Blitzkrieg!
Hitler’in İkinci Dünya Savaşı’ndaki savaş stratejisine Blitzkrieg ya da Türkçe olarak “yıldırım harbi” adı verildi. Cihan Harbi’nde (1914-1918) siper savaşı yöntemi hâkim doktrindi. Orduların karşı karşıya gelerek siperlerde mevzilenmesine dayanan bu yöntem, birkaç kilometre toprak için çok uzun süren savaşlarla sonuçlanıyor, kâh bir taraf ilerliyor, kâh öteki taraf ilerlerken diğeri geriliyordu. İkinci Dünya Savaşı’nda (1939-1945) Nazilerin stratejisi ise ani saldırılarla düşmanı şaşırtmak, farklı alanlarda farklı silah sistemleriyle kafaları karıştırmak, rakibi ambale ederek nasıl bir savunma uygulaması gerektiğine karar bile verecek zaman bulamadan bozguna uğratmaktı.
Trump yeni dönemine bu stratejiyi uygulayarak başladı. Biz Trump’ın başkanlık görevini devraldığı 20 Ocak günü bir yazı yayımlayarak şöyle demiştik: “Zaten hiç hak edilmemiş bir özgüvene sahip bu zırcahil şimdi çevresince de şımartılacaktır. Ayrıca yaşı ilerlemiş bir faşistin ne yapacağını ve ne kadar hızlı davranacağını tahmin etmek zordur. Trump şu anda geri geldiği için muhtemelen bir ego patlaması yaşıyor. Hayallerini gerçekleştirmek için bu faktörlerin de etkisiyle çok hızlı hareket etmesi neredeyse kaçınılmazdır. Biz Trump’ın Amerikan geleneğinde sadece bir defa, o da İkinci Dünya Savaşı esnasında (Franklin D. Roosevelt) yaşanan, onun dışında tamamen çok tepki çekecek olan üçüncü bir dönemi zorlayacağı kanısındayız. Ama doğal hayatının çok uzun olamayacağı, en azından sağlığını yitireceği bir yaşa girmiştir. Bu yüzden elini çabuk tutmak isteyecektir.” (Vurgu sonradan)
Kristal dükkânındaki fil!
Başlangıçta yapacağını söylediğimiz şeylerin biri hariç (zenginlerin vergi tarifelerinin düşürülmesi) hepsine ilişkin adımlar attı Trump, ilk günden başlayarak. Örneğin Kanada ve Meksika’ya yüzde 25, Çin’e ise yüzde 10 oranında gümrük vergisi uygulamasına geçti. Bu üç ülke ABD’nin mal ithalatının üçte birini sağlıyor (Meksika yüzde 15,6, Çin yüzde 13,5, Kanada yüzde 12,6). Üçünden ithalatın toplam değeri 1 trilyon doları aşıyor! Trump arkadan da Avrupa Birliği’nin geleceğini söyledi. Yani sanki elinde bir balta, dünya pazarını paramparça etmeye hazırlanıyor!
Kayıtsız göçmenlerin kitlesel tehcirine ilk günden başladı. Kolombiya’nın parlamenter sol devlet başkanı Gustavo Petro Kolombiya vatandaşları için biraz başını dik tutmaya kalkınca ağır tehditler savurmuş olmalı ki, Petro anlaşmayı derhâl kabul etmek zorunda kaldı. Trump bir başkanlık kararı ile ABD topraklarında doğan bebeklerin otomatikman yurttaşlık elde etme hakkını iptal etti. Oysa ABD Anayasası’nın 14 numaralı değişikliği bu hakkı bir anayasal hak yapıyor. Yani Trump kendine anayasayı değiştirme yetkisi tanımış oldu. (Bizim burjuvalar ve zengin modern küçük burjuvalar da yas tutuyorlardır. Çoğu anne çocuk doğurmak için ABD’ye gelip doğum yapıyor, evlatlarını—şeytan kulağına kurşun—geleceğin bir proleter devrimi karşısında güvenceye almaya çalışıyor!)
ABD emperyalizmi 21. yüzyılın başından beri Latin Amerika’ya çok fazla dokunmuyordu. Venezuela bu konuda istisna idi, onu bile ancak kısmi ataklarla taciz ediyordu. Şimdi Trump’ın Dışişleri Bakanı Marco Rubio (adından da belli olduğu gibi kendisi de Latino) ilk seyahatini Latin Amerika’ya yapıyor. Monroe Doktrini uzun bir uykudan uyanıyor!
Elon Musk’ın bir başka para babası Vivek Ramaswamy ile birlikte federal devlet yapısında yapması istenen “tasarruf tedbirleri” yönlü tırpanlama yolunda ilk adımlar atıldı. İkili, Hazine Bakanı’ndan Hazine hesaplarına tam erişim yetkisi almış durumda. Bu adamlar kendi kapitalist işletmelerinde faaliyetlerini sürdürürken bütün bir halkı ilgilendiren bütçe üzerinde büyük yetkilerle tasarrufta bulunacak. “Çıkar çatışması”nın daha ağır bir örneğini bulmak zordur.
