Cezayir: Zombi devlete meydan okumak

cezayir

Aşağıdaki yazı önce RedMed sitesinde yayınlanmak üzere İngilizce olarak kaleme alınmış, daha sonra bir yoldaşımız tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

 

Daha bir hafta önce Gerçek sitemizde yayınlanan Sudan devrimi üzerine olan bir yazımızda (https://gercekgazetesi.net/uluslararasi/sudan-devrimi) bu ülkedeki devrim niteliğindeki gelişmelerin Arap dünyasının geri kalanı üzerindeki olası etkisi üzerine şöyle yazmıştık:

Sudan’da kitlelerin bir zaferi, kısmi kalsa bile, muhtemelen başka Arap ülkelerinde de benzer refleksler doğuracaktır. Tabii etkisi öncelikle zaten kaynamakta olan ülkeler üzerinde olacaktır. Ama hakikatin saati, devrim Arap dünyasının devi Mısır’ın kapısını çaldığında gelecektir. Durum buysa, Arap devrimi tarihe karışmış olmaktan uzaktır.

İki konuda yanılmışız. İlki, etkinin ortaya çıkışı, Sudan’daki kitlelerin zaferini beklemek zorunda değilmiş. İkinci yanıldığımız nokta ise, bu etkinin Irak, Ürdün veya Tunus’un yanı sıra Arap dünyası dışından bir ülke olan İran gibi “kaynamakta olan ülkelerde” değil de, 2011-2013 yılları arasında yaşanan Arap devriminin neredeyse hiç uğramadığı bir ülkede, Cezayir'de ortaya çıkması oldu.

1 Mart’ta, Cuma namazı sonrası yüzlerce kişi, 20 yıldır iktidardaki mevcut devlet başkanı Abdülaziz Buteflika’nın beşinci kez devlet başkanlığına aday olmasını protesto etmek için sloganlarla yürüyüşe geçti ve göz açıp kapayıncaya kadar onbinlerce kişi bu kalabalığa katıldı. Uluslararası burjuva ana akım medya organlarının bildirdiğine göre, yürüyüşler ve protestolar Cumartesi ve Pazar günü yüz binlerce göstericinin katılımıyla devam etti. Gösteriler Pazar günü gecenin geç saatlerine kadar sürdü. Başkent Cezayir'de günün herhangi bir anında gösteri yapmanın yasak olduğu (başkent haricinde, anlaşılan, sadece Çarşamba günleri izin veriliyor) ve en az 20 yıldır herhangi bir gece gösterisi yapılmadığı göz önüne alındığında, gösterilerin olağanüstü karakteri anlaşılabilir.

Zombi kapitalizm, zombi devlet

Arjantin Partido Obrero’dan yoldaşımız Pablo Heller, 2008 yılında Lehman Brothers'ın çöküşünden sonra kapitalist dünyanın ekonomik ve siyasi durumunu incelediği kitaba Zombi Kapitalizm (El Capitalismo zombi) başlığını koymuştu. Öyle anlaşılıyor ki, bu zombi kapitalizmi için en uygun devlet şekli dünyanın emperyalist merkezlerinde değil (onlar da o yolda emin adımlarla ilerleseler de), emperyalizme bağımlı bir ülkede bulunuyor (bu bağımlılık, 1954-1962 yılları arasında sömürgeci Fransa’ya karşı kazanılan kahramanca ve muzaffer bir savaşa ve devrime rağmen mevcut). Cezayir'de meydana gelen devasa gösterilerin dolaysız nedeni aslında şudur: Cezayirliler, 82 yaşındaki mevcut devlet başkanını son birkaç yıldır hiç görmedi. Aslında, o, 2013 yılında kendisini tekerlekli sandalyede yaşamaya mahkum eden bir felç geçirdiğinden beri, nadiren halka açık bir ortamda göründü. Şimdi sağlık sorunları nedeniyle İsviçre’de olduğu söyleniyor; oysa Cezayir yasalarına göre, 18 Nisan’daki seçimlerde aday olabilmesi için son gün olan 3 Mart’a kadar şahsen Anayasa Konseyi’ne başvuru yapması gerekiyordu. Başvurusu, yasaları hiçe sayarak, kampanya sorumlusu menajeri tarafından yapıldı.

Bazı Cezayirlilerin dediği gibi, cumhurbaşkanı belki de ölmüş olabilir! Cezayir, yarı ölü bir başkanı olan bir zombi devlettir!

Sebep, herkes için açık. Yalnızca sömürgecilik karşıtı olmayan, aynı zamanda kır ve kent ekonomisinde radikal mülkiyet biçimlerini hayata geçiren devrimine rağmen, Cezayir, on yıllar süren bir gelişme içinde, başka pek çok Arap ülkesi gibi rantiye bir devlet haline geldi. Yaygın bir yolsuzluk şebekesi, sivil bürokrasi ve yükselen bir burjuva sınıfının yanı sıra, siyasi olarak toplumdaki en güçlü aktör olan subay kadroları arasında da kök saldı. Bunlar, Fransa’ya karşı savaşın ve devrimin öncü örgütü FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi)’yi desteklediler, devrimin zaferinden beridir bu nedenle iktidardalar ( “kanlı on yıl” olarak anılan1990'lı yıllarda, kökten dinci İslamcılara karşı trajik bir iç savaşa rağmen). Savaşın hayatta kalan son kahramanlarından biri olarak Buteflika kitlelere sunmak için uygun bir figürdü (daha doğrusu koalisyon öyle sanıyordu); onun şöhretinin arkasına saklanırlarken, ceplerini doldurmaya devam edeceklerdi. 

