Koronavirüs tekrar hortladı: Sağlık Bakanlığı yalnızca izliyor!
Koronavirüs vaka ve ölüm sayıları tekrardan tırmanışa geçti. Sağlık Bakanlığı’nın haftalık açıkladığı verilere göre bile Haziran ayı ortasından itibaren vaka sayısı her hafta ikiye katlanıyor, ölümler hızla artıyor. Sağlık Bakanı ise, virüsün bulaşmasını sınırlamaya ve ölümleri durdurmaya yönelik önlemler alacağına, vaka sayısının 40 kat, yoğun bakım yatışlarının ise 3 kat arttığını söyleyerek “virüs eskisi gibi öldürmüyor, korkmaya gerek yok” mesajı veriyor. Oysa Koronavirüs hâlâ grip ve nezle gibi virüslere kıyasla oldukça ağır ve ölümcül seyredebiliyor.
Önlemler kaldırıldı, vaka sayıları patladı
2022 bahar aylarıyla beraber Türkiye, vaka sayılarındaki azalışı gerekçe göstererek, kademe kademe Koronavirüs önlemlerini kaldırmıştı. Önce temaslı takibi yapan ekipler kaldırıldı. Sonra HES kodu uygulaması ve zorunlu maske uygulaması. Test ise neredeyse yapılmaz olmuştu. Sağlık Bakanı, Koronavirüs’ün hayatı tehdit eden bir olay olmaktan çıktığını halka müjdeliyordu.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) başta olmak üzere konuyla ilgili sağlık meslek örgütleri vaka sayılarının yeterince azalmadığını, önlemleri kaldırmak için erken olduğunu, hala çok sayıda aşı yaptırmamış veya eksik aşılı vatandaşın olduğunu, bir an evvel bunların tamamlanması gerektiğini anlatmaya çalıştı. Maalesef Bakanlık yine bildiğini okudu ve vaka sayıları fırladı.
Bakanlığın hep vurguladığı nokta, mevcut virüs varyantının zayıf olduğu. Oysa İstanbul başta olmak üzere hastanelerin servisleri, yoğun bakımları hızla dolmaya başlamış durumda. Poliklinik başvuru sayıları ise patladı. En son açıklanan resmî veriye göre günlük vaka sayısı 58 bin (haftalık 406 bin). Korkunç bir sayı. Bu sayıya, her hasta olanın hastaneye gitmediğini, giden herkesin test olamadığını da katarsanız, gerçek sayının resmî veriden çok daha fazla olduğunu kestirmek güç değil.
Aşı ölümden koruyor ama Bakanlık teşvik etmiyor
Toplumda bu kadar yaygınlaşan virüsün ölüm sayılarını artırmaması düşünülemez. Öldürücülüğü ilk varyanta göre azalmış olsa bile, vaka sayısının çok hızlı artmasına bağlı olarak ölüm sayıları da artacaktır. Ölümlerin en acı yanlarından birisi, Koronavirüs’ün neredeyse tamamen ölümden korunulabilen bir hastalık olması. Yoğun bakımda yatanların ve ölenlerin neredeyse tamamı ya aşısız ya da eksik aşılı. Bu tesadüf olabilir mi? Türkiye’nin tam aşılı oranı hâlâ %30’larda seyrediyor. Bu kadar çarpıcı şekilde ölümden koruduğu bilinen aşı için, Sağlık Bakanlığı tabiri caizse yemeyip içmeyip halkı aşı olmaya ikna etmeye çalışacağına televizyonlarda, gazetelerde, reklam panolarında veya resmî kurumlarda aşı olmaya çağıran, önemini anlatan neredeyse tek bir video veya görsel yok.
Daha ölümcül bir varyantın oluşma ihtimali var
Tablo dünyanın geri kalanında da pek farklı değil. Dünya ülkeleri de virüsle mücadeleyi bırakmışlardı. Ama salgınların kendine özgü bir yaşam döngüsü vardır. Salgın hastalıklar henüz yenilmeden önlemler kaldırılırsa yeniden hortlarlar. Nitekim dünyada günlük vaka sayısı ortalama 750 bin ile 1 milyon civarında seyretmekte. Dünya genelinde virüsün günlük bu kadar çok kişiye bulaşması, daha ölümcül bir varyantın ortaya çıkma (mutasyon) olasılığını artırıyor. Pandemi başladığından beridir 5 farklı varyant, onlarca alt varyant gelişti. Mevcut dolaşımdaki varyant olan Omikron, ilk varyantlara göre daha az öldürücü ama çok daha fazla bulaşıcı. Virüs hala dönüşmeye devam ediyor ve her yeni gelişen varyant daha az öldürücü olacak diye bir bilimsel kural yok. Mevcut aşıları etkisiz kılacak, bağışıklık sisteminden daha rahat kaçabilen güçlü bir varyant gelişme olasılığı mevcut. Kötü senaryo hâlâ masada.