Daha bu beyefendiler çalışmaya yeni başlarken Trump şimdiden federal devletin harcamalarında keyfî kısıntıları uygulamaya soktu bile. “Çeşitlilik ve kapsayıcılık” olarak anılan, değişik zayıf konumdaki insanları korumaya yatkın programları tasfiye etmeye girişti, sosyal hizmet kuruluşlarının ödeneklerini kesti, dış yardımı durdurdu. Bu sonuncusu dünyanın birçok yerindeki insani yardım programlarına dünyanın en büyük ekonomisine sahip olan ABD’nin katkısını durduracağı için çok ağır insani sorunlar yaratmaya aday. Burjuva demokrasisinin tarihindeki en önemli ilke, devlet bütçesinin ancak yasama organının, yani parlamentonun kararıyla oluşturulabileceği ilkesi ayaklar altında. Kongre’nin birçok sosyal hizmete ve başka toplumsal ihtiyaçlara yasal yollardan yönlendirdiği tahsisat kör bir kasap satırıyla kesiliyor!
Ama Trump’ın ilk 15 gününün en önemli yanı, kendisini denetleyecek resmî makamlara ve Amerika’nın ünlü “fren ve denge” sistemine sert darbelerle taarruza girişmesi. 17 bakanlığın bütün harcamalarının denetimi için atanmış olan 17 genel müfettişi görevden aldı. Yani neredeyse Sayıştay’ı kapattı! Oysa, biri için bile, yasama organı Kongre’ye 30 gün önceden bildirimde bulunması gerekiyor. Adalet Bakanlığında bir düzine savcı Trump soruşturmalarında kötü niyetlerini kanıtlamış oldukları gerekçesiyle işten atıldı. İntikam takibi başlamış durumda! Atanmaları sırasında Senato onayı gereken bazı görevliler, en başta National Labor Relations Board (Ulusal İşçi-İşveren İlişkileri Komisyonu) adlı, sendikal hayatın işleyişinde çok güçlü bir rolü olan bir kuruluşun başkanı ile siyahiler, Latinolar ve diğer azınlıklar için büyük önem taşıyan İstihdamda Fırsat Eşitliği Komisyonunun iki üyesini “aşırı sol” oldukları gerekçesiyle işten çıkarttı!
Ne yapmalı?
Muhalifleri şaşkın bakıyor. Var olan hukuki sınırları fersah fersah aşan idari kararlar (ABD’de bunlara idari “emir” deniyor) siyasi-hukuki sistemi hızla değiştiriyor. Muhalifler bu karmakarışık tabloda hangi taarruza öncelik vereceklerini, her birinde ne yapmaları gerektiğini bilemeden homurdanıp duruyor.
Ey Anglo-Sakson solcuları ve aydınları! Gözlerinizi açıp Trump’ın faşizm yolunda yürüdüğünü artık görebiliyor musunuz yoksa hâlâ uykunuzda “Trump da normalleşir” diye sayıklıyor musunuz?
Yapılacak hazırlık hayatidir. Sendikalardan, mahallelerden, üniversite ve okullardan başlamak üzere birleşik savunma hattı temelinde örgütlenmek, işçi sınıfı ve yoksulların, ezilen bütün grupların haklarına saldırılara karşı gösteri ve toplantılarla kazanımları korumak, faşistlerin yarın sokakta oluşturacakları çetelerin, milislerin saldırılarını püskürtmek üzere hazırlık ve beyaz üstünlükçü ideolojiye karşı halkların kardeşliğini savunmak.
Daha dün gibi hatırlıyoruz: 2020’de George Floyd adlı siyahinin bir polis tarafından sokak ortasında kasıtla boğularak öldürülmesine karşı ayağa kalkan halkın isyanı, Trump’ın feleğini şaşırmasına yol açmıştı. Faşist milislerin ya da polis ile ordunun şiddetine ne yöntem uygunsa onunla cevap vererek mücadeleyi kazanmak merkezî görevdir. George Floyd isyanına gereken şeyler öncelikle sınıf aşısıdır, ardından, başta üretim birimlerinde olmak üzere, bütün alanlarda özsavunma komiteleridir.
Ortadoğu’da (Batı Asya’da) görev
Bizim görevimiz ise yaşadığımız bölgeyi, halkları kan ve soykırım ile boğmaya çalışan emperyalizm ve Siyonizmden arındırmaktır. Bunun için savaşmayan, İncirlik ve Kürecik’i kapatmayı ana hedef olarak görmeyen, emperyalizmle karşı karşıya gelmeyi merkeze almayan, insanlığı yeniden barbarlığa sürüklemekte olan bir sürece destek oluyor demektir. Biz bu satırları, 2 Şubat 2025 tarihinde yazıyoruz. Bundan tam 80 yıl önce bu hafta, Anglo-Amerikan orduları hâlâ geviş getirirken, tarihin ilk işçi sınıfı devrimi Ekim devriminin ordusu Sovyet Kızıl Ordusu, Nazi ordusunu bozguna uğratarak Auschwitz toplama kampının tutsaklarını özgürleştirmişti.
Barbarlığı bir kez daha mağlup edeceksek, fabrikada, tarlada, grevde, direnişte her yerde emperyalizm-Siyonizm-kapitalizm üçlüsüne karşı işçi sınıfını örgütlemek büyük insanlık mücadelesinin temel taşıdır.
Bu yazının kısaltılmış bir versiyonu Gerçek gazetesinin Şubat 2025 tarihli 185. sayısında yayınlanmıştır.