Fakat belli ki hesaplarında korkunç bir hata yapmışlar. Yarı ölü devlet başkanının, hâkim sınıfların yönetim sisteminin yumuşak karnı olduğu ortaya çıktı; böylece devletin zombi doğası kendisini kitlelerin gözünde ifşa etti.

Yalnızca devlet sistemi veya rejimi zombi değil; aynı zamanda büyük kitleleri kaynaştırmanın yöntemi olarak da çıkmaza girmiş durumda. Cezayir, komşusu Libya’nın da yaptığı gibi, belli başlı kamu hizmetlerinde devlet desteğini arttırarak kitlelerin tepkisini yatıştırmaktaydı. Ülke, dünya görüşü ve yaşam tarzı açısından, diğer Körfez ülkeleri ile kıyaslanamayacak ölçüde daha moderndir. Bununla birlikte, tüm bunlar, son yıllarda petrol fiyatlarının düşmesiyle sona ermeye başladı. Cezayir ekonomisi korkunç bir kriz içinde. Ekonomik kriz, nüfusun yüzde 50’si gibi muazzam bir bölümünü oluşturan 30 yaşın altındaki gençler arasında, yaygın olarak uyuşturucu kullanımına ve Fransa kıyılarına ulaşıp bir yaşam kurmak için ölümcül kaçma girişimlerinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır. Dolayısıyla bu aynı zamanda Üçüncü Büyük Depresyon’un doğrudan ürünü olan ulusal bir krizdir.

Olasılıklar

Kitle hareketinin olası direngenliğini uzaktan öngöremeyebiliriz. İki kez Cuma günü olan kitle protestoları ardından, 8 Mart Cuma gününe başka bir gösteri hazırlığı yapılıyor. Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile aynı güne denk gelmesi katılımı mutlaka arttıracaktır. Buteflika adaylığını resmen ilan ettiğine göre, yönetici blok içindeki iç çelişkiler onun seçim yarışına girmesini engelleyecek bir çözümün bulunmasını sağlamadığı sürece işlerin kolay durulacağını düşünmüyoruz (Buteflika’nın Anayasa Konseyi’ne şahsen başvurmamış olması iyi bir bahane olabilir). Kitle hareketinin hedefinin, artık, Buteflika’nın ötesinde, bütün bir rejim olduğunu düşünme eğilimindeyiz. Bu, hareketin dinamiklerini besleyecektir ve halkın ayağa kalkışını ayaklanmasını bir devrime dönüştürebilir. Cezayir’in uzun zamandan beridir devrimci Marksizm’e, diğer bir deyişle Dördüncü Enternasyonal’e bağlılık iddiasında olan partilere sahip olduğu unutulmamalıdır. Bu, onlar için de turnusol kâğıdı işlevi görecektir.

Arap dünyasındaki domino etkisi şimdi muhtemelen güçlenecektir. Cezayir'de ve elbette Sudan'da yaşananlardan başka ülkelerin ilham almasını bekleyebiliriz.

Nihayet, kalabalık bir göçmen nüfusun olduğu Fransa'da gösterilerin yaşandığını öğrenmekten büyük mutluluk duyuyoruz; bu insanların çocukları (yani “beur”ler, Kuzey Afrika kökenli diğer Araplarla birlikte Cezayirli göçmenlerin çocukları için, Fransızcada “beurs tabiri kullanılır) olasılıkla mücadelelere büyük çapta katılabilecektir. Bu, Arap devriminin ilk perdesinde (2011-2013) öngördüğümüz, ancak gerçekleşmemesinden ötürü hayal kırıklığına uğradığımız bir şeydi. Aynı zamana denk gelen, en başta Fransa'daki Sarı Yelekliler hareketi ile temsil edilen toplumsal patlama ile denk düşmesi dolayısıyla, daha üst düzeyde bir mücadeleye katkıda bulunabilir. Eğer bu gerçekleşirse, bu gelişme Sarı Yelekliler hareketi için de faydalı olacaktır, çünkü bu hareket çok belirgin biçimde ülkenin beyaz yerli nüfusu ile sınırlanmış durumda.

Son olarak, yakın dönemde konuyla ilgili yazmış olduğumuz bir yazıyı Gerçek sitesi okurlarımıza hatırlatma gereği var mıdır bilmiyoruz (https://gercekgazetesi.net/uluslararasi/2018-dunya-devriminin-ucuncu-dalgasinin-yeniden-yukselis-yili). Cezayir, dönemimizin devrimci karakterinin bir yeniden yükselişine işaret eden ülkelerin saflarına katılmış olmaktadır.