Solun önünde üç istikamet

Türkiye solu referandumda üçe bölündü. Şimdi, referandum biter bitmez gündeme giren genel seçimler için de solun karşısında üç istikamet levhası var.

Bunlardan ilki, "yetmez ama evet"in yönü. AKP'ye destek veren liberaller, seçimlerde Kürt hareketine çengel atmak isteyecekler. 2007'nin tatlı anıları henüz belleklerde. Kürt hareketini AKP'nin müttefiki haline getiren bir çizgi temelinde Batı'da liberaller yeniden meclise girmeyi hayal edecek. Geçen defa Ufuk Uras seçilmişti, bu kez belki Baskın Oran ya da başkaları da girebilir meclise. Tabii, EDP'nin başına çöreklenen kaşarlanmış burjuva politikacıları şimdiden fraklarının tozunu alıyorlardır. AKP seçimi kazanınca, liberaller AKP ile "al gülüm ver gülüm" oyununu oynayacak. İşçi ve emekçiler de avucunu yalayacak.

İkinci istikamet, Kılıçdaroğlu'nun CHP'ye "halkçı" bir atılım yaptırması ve Kürt sorununda eskisinden farklı, daha "ilerici" bir pozisyon benimsemesi senaryolarına dayanıyor. Bu yaklaşıma göre, Kılıçdaroğlu, Ecevit gibi bir demagojik çizgi tutturursa, CHP dışından iki ayaklı bir destekle AKP'yi yenilgiye uğratabilir. Birincisi, sendika bürokrasisinin yanına geçmiş bir sol, CHP'ye taban militanlarını sağlayacaktır. Referandumda "hayır" diyen bütün sosyalist hareketlerin CHP'ye destek vermeyeceği açıktır, ama dörtlü blokun (TKP, Halkevleri, ÖDP ve EMEP) içinden birkaçının bu yönelişin mimarı olmaya çalıştığı biliniyor. İkincisi, bu mimarların senaryosuna göre, Kürt hareketi de belirli kırıntı vaadleri (ve belirli sayıda milletvekilliği) karşılığında "Dersimli Kemal"in ardına geçmelidir.

Pardon, Türkiye burjuvazisini kim temsil ediyordu?

"Akıllı" veya "gerçekçi" politika önerenler genellikle en hayati soruları halktan gizlerler. Burada da şu soruyu sormak gerekiyor: Türkiye işçi sınıfının, mesela Tekelcilerin çektiği sıkıntıları yıllardır, onyıllardır yaratan kimlerdir? Kürt halkını yıllardır, onyıllardır ezenler kimlerdir?

Bu soruların cevabı yalın olsa gerek. Türkiye'nın hakim sınıfı olan burjuvazinin düzenini devlet mekanizmasını kullanarak sürdüren düzen partileri. Peki burjuvazinin düzenini sürdüren partiler hangileri? AKP ve CHP'nin bu partilerin en başında geldiğini reddedecek tek bir solcu olabilir mi? Bunların burjuvazinin iki kanadı adına birbirleriyle boğaz boğaza gelmiş olması bu gerçeği değiştirir mi?

Yukarıda özetlenen her iki yöneliş de Türkiye işçi sınıfını, emekçileri ve ezilen Kürt halkını burjuvazinin peşine takma senaryolarıdır. Bunları savunanların niyetleri ne olursa olsun doğrudur bu. İlk istikamet, Kürt halkını ve emekçileri İslamcı burjuvazinin yedek gücü haline getirir. İkincisi Kürt halkını ve işçi sınıfını TÜSİAD'ın cephanesi yapar.

Tek doğru istikamet: Üçüncü Cephe

Elbette solun önündeki istikamet levhalarının hepsi bu çıkmaz yolları göstermiyor. Solun epeyce güçlü bir kesimi işçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen Kürt halkının güçlerini birleştirmesine ve burjuvazinin her iki kampından da bağımsızlaşmasına yönelik bir siyasi çizgiyi savunuyor. Bu çizgi, Devrimci İşçi Partisi Girişimi'nin yıllardır savunduğu Üçüncü Cephe çizgisidir. Kimileri buna Üçüncü Cephe denmemesi gerektiğini, sadece iki cephenin var olduğunu, bir yanda hakim sınıfların bir yanda da emekçi ve ezilen halkın olduğunu söylüyor. "Üçüncü Cephe" kitlelere varolan gerçeklik üzerinden hitap etmek demektir. Halk bir o yana bir bu yana bakıyor. Şimdi kitlelere "ne o, ne o" demenin zamanıdır.

Bu cephe seçimlere Emek ve Özgürlük Bloku adıyla katılmalıdır. Bu isim, işçi sınıfı ile ezilen Kürt halkının ittifakını simgeler. Blokun içi de buna uygun doldurulmalıdır. Batı'da adaylar mücadele eden işçilerden, en başta da Tekel işçilerinden olmalıdır. Bunun yanı sıra elbette bütün ezilenlerden ve mücadele edenlerden adaylar olacaktır. Bölge'de ise adaylar elbette Kürt halkının özgürlük mücadelesinin temsilcilerinden olacaktır.

Burjuvazinin iki kampından birinin peşine takılma anlamını taşıyan çıkmaz yol stratejilerinin karşısına Üçüncü Cephe yönelişiyle çıkmalıyız. Bu, işçi sınıfı ile ezilen Kürt halkının ittifakı temelinde bütün emekçi ve ezilenlerin emperyalizmden, hakim sınıflardan ve devletten bağımsızlaştırılması demektir.


Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim sayısında yayınlanmıştır.