Pandemi ile mücadelede esas sorumluluk devlettedir
Vaka sayılarındaki artışta vatandaşların bireysel önlem almamasının önemli bir payı olduğu suçlamasına sıkça rastlamak mümkün. Toplu taşıma ve kalabalık alanlarda maske takmamak, belirti göstermesine rağmen test olmaya gitmemek ve çalışmaya devam etmek, aşı olmakta yaşanan tereddütler vesaire… Konu insansa, pandemi ile mücadelede insan psikolojisini ve davranışını da hesaba katmak gerekir. Pandeminin başından itibaren Türkiye, maske zorunluluğundan sokağa çıkma yasaklarına kadar pek çok uygulamayı denedi. O zaman da söylemiştik. Tüm bu önlemler zamanında, doğru şekilde, kesin bir kararlılıkla, tavizsiz uygulanmadığı için her seferinde vaka sayılarının tekrar artışa geçtiğine şahit olduk. İnsanlar makine değildir ki! Her seferinde alınan önlemlerin hüsranla sonuçlandığını gören vatandaşlar, “demek ki önlem alınsa da işe yaramıyor, o zaman niye kendimizi sıkıntıya sokalım” diye düşünür, böyle düşünmesi de gayet doğaldır. Bir de buna Bakanlığın virüsü küçümseyen söylemleri eklenince bu sonuç kaçınılmazdır. Bunun yanında pandeminin vatandaşların gelirlerini azaltıcı yanı da ihmal edilmektedir. Eğer hasta olduğunuzda maaşınız kesilecekse, hasta olduğunuzu düşünseniz ve virüsü çevrenize yayacağınızı bilseniz bile test olmak istemeyebilirsiniz. Pandeminin her bir boyutunu hesaba katması gereken ve buna göre önlemleri uygulamakla sorumlu olan devlettir. Bireylerin tercihleri, devletin kararlarından mutlaka etkilenir. Dolayısıyla sadece Koronavirüs değil her türlü salgın hastalıkla mücadelede kâr güdüsüyle değil toplumsal ihtiyaçlara öncelik vererek hareket eden kamu mülkiyetine ve merkezî sosyalist planlamaya dayalı bir yapı en etkin sonucu verecektir.
Pandemi ile mücadelede kamu seferberliği gerek!
Devletin derhal adım atması gerekmektedir. En başta yapılması gereken virüsün toplum içinde yayılmasını durdurmaktır. Bu amaçla derhal topluluk halinde bulunulan her yerde (toplu taşıma gibi) maske takmanın zorunlu hale getirilmesi gerekiyor. Topluma yaygın test yapılmaya başlanarak vakaların tespit edilmesi, etkin bir temaslı takip sisteminin kurulması, HES kodu ile izolasyon ve karantinanın denetlenmesi, yalnızca Koronavirüs hastalarının kabul edileceği pandemi hastanelerinin oluşturulması diğer atılması gereken önemli adımlar. İzolasyon ve karantina önlemlerinin hayata geçebilmesi için işçi ve emekçilerin bu sürede ücretli izinli sayılmalarına dönük düzenleme yapılması da çok önemli. Ayrıca iş yerlerinde bulaşmayı azaltmak için çalışma süreleri kısaltılıp vardiya sayıları artırılmalı, havalandırma sistemleri kurulmalı/yenilenmeli, işçi taşıma servisi başına düşen işçi sayısı azaltılmalıdır. Diğer bir kritik hamle ise aşı olmayanların aşılanması, eksik aşıların tamamlanması olmalıdır. Bu amaçla aşı kampanyası düzenlenmesi, aşı tereddüdünü kırmak için yoğun bakım verilerinin açıklanması ve aşı ile ilgili gerçek bilgilerin, her türlü yolu kullanarak halka ulaştırılması gerekmektedir.