığı prensiplerin bir parçası olmasıdır. Bu tamamıyla bir çarpıtmadır. UKKTH Wilson’dan çok önce 1903’te Lenin tarafından Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin programına eklenmiştir. Bolşevikler bu ilkeyi emperyalist savaş döneminde ısrarla savunmuş, Ekim devriminin ardından da iktidarda iken bu ilkeye sahip çıkmış ve uygulamışlardır. Wilson, Lenin’in ezilen halklarla işçi sınıfı arasında emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ittifak kurmayı hedefleyen bu politikasına karşı bir hamle yapmış bu ilkeyi emperyalist çıkarlara uyumlu hale getirmeye ve zararsız kılmaya çalışmıştır.

Barzanici liberaller bu gerçeği çarpıtmaktadır. Çünkü Lenin’i bile emperyalist bir ilkeyi benimsemiş gibi göstererek sosyalistlerin ABD ve İsrail’in çıkarlarını gündeme getirmesini ve buna karşı çıkmasını temelsiz kılmaya çalışmaktadırlar. Milliyetçi şovenler ise UKKTH’yi emperyalistlerin ürünüymüş gibi göstererek sosyalist mücadeleye yabancı bir ilke gibi sunmaktadırlar. Oysa Lenin açıkça bu ilkenin burjuva demokratik bir ilke olduğunu söylemiş ancak burjuvazinin bu ilkeyi hayata geçiremeyeceğini, ezilen halkların özgürlük mücadelesinin proletaryanın sınıf mücadelesiyle birlikte gelişmesinin muhtemel hatta pek çok durumda zorunlu olduğunu vurgulamıştır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2017 tarihli 97. sayısında yayınlanmıştır.