Tarih anayasa tartışmalarının değil sınıf mücadelelerinin tarihidir

“Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var.” Bu söz gerek basında gerekse sağdan ve soldan siyasetçilerin ağzında o kadar çok tekrarlandı ki şimdi sokakta bir anket yapılıp yeni anayasa ister misiniz diye sorulsa büyük çoğunluk evet diyecek. Ama ankete de gerek yok. TÜSİAD istiyor, MÜSİAD istiyor, AKP istiyor, CHP ve MHP istiyor, BDP, sosyalistler, sendikalar hepsi yeni anayasa istiyor. Geriye de pek kimse kalmıyor zaten.

Herkes yeni anayasa istiyor da en çok kim istiyor? Ya da ne istediğini en çok kim biliyor?

TÜSİAD “ekonomik anayasa” istiyor. Terim Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’na ait, ama anlayış bütün patron örgütlerine. Kârlarına engel olan, sömürüde ayaklarına dolanan ne varsa kurtulmak istiyorlar. Tayyip Erdoğan Başkanlık istiyor. 2024’e kadar tepede kalmasına engel çıkartabilecek pürüzleri temizlemek istiyor. Kürtler eşitlik istiyor. Yıllarca inkâr edilen Kürtlüğü mücadeleyle kabul ettirdiler ettirmesine ama gerçekten eşitlik için anayasal güvence istiyorlar.

Peki ya işçi sınıfı? Mevcut anayasayı zorlayacak bir sınıf mücadelesi gelişti ve anayasa daha ileri haklar isteyen işçilere ayak bağı oldu da bizim mi haberimiz yok? Tam tersine 12 Eylül’den bu yana siyasal ve sendikal düzeyde işçi sınıfı esas olarak savunma halinde kalmıştır. Saldıran hep sermaye olmuştur. Haklar sürekli geriye gitmiş, bir bir gasp edilmiş ve bu saldırı o kadar ilerlemiştir ki sermayenin kendine dayanak yaptığı 12 Eylül anayasası bile kendi ayaklarına dolanır olmuştur.

Mesela Tuzla’da işçilerin iş cinayetlerinde katledilmesi anayasal bir sorun mudur? Taşeronların kısa süreli sözleşmelerle fiilen asgari ücretin altında çalıştırılmasına anayasa mı cevaz veriyor? Sigortasız işçi çalıştırmak bırakın anayasayı iş yasalarında bile suç olarak tanımlanmışken hangi patron bu yüzden ceza alıyor? Sendikaya üye olmak anayasal hak olarak yazılmış durumda ama bu hangi patronu caydırıyor?

Liste uzayıp gider ve sonunda o tarihi gerçeğe çarparız. Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Devletler de, rejimler de, yasalar da, anayasalar da sınıf mücadelelerinin damgasını taşır. Örgütlenip mücadele etmeyenin ne yasalara ne de anayasalara yazdıracağı bir şey yoktur.

İşte seçimlerden önce ve sonra yaşananlar. Hatip Dicle ve arkadaşları için Kürt hareketinin yaptığı çıkışlar eleştiri konusu oluyor. Neymiş parlamenter zeminde kalınmalıymış, hukuk yoluyla hak aranmalıymış! Bırakın anayasayı değiştirmeyi Kürt hareketi anayasadaki seçme ve seçilme hakkını kullanabilmek için bile şehit verdi. “Hak verilmez alınır” sözünü yediden yetmişine bu halka öğreten ne BDP ne de başkasıdır, devletin ta kendisidir.

İşçiler de bu gerçeği gayet iyi bilir. Taşerondaki sömürünün de, iş cinayetlerinin de, geçinmeye asla yetmeyen ücretlerin de, sürekli işsiz kalma korkusunun da birlik olamamaktan kaynaklandığını en iyi işçiler bilir. Ama birlik olmak da zordur. Geride kimse kalmamalıdır. Bunu da bilir işçiler.

Herkes en iyi bildiğini yapmalı. İşçi sınıfının yöntemi sınıf mücadelesidir. Anayasa tartışmalarınız sizin olsun. Biz önce insanca ücretimizi, eğitim ve sağlık hakkımızı, sosyal güvencemizi alalım. Acil! Hemen şimdi!

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2011 tarihli 21. sayısında yayınlanmıştır.